Milletler Nerede, Ne Zaman Birleşmiş?

Ahmet Varol

Bundan önceki yazımızda "Birleşmiş Milletler" adlı kuruluşun oluşturduğu komisyonun, siyonist işgal devletinin Mavi Marmara katliamıyla ilgili komisyonunun hazırladığı rapordan medyaya sızdırılan bilgiler çerçevesinde değerlendirme yapmış ve bu değerlendirmemizde bundan aylar önce siyonist medyaya sızdırılan bilgilerle raporun kamuoyuna açıklanması işleminin dördüncü kez ertelenmesinin hemen ardından Batı medyasına sızdırılan bilgiler arasındaki taktik üzerinde durmuştuk.

Zira biz yazıyı hazırlarken henüz rapor resmî olarak açıklanmamıştı.

Arada yine bir taktik var ama tahminlerimizde yanıldığımızı gördük. Çünkü açıklanan metin, siyonist medyaya bundan aylar önce sızdırılan bilgilerin daha incelikli olduğunu ve raporun içeriğine de birebir uyduğunu ortaya koydu. Metin zaten bir araştırma raporu değil, siyonist katiller hesabına savunma raporu hazırlandığını, BM komisyonunun da söz konusu katillerin avukatlığını yapma amacıyla oluşturulduğunu gözler önüne seriyor. Fakat işin ilginç yanı siyonist medya organlarının içerikten herkesten önce haberdar olabilmesidir. Bu da BM adlı kurumun uluslararası siyonizmin bir yan kuruluşu olduğunun belgesidir. Mavi Marmara katliamıyla ilgili komisyon raporu ise bunda herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak çok açık delil niteliği taşıyor.

Raporun her yönüyle taraflı, çarpıtmalarla ve sahte yönlendirmelerle dolu olduğu açık olmakla ve herhangi bir tartışmaya değer yanının bile bulunmamasına rağmen biz yine de genel hatlarıyla bir tahlil yapmayı faydalı görüyoruz. Fakat ondan önce söz konusu rapor vesilesiyle, BM adlı kuruluşun kimliğine, çizgisine ve stratejisine kısaca göz atmakta yarar var.

Her şeyden önce "Birleşmiş Milletler" isimlendirmesi bir yanıltmadır. Tıpkı günümüzde kulakların artık iyice alıştığı ve bir meşrulaştırma aracı olarak kabul ettirilen "uluslararası toplum" isimlendirmesi gibi. "Uluslararası toplum" normalde soyut bir kavram olmakla birlikte çağdaş emperyalizmin kendi kabullerini halkların onayı retlerini de yine halkların reddi olarak kabul ettirmesinin bir aracı şeklinde kullanılıyor. "Birleşmiş Milletler" adı ise belli bir uluslararası örgütün bünyesinde somutlaştırılmıştır ve o da yine emperyalizmin bir meşrulaştırma mekanizması olarak kullanılıyor. Gerçekte ise birleşenler dünyadaki ezilen toplumlara, halklara, zayıf ülkelere, sömürülen uluslara hükmedebilmek için birbirlerinin ayaklarına basmamaya çalışan hâkim güçlerdir. Milletler kesinlikle böyle bir örgütün çatısı altında birleşmemiştir ve sömürgeci güçlerin ezilen toplumlar üzerindeki çıkar hesaplarını gözeten bir mekanizmanın milletleri temsil etmesi söz konusu olamaz.

Birleşmiş Milletler adlı örgüt gerçekte milletlerin değil uluslararası baskı ve mafya politikasını kullanan hakim güçlerin ittifakı olmakla birlikte onun yapılanmasında da bir öne çıkan, bir de derinde kalan güçlerin olduğunu söylemek mümkündür. Derin güçler perdenin arkasında kalıyor olsalar da BM'nin kuruluşundan bu yana izlediği stratejisini ve değişmezlerini iyi tahlil ettiğimizde bu güçleri keşfetmemiz hiç de zor olmaz.

Daha önce bu teşkilat hakkında muhtelif yazılarımızda da dile getirdiğimiz üzere, BM kuruluşundan beri uluslararası siyonizmin ve onu himaye eden emperyalist güçlerin bir meşrulaştırma mekanizması görevi yürütmektedir. Her şeyden önce siyonistlerin Filistin toprakları üzerinde ilan ettikleri devlet, başkalarından savaş ve şiddet yoluyla gasp ettikleri topraklar, işgal yoluyla hakimiyet altına aldıkları vatan üzerinde tamamen hukuka aykırı bir biçimde ilan ettikleri gayri meşru bir devlettir. BM'nin umuma yansıtılan kuruluş gerekçesinde Nazi işgalciliğinin ve saldırganlığının bir benzerinin yaşanmasına karşı uluslararası engel oluşturma fikrinin yer almasına rağmen siyonist işgal bizzat BM tarafından meşrulaştırılmış, saldırganlığı onaylanmıştır. Sonrasında siyonist işgalden kaynaklanan tüm sorunlarla ilgili kararlarında da bu işgalin meşru kabul edilmesini bir ön şart olarak başa yerleştirmiştir. Eleştirilerin, itirazların ve aleyhte kararların tümü de bu ön şarta dayandırılır. Kaldı ki eleştiri ve itirazların tümünün göstermelik olduğu, uygulama amaçlı olmadığı sonrasında sergilenen tutumda görülür.

YENİ AKİT