Kadriye Sınmaz / Perspektif
Mısır’ın Gazze Savaşı’ndaki rolü
7 Ekim’den bu yana Hamas ve İsrail arasında yaşanan çatışmalarda en önemli aktörlerden biri Mısır olmuştur. Çatışma bölgesine coğrafi yakınlığı, Gazze ile tarihsel bağları, İsrail ile diplomatik ilişkisi bulunan nadir Arap ülkelerinden biri ve Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısı olması, Mısır’a çatışmanın çözümünde kilit bir rol vermektedir. Özellikle Gazze’de insani krizin derinleşmesiyle gözler Mısır’a çevrilmiş ve Refah Sınır Kapısı’nın açılmasına yönelik dünyanın farklı yerlerindeki Mısır konsoloslukları önünde eylemler gerçekleştirilerek hükümete sivil çağrılar yapılmıştır. Mısır hükümeti Refah kapısının açık olduğunu ve yardımların geçişine İsrail’in engel olduğunu iddia etse de savaş öncesinde de kapının uzun sürelerde kapalı tutulduğu bilinmektedir.
Refah kapısıyla ilgili sürecin yönetimindeki çelişkili açıklamaları, Hamas’la mesafeli ilişkileri olmasına rağmen arabuluculukta temel aktörlerden biri olması, İsrail’in bölgedeki önemli diplomatik ortaklarından biriyken aynı zamanda Filistin’in bir devlet olarak var olması gerektiğine yönelik medyaya yansıyan keskin söylemleri, Mısır’ın Filistin-İsrail meselesindeki ikilemlerinden bazılarını yansıtmaktadır. Mısır’ın mevcut çatışmalardaki tutumunu ve potansiyelini anlamak için İsrail ve Hamas’la ilişkilerinin tarihsel sürecine yakından bakmak gerekmektedir.
Mısır’ın Hamas ve İsrail’le tarihsel ilişkileri
1948’de İsrail Devleti’nin resmen ilan edilmesinin akabinde gerçekleşen savaşın sonucunda Mısır, Gazze’yi kontrol etmeye başladı. Cemal Abdünnâsır döneminde (1952-1970) Mısır, İsrail’in karşısındaki Arap blokunun lideri konumundaydı. Fakat 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail, Arap ülkelerini büyük bir yenilgiye uğratarak Mısır’ın kontrol ettiği Gazze ve Sina Yarımadası’nın da içinde bulunduğu oldukça geniş bir bölgeyi işgal etti. Nasır’ın halefi Enver Sedat, 1973’te İsrail ile Sina’yı kurtarmak için bir savaş yaptı. Fakat Sedat’ın asıl amacı ABD’nin arabuluculuğunda İsrail’le barış yapmaktı. 18 Eylül 1978’de ABD Başkanı Jimmy Carter gözetiminde Mısır Cumhurbaşkanı Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında imzalanan Camp David Anlaşması ile ilk defa bir Arap devleti, İsrail’i resmen tanımış oldu. Bu anlaşma ve altı ay sonra imzalanan kalıcı barış anlaşması, Mısır’ın Arap Ligi’nden ihraç edilmesi gibi ağır bedeller ödemesine ve Filistin-İsrail meselesindeki rolünde keskin bir değişikliğe yol açtı. Ayrıca İsrail, anlaşma kapsamında 1982’de Sina’dan çekildi ve Refah kapısının Mısır tarafının kontrolünü Mübarek yönetimine bıraktı.
İsrail, 2005 yılına kadar işgal altında tuttuğu Gazze’den yönetimi Filistin Otoritesi’ne bırakarak çekildi. Fakat kara ve deniz sınırları üzerinde sıkı kontrolünü sürdürüyordu. 2006’da Hamas seçimlerden zaferle çıktı ve Abbas yönetimi ile anlaşmazlıkların neticesinde Gazze’nin kontrolünü ele geçirdi. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, İsrail’in Gazze’yi kuşatmasına destek olacak bir yaklaşım benimsedi ve İsrail’in izni olmadan Gazze’ye herhangi bir şeyin geçmeyeceğini kabul etti. Fakat Mübarek Gazze’ye baskıyı artırsa da Gazze’den Mısır’a uzanan yeraltındaki tüneller bölgenin can damarları haline geldi.
Gazze, Mursi döneminde kısa süreli bir nefes alsa da Abdülfettah es-Sisi’nin iktidara gelmesiyle en zorlu dönemlerinden birine girmiş oldu. Sisi yönetimi, İsrail ile güvenlik ve istihbarat alanlarında işbirliğini genişletti, büyük ölçekli doğalgaz anlaşmaları imzaladı ve turizm, ticaret alanlarında birçok ortaklık gerçekleştirdi. Tarihinin en samimi dönemini yaşayan Kahire ve Tel-Aviv ilişkileri Gazze’deki ablukaya olumsuz yansıdı. Sisi, güvenlik gerekçesiyle Gazze sınırında bir tampon bölge oluşturmak için 70 bin nüfuslu Refah şehrini neredeyse tamamen boşalttı ve yeraltı tünellerini sular altında bırakarak abluka şartlarını daha da sertleştirdi. Refah Sınır Kapısı oldukça kısa sürelerde açıldığı ve tünellerin büyük bir kısmı kullanılamaz hale geldiği için İsrail’e açılan sınır geçişlerinin önemi arttı.
Mübarek ve Sisi yönetimlerinin Hamas’ın faaliyet alanını daraltmaya yönelik politikalarının temel sebebi, Hamas’ın Müslüman Kardeşler hareketiyle bağlantılı olarak kurulmasıdır. Ülke içinde baskı altına alınmaya çalışılan bir grubun ideolojisinin sınırın diğer tarafında yaşatılması, Mısır yönetimleri açısından risk unsuru olarak değerlendiriliyordu. Ayrıca Sisi, Sina bölgesindeki örgütlerle Hamas’ın ilişki içinde olduğunu iddia ederek güvenlik kaygısı gütmektedir. Bu bağlamda Mısır, 2015 yılında Hamas’ı terör örgütü ilan etti. Fakat daha sonra Mısır Acil Durum Mahkemesi bu kararı bozdu. 2017’den bu yana Kahire ve Hamas arasındaki ilişkiler Mısır istihbaratı tarafından yürütülüyor.
Mısır, 1979’dan bu yana İsrail’le ilişkilerini güçlendirerek İsrail’in bölgedeki başlıca müttefiki haline gelse de Filistinlilerin kendi kendilerini yönetme hakkını destekleyerek Filistin Devleti kurulması gerektiğini ifade etmektedir. Filistinli ve diğer ülkelerdeki Arap aktörler üzerindeki nüfuzunu da sürdürmektedir. Ama İsrail’i doğrudan karşısına almaktan da kaçınır. İsrail ile resmî diplomatik ilişkinin mevcut olması, coğrafi konumu, İsrailli ve Filistinli taraflara etki edebilme kapasitesi ve daha önceki arabuluculuk tecrübeleri, diğer bölge ülkeleri, ABD ve Avrupa ülkeleriyle diyaloğu Mısır’ı İsrail-Hamas, Hamas-Fetih arasındaki görüşmelerde temel arabulucu aktörlerden biri haline getirdi. 7 Ekim sonrasındaki süreçte de Mısır kendisine yine böyle bir rol biçmiştir. Çatışmaların 15’inci gününde Kahire Barış Zirvesi’ne ev sahipliği yapmıştır. Zirveden bir sonuç alınamasa da Mısır’ın soruna yaklaşıma açısından fikir vermektedir. Mısır, İsrail ve Hamas arasındaki geçici ateşkeste arabuluculuk yaparak müzakerelerde rol oynamak için çalışmalarını sürdürmektedir.
Gazze’nin dünyaya açılan kapısı: Refah
Gazze’nin dış dünyaya açılan ve doğrudan İsrail tarafından kontrol edilmeyen tek kapısı Refah’tır. 7 Ekim öncesinde de Refah’tan geçişler Kahire yönetimi tarafından çok sıkı bir şekilde kontrol ediliyordu. Öyle ki İnsan Hakları İzleme Örgütü İsrail-Filistin Direktörü Ömer Şakir, İsrail’in Mısır’ın yardımıyla Gazze’yi açık hava hapishanesine dönüştürdüğünü ifade etmiştir.[1]
Kaynak: OCHA, Refah kapısının 2006’dan bu yana açık olduğu gün sayısı.
BM verilerine göre, özellikle 2015 ile 2017 yılları arasında kapatmaların yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. 2015 yılında Refah Sınır Kapısı sadece 32 gün açık kalmıştır. Ayrıca savaş öncesinde Mısır’a geçmek isteyen Filistinlilerin, iki ila dört hafta önceden yetkililere durumlarını bildirmeleri ve başvuru yapmaları gerekmekteydi. Giriş ve çıkışlar, İsrail’in onayını da gerektirmekteydi. Filistinlilerin geçişlerde izin, kapıda bekletme, keyfi uygulamalar gibi birçok durumla mücadele ettiği bilinmekteydi.
Ekim’de başlayan çatışmalardan sonra Mısır bir süre Refah kapısından yardım geçmesini sağlayamadı. Hükümet geçişin resmî olarak açık olduğunu, ancak sınırın her iki tarafındaki İsrail bombardımanı nedeniyle bazı kısımların tahrip olduğunu ve kullanılamaz duruma geldiğini söylemişti. Refah’tan Gazze’ye ilk yardım konvoyu 21 Ekim’de girebildi. Fakat Dünya Sağlık Örgütü, bu süreçte Gazze’ye girmesine izin verilen günlük yardım miktarının savaş öncesi dönemle karşılaştırıldığında “okyanusta bir damla” anlamına geldiğini ifade etmiştir.[2] Daha sonra Gazze’ye giren yardım tırlarının sayısı artsa da ihtiyacı karşılamanın çok gerisinde kalmaktadır. Üstelik İsrail’in saldırıyı güneye doğru genişletmesi süreci zora sokmakta ve yardımların Gazze’nin kuzeyine ulaşmasını imkânsız hale getirmektedir. Ayrıca Mısır istihbaratına bağlı şirketlerin yardımların Gazze’ye geçirilmesi için sivil toplum kuruluşlarından rüşvet aldığı iddiaları, Refah kapısıyla ilgili karmaşık durumlara işaret etmektedir.[3]
Dünyanın farklı yerlerinden gelen Refah kapısının açılması çağrılarına karşı İsrail ve Mısır sorumluluğu birbirine atan açıklamalar yapmaktadır. Konuyla ilgili her iki tarafın da farklı öncelikleri olduğu anlaşılmaktadır. Kahire yönetiminin başlıca endişesi, kapının açılması halinde sınırın diğer tarafında biriken binlerce Filistinlinin yeni bir göç dalgası yaratmasıdır. Ayrıca Hamas militanlarının da sınırı geçme ihtimali üzerinde durulmakta. Refah’ın Mısır tarafında yaşanacak herhangi bir istikrarsızlık Kuzey Sina’da faaliyet gösteren el-Kaide bağlantılı farklı örgütleri de aktifleştirerek güvenlik sorunlarını tırmandırabilir.
İsrail ise hem Refah’tan Gazze’ye girecek araçların silah taşıyıp taşımadığını kontrol etmek istemekte hem de Gazze halkını temel gıda maddelerinden yoksun bırakarak onları toplu olarak cezalandırmaktadır. Böylece sivil halkı göçe zorlamayı hedeflemektedir. Bu bağlamda İsrail, Gazze Şeridi’nin tamamının ve Refah bölgesinin kontrolünü ele geçirmek ve Gazze’deki sivil halkı Sina bölgesine transfer etmek istemektedir.
Philadelphia Koridoru ve İsrail’in Sina Planı
1979 İsrail-Mısır barış anlaşmasında, Akdeniz’den Kerem Ebu Salim sınır kapısına kadar 14 kilometre boyunca uzanan 100 metre genişliğinde bir tampon bölge durumundaki Philadelphia Koridoru -“Selahaddin Koridoru” olarak da bilinir- tanımlanmıştır. Bölgenin kontrolü başlangıçta İsrail’e verildi. Aynı zamanda Gazze ile Mısır arasındaki Refah şehrini ikiye bölerek yeni bir sınır olan Refah kapısı da bu anlaşmayla belirlendi. İsrail’in 2005’te bölgeden çekilmesinin ardından Philadelphia Koridoru Mısır ve Filistin Yönetimi’nin kontrolüne geçti. Netanyahu, yakın zamanlı konuşmalarında Philadelphia Koridoru’nu askeri olarak ele geçirmeleri gerektiğini ifade etti.[4] İsrail Savunma Bakanı’nın kara harekâtını Han Yunus’tan Refah’a doğru genişletileceği yönündeki açıklamaları da Netanyahu’nun söylemlerini destekler nitelikte.
Diğer taraftan Refah’a yönelik hava saldırıları oldukça yoğunlaştırılmıştır ve kara saldırısının da başlatılması halinde yeni soykırımların yaşanması kaçınılmaz hale gelecektir. Gazze nüfusunun yarıdan fazlası Refah bölgesine sıkışmış durumdadır ve Mısır, onların ülkeye girişine izin vermemektedir. İsrail’in Refah’ı yoğun şekilde bombaladığı şu günlerde Gazzelilerin bölge sınırları içinde sığınabilecekleri herhangi bir yer kalmamıştır. Bu durum Mısır açısından mültecileri kabul edip etmeme noktasında büyük bir ikilem ortaya çıkarmaktadır. İsrail ise uzun zamandır planladığı Gazzelileri Sina’ya yerleştirme planını gerçekleştirmek için imkân elde etmiştir.
24 Ekim’de İsrail İstihbarat Bakanlığı’ndan sızdırılan belgeye göre, savaş sonrasında kalıcı çözüm için Filistinlilerin Mısır’ın Sina bölgesine transfer edilmesi öngörülmekte. Plan Gazze’deki sivillerin Kuzey Sina’da önce çadır kentlere taşınması, ardından inşa edilecek kalıcı kentlere yerleştirilmesi ve insani yardım koridoru inşa edilmesini içeriyor. Ayrıca İsrail’in Sina’ya Filistinlilerin geçmesi karşılığında Mısır’ın uluslararası borçlarının bir kısmını ödemeyi teklif ettiği de biliniyor. Geçmişte farklı başlıklarla birçok defa gündeme gelen ilgili plan, İsrail yanlısı medya organlarında da tartışılıyor. Sisi ise “ikinci bir Nekbe”yi şiddetle reddediyor.[5]
Mısır’ın çatışmalarla ilgili temel kaygıları
Gazzelilerin İsrail saldırıları sebebiyle Refah’a sıkıştığı ve İsrailli yetkililerin Refah’a yönelik kara harekâtının sinyalini verdiği mevcut durumda Mısır iki önemli sorunla karşı karşıya kalmıştır; mülteci akını ve güvenlik zafiyeti. Sisi yönetimi, Sina’ya gerçekleşecek muhtemel bir göçe halk arasında da yaygın anlayışa uygun şekilde Filistinlilerin mülksüzleştirilmesine tepki göstererek karşı çıkmaktadır. İkinci önemli unsur, tarihinin belki de en zorlu ekonomik koşullarından geçen Mısır’ın mültecilerin barınma, sağlık hizmeti, eğitim ve çalışma fırsatlarının sağlanması gibi ihtiyaçları altında ezilme ihtimalidir. Diğer taraftan Filistinli mültecilere ev sahipliği yapmak, Mısır’ı Filistin-İsrail çatışmasının doğrudan tarafı haline getirecektir. 1979’daki barış anlaşmasından bu yana Mısır yönetimi titizlikle bu durumdan kaçınmıştır.
Çok sayıda Filistinli mültecinin Sina’ya sürülmesi, Kahire yönetimi açısından ulusal güvenlik tehdidi olarak algılanmaktadır. Buradan İsrail’e yönelik gerçekleştirilecek saldırılar sebebiyle Mısır’ın hiç istemediği halde direnişin yeni merkezi ve İsrail’in hedefi haline gelmesinden endişe edilmektedir. Ayrıca Kuzey Sina’daki istikrarsızlık durumunda selefi-cihadi örgütlerin palazlanması ihtimali Mısır yönetimini için risk teşkil etmektedir.
İsrail’in kara harekâtını Refah’a doğru genişletmesi durumunda kitlesel göç kaçınılmaz hale gelecektir. Mısır ise mültecilerin girmemesi için güç uygulaması halinde hem ülke içinde hem de dünya genelinde “suç ortağı” olarak değerlendirilecektir. Bu sebeple Mısır’ın kısa ve orta vadeli ateşkes için çabalarını artırması beklenmektedir. İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlanamaz ve çatışmalar devam ederse Mısır’ı önemli ikilemlerde kalacağı oldukça zor günler beklemektedir. Refah kapısından geçişlerin artırılmaması veya mültecilerin alınmaması durumunda dünya genelinde Mısır’a karşı gösteriler ve baskı artacaktır. Diğer taraftan, her ne kadar kontrol altında tutulsa da ülke içindeki tepkiler de artacaktır ve bu durum Mısır hükümetinin almak istemeyeceği bir risktir.
__
“Gaza: Israel’s ‘Open-Air Prison’ at 15”, Human Rights Watch, 14 Haziran 2022, https://www.hrw.org/news/2022/06/14/gaza-israels-open-air-prison-15 ↑
“WHO Director-General’s opening remarks at the media briefing”, World Health Organization, 2 Kasım 2023, https://www.who.int/director-general/speeches/detail/who-director-general-s-opening-remarks-at-the-media-briefing—2-november-2023 ↑
David Hearst, “War on Gaza: Charity says Egypt intelligence-linked firm charging $5,000 to get aid over border”, Middle East Eye, 30 Ocak 2024, https://www.middleeasteye.net/news/war-gaza-egypt-charity-intelligence-linked-firm-aid ↑
“War on Gaza: Netanyahu says Israel must control Egypt-Gaza border zone”, Middle East Eye, 31 Aralık 2023, https://www.middleeasteye.net/news/gaza-war-israel-palestine-netanyahu-control-egypt-border-zone ↑
Lina Attalah, “The Sinai solution: Reimagining Gaza in the post-Oslo period”, Mada Masr, 25 Ekim 2023, , https://www.madamasr.com/en/2023/10/25/feature/politics/the-sinai-solution-reimagining-gaza-in-the-post-oslo-period/ ↑