İnsan, gözünü dünyaya açtığı andan itibaren sonu olmayan bir öğrenme ve keşfetme sürecinin içinde debelenip duruyor.
Zamanda geriye doğru yolculuk yapma imkânımız olsa ve insan beynini boş bir bardağa benzetiyor olsak, sıfır noktasından günümüze kadar bu bardağın pek azının dolduğunu hayretle müşahede ediyor olacağız.
Geçen hafta CERN'deki deney çerçevesinde "Tanrı parçacığı"nı sorgularken, insanın sonsuzluk karşısında ne kadar aciz olduğunu bir kez daha hissettim.
Atom altı parçacıklar, Tanrı parçacığı, elektronlar, pozitronlar, madde, anti madde, karadelik ve belki paralel evrenler...
Bütün bunlar, teorik fiziğin kafa kurcalayan madde başlıklarından bazıları. Birçok fizikçi, bu teorilerin doğruluğunu ya da yanlışlığını görme fırsatı bulamadan bu dünyadan göçecek.
Yani henüz bardağın dibinde bir tortu bile oluşturamayan insanın sınırlı bilgi evreni, sonsuz bilgi karşısında mağlup olacak.
Bundan daha da hazin olanı, yeryüzünü dolduran 7 milyar insandan pek azının bütün bunlara kafa yoracak olması. Varlığını sorgulamayan ya da bir şekilde sorgulamaya fırsat bulamayan yığınlar...
Hayat denilen bu nehirde yönünü bulmaktan aciz yapraklar gibi savruluyoruz.
Ben mesela, maddenin zıddı olan anti maddeyi düşünürken, insanın zıddı olan bir anti insanın da var olabileceğini düşünüyorum.
Belki anti insan, düşünen, başkası için yaşayan, merhamet eden, yüreği sevgi dolu insanın karşıtı, anti tezi...
Bu kâinatta Allah'tan başka her şey ancak zıddıyla var olduğuna göre, insanı tamamlayan bir anti insan da olmalı.
Bir insanda olmasını beklediğimiz düşünce ve davranış biçiminin hilafına hareket eden yani insanlıktan çıkmış canlı türüne anti insan diyebiliriz.
Üstelik anti madde gibi paralel evrende de değil bu anti insan. Maalesef aramızda yaşıyor... En azından sosyolojik olarak.
Ancak teorik fizikçiler, paralel evrende yaşayan bir anti insanlık bulurlarsa diyecek sözüm olmaz.
Diyeceksiniz ki, emekli maaşları ortadayken milletin vekilleri kendi emekli maaşlarına bir gecede yüzde yüz zam yapmış...
Ya da Fransızlar akla ziyan küstah bir yasa yapıp başımıza tebelleş olmuş, sen nelerden bahsediyorsun.
İşte ben tam da bundan bahsediyorum!
Milletvekilliğinin en güzel yanı, kendi maaşına zam yapabilme yetkisi olan tek çalışan olmalarına imkân verilmesidir.
İşveren kim peki?
Sen, ben, o, biz, siz, onlar...
İşte bunu anlamakta güçlük çekiyorum:
Ben asil onlar vekil ise, ben patron onlar çalışan, onlar beni değil ben onları seçiyorsam...
Nasıl oluyor da onlar kamuda benden daha fazla kazanma ve daha iyi yaşama hakkına sahip olabiliyor?
Şöyle olabilir: Bunlar anti insan olduğu için bu dünyada yaşamıyorlar. Paralel evrende yaşıyorlar. Paralel evrende de fiyatlar belirlenirken milletvekiline özel fiyat belirleniyor ve bir şey için onlar normal vatandaşa göre fazla ödüyorlar. Dolayısıyla insanların aldığı emekli maaşlarından 8 kat daha fazla maaş almaları anti insan oldukları için normaldir. Yani paralel evrende daha vahşi bir kapitalizm var ve orada ne yazık ki milletvekilleri sıradan vatandaşlardan daha kötü şartlarda yaşıyorlar!
BUGÜN