Gazze’ye Can Damarı 3 veya Gazze’ye Yol Açık Konvoyu sonunda bin bir meşakkatle Gazze’ye ulaştı, lakin bu Pirus zaferi gibi oldu. Bu üçüncü seferle birlikte zaten araları bozuk olan ve zıtlaşma üzerine kaim Mısır-Hamas münasebetleri kan davasına dönüşmüştür.
Konvoyun geçeceği sırada Mısır kolluk kuvvetleri Refah sınır kapısında gösteri yapan kalabalığa ateş açmış ve 35 üzerinde Gazzeli yaralanmıştır. Lakin bu sıradaki arbedede bir de Mısırlı sınır muhafızı bir kaza kurşununa kurban giderek vefat etmiştir. Mısırlılar bunu Hamas’a mal ettiler ve Hazreti Osman’ın kanlı gömleği haline getirerek; Hamas’ı cezalandırmanın gerekçesi olarak takdim edecekleri bir bahane ürettiler. Mısır yönetimi bu fırsatı değerlendirmek için derhal harekete geçti ve bundan böyle bu tarz insani yardım kafilelerine izin vermeyeceğini ve durdurduğunu ilan etti. Kapıyı dış yardımlara kapattı. Bununla da kalmamış, kampanyanın mimarı ve önderi George Galloway’ı ‘persona non grata/ istenmeyen adam’ ilan etmiş ve bir daha Mısır topraklarına girişini yasaklamıştır. Mısır sınırda yaşanan ve kendisinin büyük çapta mesul olduğu arbedeyi, Refah sınırına çelik duvar yapımını meşrulaştırmak için sonuna kadar kullanacaktır. Bu olaylar, Hamas’ın Gazze’de kıstırılması ve ablukanın daha da sıkılaştırılması için ek bir bahane olacaktır. Bu olayların akabinde Mısır bölgesel ve uluslar arası pozisyonunu güçlendirmiş ve Hamas’ın da tecridini artırmıştır. Bilindiği gibi, Ahmet Davudoğlu’nun Riyad’a gittiği sıralarda Halit Meşal de Riyad’a gitmiş ve Suud el Faysal’la sürüncemede kalan Fetih-Hamas mutabakat arayışını görüşmüştür. Lakin görüşmenin başarılı geçmediğinin işaret ve emarelerinden birisi, Suud el Faysal’ın görüşmeden sonra topu Mısır’a atmasıdır.
•
‘Mekke Mutabakatının ebesi’ olmasına rağmen Suudi Arabistan, Fetih-Hamas mutabakatı meselesinde insiyatifin Mısır’da olduğunu açıkça ilan etmiştir. Ardından Mısır Dışişleri Bakanı Ebu’l Geyt ABD’ye uçmuştur. Ortadoğu meselesinde ikircikli kalan Obama yönetimi de ‘terörle mücadele konsepti’ çerçevesinde iradesini kaybederek ve süreç tarafından esir alınarak nihai tarafını belli etme aşamasına gelmiştir. Ağırlığını Hamas tarafına zaten koyması beklenmeyen Obama’nın olayların hızlandırmasıyla tercihini öteki yakadan yana koyacağı müsellemdir. Bilindiği gibi, Mısır’ın arabuluculuğuyla ilerleyen Fetih-Hamas görüşmeleri tıkanmış ve 10-15 Ekim (2009) tarihlerinde imzaya kalması gereken süreç tıkanmıştır. Mahmut Abbas bu mutabakatı kabul ettiğini ve gerekli imzaları attığını, lakin Hamas’ın müstenkif kaldığını ve barışa yanaşmadığını ileri sürmektedir. Sınırda arbedenin yaşandığı sıralarda Mahmut Abbas’ın Ankara’ya gelmesinin temel nedeni de Hamas’ın ‘ikna’ edilmesidir. Burada Mahmut Abbas’ın beklentisi, aslında, Türkiye’nin tarafsız arabuluculuk yapması değil, ikna gücünü kullanarak karşı tarafı iradesine boyun eğdirmesidir. Gelişmeler göstermektedir ki, şayet Hamas sözkonusu mutabakat metnini imzalamayacak olursa ikna peşinde olan güçler tarafından sürecin suçlusu ilan edilecektir. Bütün suç üzerine yıkılacak ve mutabakat istemeyen taraf olarak takdim edilecektir.
•
Gerçekten de, Hayat Damarı 3 konvoyunun Gazze’ye girişi sırasında yaşanan olaylarla birlikte Gazze meselesi kritik ve nazik bir aşamaya girmiştir. Buna mukabil, Mısır rejimi de Sedat’ın öldürülmesinden bu yana en kritik ve zor günlerini yaşamaktadır. Sedat’ın sonunu getiren süreç Ez zaviyetü’l Hamra/Kızıl Köşe denilen mevkide Kıpti-Müslüman çatışmasıyla başlamış ve rejim istikrarsızlığa sürüklenmiş ve drama Sedat’ın katliyle son bulmuştur. Şimdi de yine Nagy Hammadi bölgesinde bir Kıptinin bir Müslüman kız çocuğuna tecavüz etmesiyle olaylar patlak vermiş ve karşılıklı olarak çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir. Olayların mahiyeti esrarını koruyor. Kimi Mısırlı kaynaklara göre, Nagy Hammadi olayından Kıpti milisleri sorumludur ve arbedeyi onlar çıkarmıştır. Nitekim Refah bölgesinde Mısırlı bir sınır görevlisinin öldürülmesini de Mısır yönetimi Hamaslı keskin nişancılara bağlamasına rağmen Filistinliler Mısırlı askeri görevlinin dost ateşiyle öldüğünü kesin bir dille ifade ediyorlar.
•
Bu süreçten Türkiye de olumsuz yönde etkilenmiştir. Tarafların keskinleşmesi ve kutuplaşmanın artması, esasında yapıcılık ve tarafları yumuşatma ve uzlaşma esası üzerine kurulu Türkiye’nin anlayışını ve konseptini zora sokmuştur. Bu anlamda, son olaylar Türkiye’nin bölgedeki tesir marjını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu tavırda, Mısır’ın Türkiye’yi rakip olarak algılamasının bir payı var mıdır? Konvoyla bölgeye giden CNN muhabiri, Batılılara karşı Mısırlıların girişlerde Türklere muamelesini daha olumsuz değerlendiriyor. Bu aslında rekabetten ziyade kompleks ürünüdür ve klasiktir. Mısır rejimi batılılara karşı komplekslidir. Dolayısıyla Türklere yönelik davranışında bu kompleksin izlerini görmek mümkündür.
VAKİT