Zorunlu eğitim süresini olabildiğince uzatarak, neredeyse hiç tartışmaksızın ‘yaşam boyu eğitim’ felsefesini toplumsallaştırarak ulaşılacak hedef zannedildiği gibi hayırlı mıdır acaba?
Ulus devletler sürecinde eğitim öğretim, her yönden aydınlanmış ve olgunlaşmış, üreten ve ilerleyen insanlardan teşekkül ettirilecek ulus toplum modeli için zorunlu kılındı. Eğitim öğretimde birincil amaç doğaya ve topluma uyumlu olabileceği bazı yetenekleri fertlere yüklemek değildir. Esas gaye küçük yaşlardan itibaren bütün fertleri devletin ideolojik perspektifine uyumlu kılmaktır. Türkiye’de bu işin adı “makbul vatandaş üretme”dir.
Türkiye’de makbul vatandaş kimdir, nasıl ve nerede üretilir?
Devlet nezdinde makbul vatandaş; “Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaş”tır.
MEB’e bağlı bütün okullar tamda bu sebeple “Devlete karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” üzere teçhiz edilmiştir. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun “genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı” bir kimlikle donatmaktır. Temel Kanun içerisinde bu kimlik doğrultusunda eğitim öğretim yürütüleceği o kadar çok tekrarlanır ki belki anlaşılmamıştır diyerek bir kez de tersten şöyle bir vurgu yapılır: “Eğitim kurumlarında Atatürk milliyetçiliğine aykırı siyasi ve ideolojik telkinler yapılmasına ... hiç bir şekilde yer verilemez.”
Görüldüğü üzere eğitim öğretimin bu ülkede devletçe meşru tek bir kriteri ve meşru tek bir amacı var: “Her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş olmak için gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlıkları kazandırmak; onu milli ahlak anlayışına uygun yetiştirmek.” Bu esas çerçeve açıklıkla ve ısrarla çizildikten sonra formalite yerini bulsun kabilinden ifade edilen; “ Çocukların beden, zihin, ve duygu gelişmesini ve iyi alışkanlıklar kazanmasını sağlamak” gibi sözler de sarf edilir.
Eğitim faaliyetleri sözde bilimsellik, akılcılık gibi kriterlere uyumlu olacak tarzda programlanmış. Fakat bilim ve akılla hepten alakasız bu temel kanunun gösterdiği hedef daha baştan sakat, çarpık ve zararlı değil mi? İlk olarak şuradan başlayalım sormaya: Toplumun bütün fertlerinin mecbur tutulduğu Atatürk inkılap ve ilkelerine, Atatürk milliyetçiliğine bağlı olarak yetiştirilme hedefinin neresinde insanlık, ahlak, ve hukuk var? Aklen veya bilimsel açıdan böyle bir durum mümkün müdür, mümkün olsa bile böyle bir tektipleştirme cinayetine teşebbüse hangi hukuk, hangi vicdan cevaz verir?
Benzerine ancak bilim-kurgu ütopyalarında rastlayabileceğimiz korkunçluktaki bu ürpertici muamele ne yazık ki açıkça yazılıyor, itiraz kabul etmeksizin hemen herkese zorbalıkla icra ediliyor. Otoriter ve totaliter rejimin tarifini, adresini soranlara ME Temel Kanunu ve zorunlu eğitim sürecini göstermek yeter de artar bile.
Zorunlu, kesintisiz ve karma eğitimin esasını elbette ki laiklik oluşturuyor. Okul sürecinde hiç bir çocuğun Atatürk milliyetçiliğine sadakatsizlik yapma, laikliğe inanmama hakkı yok. Karşı çıkanların “çarpılma” ihtimali çok fazla.
Devlet, çocuklarımıza asimile olması ya da ikiyüzlü davranmasından başka hiç bir seçenek tanımıyor. Çünkü her sabah “Rahat! Hazır ol!” komutları eşliğinde karşısında hizaya çekildikleri büste toplu olarak and içiyorlar: “Varlığım Türk varlığına armağan olsun”
Bu akıldışı seremoni keşke gülünüp geçilecek kadar basit bir gösteriden ibaret olsaydı. Fakat küçük yaşlardan itibaren herbir çocuğa uygulanan müfredat gayet sistematik bir ‘mankurtlaştırma’ sürecidir maalesef.
ME Bakanı Ömer Dinçer’e bir soru sorarak bitirelim. Anaokulundan itibaren okula alınan çocuklarımızın Atatürk’e, Atatürk milliyetçiliğine, laikliğe bağlı olmama, inanmadığı değerler üzerine and içmeme, inandığı değerler doğrultusunda kılık kıyafetini seçme, anadilde eğitim görme vs gibi hakları nasıl teminat altına alınacak? MEB bu temel hakları tanıyor mu, tanımıyor mu?
Yabancılaşmaya veya çift kimlikli olmaya zorlanan çocuklarımız için sağlıklı bir çıkış yolu aramak Allah’ın verdiği emanete sahip çıkan her müminin görevidir.