Mısır Darbesi, Halk ve İslami Hareketler

Hamza Türkmen, Mısır'da gerçekleşen darbenin arka kaplanını, nasıl bir toplumsal tabana dayandığını, darbeye karşı çıkan halkın ve İslami hareketlerin barışçıl mücadele çizgisini analiz ediyor.

Mısır Darbesi Mısır Halkına mı Dayanıyor?

HAMZA TÜRKMEN / HAKSÖZ-HABER

Mısır’da Müslüman Kardeşler (İhvan) Hareketi ve diğer İslamcı yapılar 3 Temmuz 2013 tarihinden itibaren sosyal ve siyasal alanda yeni bir imtihan aşamasıyla yüz yüze geldiler. Çünkü Mısır’ın 60 yıllık Diktacı Cumhuriyet tarihi içinde ilk defa seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Muhammed Mürsi ile iktidarı temsil etme konumuna gelen İhvan’a ve diğer İslami hareketlere karşı ordu-yargı-polis-Batıcı siviller ve istihbaratçı kamp bir darbe gerçekleştirdi.

Ancak abartılıp genelleştirilmeye çalışılan “halkın talepleri” söylemine bağlı olarak “ya kaos ya müdahale” sloganı ile darbeyi gerçekleştiren Silahlı Kuvvetler hesap edemediği yoğunlukta İhvan’ın ve diğer İslami hareket mensuplarının kitlesel karşı koyuşu ile karşılaştı. İktidar gücünü silahla ele geçiren darbeciler ile darbecilere barışçıl olarak karşı çıkan milyonların gücü şu anda karşı karşıya. İki taraf arasındaki çözüm ve reel üstünlük konusu da kilitlenmiş durumda.  Ama meşruiyeti ve haklarını savunan darbe karşıtı Müslümanlar, gösterdikleri büyük tepki ve misli görülmemiş organizasyon gücü ile sosyal ve siyasal okumaların, sosyolojik ve siyasal analiz şemalarının yeniden biçimlendirilmesine neden olacaklar gibi.

Mısırlı Müslümanlar küresel istikbarın toplam gücünü arkasına alan darbeyi ve darbecileri geri çevirebilirler mi çeviremezler mi bilmiyoruz. Hesapları azim dolu veya ümitvar; ama gaybı Allah bilir. Zaten Mısır’ın onurdan, adaletten, fıtrattan yana olan Müslüman halkı, zaten cuntacılara, yerel ve küresel istikbara boyun eğmeyerek güçlü bir galibiyet ve adanmışlık ruhunu gönüllerimizde yaşatıyorlar. Onların boyun eğmeyen direnişi sadece Mısır’ın onurlu halkı için değil, tüm coğrafyamızın fıtri ve vahyi özgürlüklerden yana olan insanları için topyekûn bir öz güven ruhunu ve geleceğimiz için bir var olma ümidini yeşertiyor. Romantik söylemlere ait olmayan bu ümit, kendini nesnel şartlarda nasıl var edebileceğini de örneklendiriyor.

Mısır’da darbeye karşı direnen Müslümanlar sadece seçimle gelen haklarını savunmuyorlar. Bu vesileyle toplumlarında yabancılaşma ve vasayet kabul edilen her türlü tuğyana, zulme ve İslam dışılığa da karşı çıkıyorlar. İşte direnişçilerin kalplerini telif eden benzerlikleri: İslam algısında aynılaşma çabası. Adaletin tanıklığına yönelten yaşanılır bir inanç. Adanmışlığın şahitleşmesi. Yılmayan bir dayanışma. Milyonları harekete geçirebilen ve zor şartlarda sürekliliği ayakta tutan organizasyon derinliği. Şehadeti tercih eden mücadele kararlılığı.

Bu organizasyonun tepesindeki isim İhvan mürşidi Muhammed Bedii, darbeden sonra Adeviyye Meydanı’nda mutmain ve tereddütsüz bir liderlikle istikameti gösteriyordu: “Bizim barışçıl çağrımız sizin kurşunlarınız ve tanklarınızdan daha güçlüdür. Özgürlüğümüz şehitlerin kanıyla yeşerecektir. Özgürlüğümüzü meydanlarda bekleyeceğiz.”

Haziran 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tur seçimlerine kalan Müslümanların adayı ile, 25 Ocak Devrim Sürecine katılmakla beraber Batıcı paradigmanın yelpazesinde yer alan liberallerin, ulusalcıların, sosyalistlerin, Hıristiyanların adayı eski rejimin başbakanlarından Ahmet Şefik arasında eski bürokrasinin kurallarını belirlediği bir seçim yarışı olmuştu. Tüm engellemelere ve spekülasyonlara rağmen seçimi Muhammed Mursi kazanmıştı.

Mısır yönetimiyle hukuki veya ekonomik bağlantıları olan ABD, AB ve İsrail’in derin güçleri ve bazı KİK ülkeleri 3 Temmuz Askeri Darbesi’ne karşı tarafsızlık maskesine bürünüp susarak veya açık beyanlarla destek vererek teşvikte bulunmuşlardır. Türkiye, Afrika Birliği, Tunus (belki Libya) ve Katar (ikinci açıklamasıyla) açıklamasıyla darbeye açıkça karşı çıkmışlardır. Bu hukuksuzluk karşısında İran dahil diğer halkı Müslüman olan ulusal devletler açık bir tavır sergilememişler; hatta bazıları  Rusya ve Çin gibi yeni kapitalist aktörlerin demeçlerine paralel olarak ya darbeyi dolaylı olarak ya da doğrudan desteklemişlerdir. Darbeden sonra Genel Kurmay Başkanı General Abdulfettah El Sisi’nin Cumhurbaşkanı atadığı Anayasa Komisyonu Başkanı Adli Mansur, darbeyle yürürlükten kaldırılan Anayasa üzerine yemin etme komikliğini sergilerken “Halk adına bana verilen görev” cümlesini kurabilmiştir.

 

Hangi Halk Darbeci veya Darbe Karşıtı

Halen Ortadoğu Dörtlüsü'nün (ABD, Rusya, AB ve BM) Ortadoğu Özel Temsilcisi olan eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, 7 Temmuz tarihli The Observer gazetesinde Mısır’daki darbeyle ilgili bir yazı yazmıştır. Blair, Mursi’ye karşı Tahrir Meydanına toplanan ve İskenderiye gibi bir-kaç şehirde Temerrüd/İsyan Hareketi’ne destek veren 1 veya en fazla 1,5 milyona yakın protestocunun sayısını asparagaslaştırarak 17 milyon sayısına çıkartmış, Türkiye ve Brezilya’daki son protesto gösterilerine de değinerek “modern ve açık görüşlü milyonlarca insan” dediği yerel veya küresel vesayete açık olan protestoculara Ortadoğu Dörtlüsü’nün Özel Temsilcisi olarak şu cüretkâr taahhütte bulunmuştur: “Yanındayız, müttefikiz, birlikte olmanın bedelini ödemeye hazırız.”

Tony Blair’den daha diktatörcü olan 28 Şubat gediklisi Ertuğrul Özkök “darbeden demokrasi” çıkabileceğini  yazabilmiştir. Gezi Parkı Kalkışması’na destek veren Murat Belge, Şahin Alpay, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal, İhsan Dağı gibi liberaller aynı şekilde Mısır’daki darbe sürecini de “amalı” ifadelerle alkışlamışlardır. Onlardan birisi olan Cengiz Çandar son yazılarında Mursi karşıtı göstericileri belirlemede Blair’in de çıtasını aşarak 10 gün içinde önce 22, sonra 30, en son yazısında da 34 milyon rakamlarını verebilmiştir. Nasıl oluyor ise her geçen gün Tahrir Meydanı’nda eriyen, bazı Suudi selefisi kitlelerin ve liberal gençlerin İhvan’ın örgütlediği Adaviyye Meydanı’na veya diğer alanlara kayan ve çözülmeyi ifade eden darbe destekçisi erozyon, yalan haberlerle örtülmeye çalışılmıştır. Tahrir alanındaki kalabalığın silahlı güçler destekli çağrılara rağmen 10 binler seviyesine düşmesi hem Batılılar hem Türkiyeli liberal lejyonerler tarafından örtülmekle kalmamış, BBC ve El Cezire’den herkesin bazı alanları canlı izleme imkânına rağmen bu aşırı şişirilmiş rakamlarla açık-seçik yalan beyanlarla dünya kamuoyunun aldatmasına çalışılmış, Siyonist lobilerin sergilediği eforun bile üzerine çıkılmıştır.

Mursiye karşı çıkan kitle hakkında tüm dünyaya dudak uçuklatan bire onbeş, otuz katan uydurulmuş sayıların balonunu patlatsak bile, ortada olan gerçek darbeye destek veren yüz binlerce protestocunun varlığıdır. O zaman bu darbenin veya darbe teşebbüsünün halk desteği veya protestocu bileşenleri kimdir ve ideolojileri nedir? 25 Ocak 2011 Devrim Süreci’nde yer alan bazı bileşenler nasıl oluyor da eski rejimin taraftarlarıyla devrim sürecinde seçilmiş Cumhurbaşkanı’na karşı ortak bir ayaklanma içinde olabilmişlerdir?

Mısır halkı fıtrat ve vahiyden yana olan yönelimini bir yıl içinde yitirip “nimet”i mi kaybetmiştir; yoksa menfi bir inkılâp yolunda kendi nefislerindekini mi değiştirmiştir? 1 veya 1,5 milyonluk da olsa Mursi’yi diktatör ilan ederek aslında Mısır’daki İslami kazanımlar karşısında tavır alan bu insanlar halk değil midir?

“Mısır ulus toplumu”nda müspet ya da menfi olarak değişime uğrayan “kavim” kimdir? Nefislerinde taşıdıkları ideal, ölçü ve hedeflere göre Mısır ulusunu tek bir kavim olarak kabul edebilir miyiz? Tüm Müslüman coğrafyalar için Batılılaşma ile öze dönüş/ıslah çabaları’nı, sömürgeye müsaitleşme haliyle fıtrata uygun özgürleşme halini aynı anda içinde barındıran “cahiliye toplumları”nın tebaasını, tüzel cahili kişiliği dolayısıyla tek kimlikli bir ümmet kabul edebilir miyiz?

Ulus toplumlar tüzel kişilik olarak sekülerleştirici, Batılılaştırıcı cahili toplumlardır. Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bu cahili toplumlar içinde yaşıyoruz. Bir nevi cahiliye içinde tebalaştırılmışız. Ama bu cahili yapı içinde 19. yüzyılda öze dönüşe büyük katkılar sağlayan Urvutu’l Vuska Hareketi’nin 20. yüzyıldaki devamı ve açılımı olan ıslah çabaları, bize dayatılan kurgusal ulus devlet ve ulus toplum yapıları içinde sürekli Müslümanlara özgürlük alanları oluşturmaya ve yeniden inşa heyecanı katmaya çalıştılar. Tarihi gerçekler hepimize gösterdi ki Fas’tan Tunus’a, Mısır’dan Türkiye’ye Endenozya’ya  kadar ulusal rejimlerce tebalaştırılan Müslüman halklar ana eğilim olarak Frenkleşme veya Frenkleştirme çizgisine oranla daha yoğun olarak İslamlaşma ve yeniden İslami diriliş ve ıslah çizgisini tercih ettiler-ediyorlar.

Mısır’da son darbeden sonra Batı’nın yerli işbirlikçisi Suriye’nin Baas Reisi Esed’in “Mısır’da Siyasal İslam çöktü” ifadesiyle arzu ettiği hal, aslında bu temenniye uymayan bir sosyal vakıadır. Mısır’da halkın yüzde 50’sinden fazlasını okuyup-yazma özürlü ve yoksul bırakan 60 yıllık diktatörlük, dayandığı ulusalcılardan, sosyalistlere, liberallere kadar; ayrıca sekülerleşme çabasındaki Hıristiyanları da yanına alarak Batılı paradigmaya bağlı ve çoğunluğunun menfaati bu Batıcı vesayet sisteminin sürmesinden yana olan yüzde 15 veya 20’lik şımarık bir kitle oluşturabilmiştir. Bu hal 90 yıllık Türkiye Cumhuriyet tarihinde inşa edilen yüzde 20 veya 25’lik CHP kökenli Kemalist nesli, jokaben elitleri ve bürokrasiyi, ulusal sisteme entegre edilen Alevileri hatırlatmaktadır.

25 Ocak Devrim Süreci içinde ilk defa Mart 2011’de özgür seçim normlarına uyma trendi gösteren genel seçimlerde tüm Hıristiyan partilerin bloğunu temsil eden “Hür Mısır Bloğu” yüzde 6.2, 12 partinin ittifakı ile seçime katılan “Liberal Vefd” yüzde 9.8, Devrim Süreci’nde yer alan sosyalist, liberal ve Nasirist gençlerin oluşturduğu blok olan “Devrim Devam Ediyor Partisi” yüzde 3;  Amr Musa ve Hamdin Sabah gibi yerel ve küresel vesayetin aktörü olan kişilerin liderlik yaptığı partiler ise ancak yüzde 1 oranında oy alabilmişlerdir.

Mısır tarihindeki güvenilirlik oranı en yüksek olan bu seçimlere katılım oranı ilk defa yüzde 56’nın üzerine çıkmıştır. Seçimlerde İslami aidiyetleri ön planda olan İhvan’ın Özgürlük ve Adalet Partisi yüzde 47.8, beş selefi eğilimli partinin veya cemaatin ortaklaştığı El Nur Partisi yüzde 24.29, İhvan’dan ayrılan Ebulfuttuh’un Al Vasat Partisi yüzde 3 oy almış; ayrıca bu partilere yakın eğilimli bağımsız mebuslar seçilmiştir.

O zaman yüzde 80 veya 85’i bulan İslami eğilimli oy tabanı nasıl olmuştur da 80 milyonluk Mısır’da seçimlere katılmayan yüzde 46’lık oran ve çocukların nüfus içindeki oranı da atlanarak birden dünya kamuoyunda azınlık olarak takdim edilebilmiş; ve protestocuların sayısı hakkında 17 veya 22 milyon sayıları kullanılabilmiştir. Kaldı ki  sadece Kahire’de mezarlıklarda yaşayan ve hayata küsmüş -büyük ihtimalle seçimlere katılmayan- 3 milyonluk bir kitle vardır. Ayrıca apolitikliği ile bilinen ve rejimin özel bakanlıkla bazı kere de özel kurumlarla takip ettiği  12 milyonluk bir tarikat-tasavvuf kitlesi vardır ki devrim sürecinde bu sufi kitlenin nasıl refleksler verdiği ile ilgili anket-analiz yapılmamıştır. Mısır’ın mutasavvıf kitlesi  siyasal bir tavır gösterecek olsa tabii ki ana gövde olarak modernizme ve Batılı yaşam tarzına yönelen bloğun saflarını seçecek değildir.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!