Milliyet, yeni üniversitelere atanacak rektörleri manşete taşımış. ‘Tartışmalı liste’ diyor. Çünkü YÖK’ün listesindeki rektörlerden 36’sı üniversitelerde ‘türban serbest bırakılsın’ diye imza vermişmiş. Biri de başörtüsü yasağını eleştiren makale yazmış. Günaha bakın!
Tuhaf olan buymuş gibi yansıtıyor gazete. ‘Biz tartışıyoruz’ diyemediğinden de ‘tartışmalı liste’ diyor.
Onlara kalsa, din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili hiçbir hak talebi meşru değil. Sadece başörtülü kadınlara devletin ayrımcılık yapmasını savunmuyorlar; aynı zamanda okulda ibadethane gibi insan hakları açısından meşru talepleri bile suç gibi yansıtmaya çalışıyorlar.
O manşeti atanlar, tuhaf olan sizin yaklaşımınız. Evrensel anlamıyla üniversite zaten böyle bir yerdir; yani ‘türban’ın yasak olmadığı yerdir. Hiçbir demokratik ülkede böyle yasak yoktur. Sadece üniversitenin ne olduğunu anlamayan, onu bir yüksek lise veya devlet dairesi olarak gören ve orada bile öğrenciyi rahat bırakmayıp beşikten mezara endoktrinasyon peşine olan bahtsız ülkelerde böyle yasaklar vardır. Türkiye ile Tunus’tan başka üniversitede bu yasağı uygulayan da yok.
Milliyet’e kalsa, üniversitelere yasakçı rektör atamak ‘normal’ olacak. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en taraflı cumhurbaşkanı olan Sezer, deli kızın çeyizi gibi hep aynı ideolojiden yasakçı rektörler atarken Milliyet’in hiç sesi çıkmıyordu. Hürriyet gibi o da adeta ‘ne kedi girmiş, ne zarar etmiş’ havasında susuyordu. Sezer, koca üniversitede kendisinden başka sadece bir kişinin oyunu alabilmiş vatandaşı rektör yaparken Milliyet ‘tartışmalı’ falan demiyordu.
Şimdi bir yazar da, ‘o gün Sezer’in atamalarına karşı çıkanlar, tutarlı olmak istiyorlarsa bugün de Gül’ü eleştirmeli’ diyor. İyi de tutarlılık size farz değil mi? O her şeyden önce, ondan bahsedenden beklenmez mi? Ben o yazarın Sezer’in atamalarını eleştirdiğini hiç hatırlamıyorum. Ancak ahlakilik iddiasından vazgeçen, kendi yapmadığını başkasından beklemez mi? Siz o gün Sezer’in milletin gözünün içine baka baka yaptığı apaçık ideolojik atamalara ses çıkarmayarak bugün konuşabilmenin ahlaki zeminini yok ettiniz.
Rektör belirleme sisteminin kötü olduğu doğru. Üniversitedeki seçimler de Türkiye’deki demokrasiye benziyor. Verilen oylar belirleyici değil. Öğretim üyeleri dışında, bütün öğrencilerin ve öğretim elemanlarının dışta bırakıldığı bir sistem bu.
Ama, bu sistem içinde dahi kıyasınız doğru değil.
İlk olarak, hiçbir cumhurbaşkanının Sezer kadar tarafgir olmadığını düşünüyorum. Sezer ancak, halkın oyuna ihtiyacı kalmadığını anladığı andan itibaren yasakçı yüzünü gösteren Demirel ile kıyaslanabilir. Gül’ün atamalarında da isabetli bulmadığım isimler var; O da dengeli olayım derken dengeci bir tutum alıp bazı demokrat adayları atamaktan kaçındı. Ama Gül’ü onlarla aynı kefeye koymak haksızlık olur.
İkincisi, mutlaka ilk sıradakileri atamamanın bu sistem içinde her zaman yanlış olduğunu söylemek kolay değil. Rektörlerin bir sonraki seçimi garanti altına alacak sayıda öğretim üyesi ‘transfer’ ettiği ve dolayısıyla her rektörün ikinci döneminde en fazla oyu aldığı bir sistem bu. Gül yine sıralamayı da dikkate alıyor ve kendisi gibi düşünmeyenleri de rektör atayabiliyor; Sezer ise gerekirse en alttakini en yukarı çıkarıyor ve sadece kendisi gibi düşünenleri, genellikle de resmi ideolojinin en otoriter versiyonunun taşıyıcısı olanları seçiyordu.
O listede başörtüsü yasak olmasın diyen sadece 36 hoca mı varmış? Yazık!
Ben olsaydım üniversitede başörtüsü yasağından yana olan, orada üretilen tezleri resmi ideolojiye göre hizaya getirmeye çalışan, kampus ile garnizonu karıştıran hiç kimseyi rektör olarak atamazdım. Bunu sadece yasakçılıktan hoşlanmadığım için değil, üniversitenin üniversite olabilmesi için böyle olmak zorunda olduğunu bildiğimden dolayı yapardım. Yani üniversitenin anlamını bildiğim için yapardım.
Yasakçılar, endişe etmeyin, özgürlük söz konusu olduğunda dengecilik yapmaması gerekmesine rağmen, Gül maalesef sizin otoriter hassasiyetlerinizi de dikkate alacaktır.
Ben almazdım.
STAR