Millet ve Ümmet Kavramları Etrafında İnisiyatif

MURAT AYDOĞDU

Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. 21 Enbiya 92; 23 Mü’minun 52

Kendini bilmeyenlerden başka kim İbrahim’in milletinden yüz çevirir? 2 Bakara 130

“Millet” kelimesi İslam coğrafyasındaki toplumsal ve siyasal çözülme sonucu, Batı modeli üzerinden yeni bir siyasal toplum modeli oluşturmak isteyenler tarafından, daha çok toplumun bilinç altına, kültürüne ait meşrulaştırıcı bir kavram olarak kullanıldı. Bozulmuş anlamı ile Milliyetçilik, ilk travmayı atlatamayan İslami kesimlerin üzerinde, ciddi bir model kirliliği olarak yer etti.

Diğer yandan, Batıcı kesimin ilk meşruiyet sağlayıcı geçişinden sonra, yine Seküler-Laik kesim bu kelime yerine kendi terminolojisini oluşturma çabaları ile “Millet” yerine “Ulus” kavramını kullanmaya başladı. İslami referanslı kesimlerde, daha kirletilmemiş bir kavram olarak “Ümmet” tanımlamasına sığındılar.

Türkiye de, günümüzde Ulus-Millet kavramları çatışması klasik sağ-sol çatışması şeklinde ve suni olarak uzun süre devam etti. Son kuşak Tevhidi Müslüman çevrelerin tutarlı ve temel olarak oldukça verimli çalışmaları krizin önemli oranda aşılmasını sağladı. Burada daha çok, gelişmelere katkı, zenginlik ve kavramın Kur’ani kapsamı üzerinde bir çalışma olarak ele alacağız.

KAVRAM KÖKENİ OLARAK MİLLİYETÇİLİK

“Milliyetçilik” olarak kullanılan siyasal-sosyal üstyapı oluşumu, gerçekte Nasyonalizmdir ve Latince de aynı soydan gelen anlamındaki “Nation” sözcüğüne bağlıdır. Günümüzde ırki bağlamından kısmen de olsa uzaklaşan Milliyetçilik kavramı, yine de bağlı bulunduğu topluluğu, diğerlerinden ayrıştıran/ötekileştiren yapısını korumaktadır ve çatışmaların başlıca amilidir.

“Ulus” olarak uydurulmuş kavram ise Orta Asya Moğol kökenli “Kabileler Federasyonu” sözcüğünün karşılığıdır. Nation kelimesindeki ırki kökene karşılık, Moğol dilindeki “Ulus” kavram herhangi bir ırka bağlı olmayı şart koşmaz. Türkçeye kazandırılmış(!) kavram ise anlamından saptırılmıştır. Kulağa hoş gelmediğinden olacak, Nation’un Türkçe karşılığı olan “Budun” kelimesi Kullanılamamış.

“Meli” Arap dilinde doldurmak anlamına gelen bir kelimedir1. Muhtemelen de bu kelime üzerinden, kalabalıkları tanılmamak için türemiştir. “Mele” olarak, toplumun önde gelenleri anlamını taşır. Kavram olarak “Mele-i Ala”2 Allah’ın emrindeki “Yüce Topluluk” anlamında, nötr (iyi ya da kötü anlam içermeyecek) anlamda ise Süleyman a.s’ın döneminde, Sebe kralicesinin toplumunun önde gelenleri anlamında kullanılır3. Çoğu ayette de Elçilere itiraz eden Müstekbirler (Kibir sahipleri) için “Mele” tanımlaması kullanılır4. Bu nedenle İslami camiada şımartılmış/mürtefin kavramı ile birlikte “Mele ve Mürtefin”  olarak olumsuz anlamda kullanılır. Bir topluma yön veren ileri gelenler, o toplumun siyasi yapısını da şekillendirirler. “Millet” kavramı bu anlamda, siyasal birlikteliğin kullanıldığı topluluklar için “Mele” kelimesinden türer5.

Kelime anlamı ile “M  illet” bazen sosyal bir sınıfı tanımlar. Bu türedi ya da uydurulmuş kavram da değildir. Halk dilinde halen kullanılan “Öğrenci Milleti” “Köylü Milleti” gibi söylemler sosyal anlam kazanmış ve geçişkenliğe müsait kavramlardır.

Önüne bir ırkın ismi geldiğinde; Türk Milliyetçiliği ya da Arap Milliyetçiliği gibi kavramlar ise Nasyonalizm denilen Kavmiyetçiliktir.

DİN KARŞILIĞI OLARAK MİLLİYETÇİLİK

Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (Mele) dediler ki: ‘Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize (Milletimize) geri döneceksiniz.’ ‘Biz istemesek de mi?’ dedi.

Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize (Milletinize) dönmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. 'Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın.

Kavminin önde gelenlerinden (Mele) inkâr edenler, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz."" 7/88-90

Kur’an anlatımından da açıkça görüldüğü gibi; “Kavim” gayri ihtiyari bağlı bulunan bir topluluktur, “Mele” (Önde gelenler) bu topluluğa siyasal/Dini bir anlam kazandırır. İnsanları oluşturulmuş üst yapı olan bu Din’den/Millet’den çıkartabilirler. İşte düğüm burada gizli herhangi bir sebeple bir araya gelen (İster Şuub/şube gibi dal-ırk olsun, ister kabile gibi cemaat yapıları olsun) topluluğun inançları, siyasal duruşları daha kapsayıcı tanımla Din/Millet oluşturur ve Tevhidi İnanca sahip olan öncüler bulundukları kavmin Milletini terk ederler6.

PROBLEMLİ ALGILANAN İSLAM MİLLİYETÇİLİĞİ !

Özellikle İslami camianın dikkat etmesi gereken bir sonraki aşama; “Din” Kavramındaki yozlaşmadır. Ehli Kitabın düştüğü bazı durumlara benzeyen, kuruntular7 ve Allah’ın Rahmetinin tekel almak istenmesi üzerine oluşturulacak; Irki ve putperst öğeler taşımasa da, ötekileştici ve çatışmacı8 yapı taşıyan bir “İslam Milliyetçiliği” kavramı, “Hanif/İbrahimi Müslümanlık” kavramının yerini alır. İslam ülkelerinde ki yaygın anlayış maalesef budur.

Çatışmacı tarih yaklaşımı Habil-Kabil, Hak- Batıl yerine tabi olunmuş topluluklar üzerinden okunur.Tarihi Milletler (Nations) çatışması olarak görmek milliyetçiliğin genel okumasıdır ve sürekli karşıt milliyetçiliğe ihtiyaç duyar. Gayri Müslimleri Ehli Kitap ya da putperest ayrımı yapmadan tebliği kabul etmediğinde savaşılacak ya da cizye alınacak topluluklar olarak görülmesi bu temayülün sonucudur. Hatta daha ileri aşamada cizye almanın çekiciliği veya nüansların/farklılıkların keskin çizgilere dönüşmesi9 ile, çatışma iç yapıyı da bozmaya başlar. Bu durumda, Milliyetçiliğin yeni yüzü mezhep ya da cemaat milliyetçiliğdir10.

“De ki:’Rabbim gerçekten beni doğru yola iletti, dimdik duran bir dine, hanif olan İbrahim'in dinine (Milleti İbrahim). O, müşriklerden değildi.’ 6 Enam 161

ÜMMET KAVRAMININ KULLANILMASI

İslami referansa sahip kesimler cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu sosyal kimlik savaşında Millet yerine Ümmet kelimesini kullandılar.

Millet ve Ümmet kelimeleri bir çok durumda örtüşse de bazı farklılıklar mevcut.

“İmam” kelimesinin Arapça kökü “Ümm/Anne” kelimesidir. Bir işin Ana teması, Ana konular gibi kullanımla Türkçede de kullanıldığı gibi “Temel” ya da “Merkez” anlamlarını içerir. Muhkem ayetler için kullanılan “Ümmül Kuran”11 gibi. “Ümmül Kura”12 olarak şehirlerin anası, merkezi olarak Mekke’yi betimler.  Ümmet aynı kökten türeyen bir sözcük, Lider, öğreti etrafında birleşen toplulukları tanımlar13. İmam olarak kullanıldığında önder, rehber, lider gibi anlamlarla şahısları belirtir. İbrahim a.s için Kuran’da yaygın kullanılır.

“Milliyetçilik” tanımlaması birisine tabi olmak anlamında kişi ismi ile de tanımlanabilir. Kur’an ın yoğun olarak kullandığı “Millet” kavramı “Millet-i İbrahim” gibi, bir Elçiye tabi olan topluluklar olarak “Din” kavramı ile örtüşür. Bu anlamda; Atatürk Milliyetçiliği, Nasır Milliyetçiliği, Saddam Milliyetçiliği tanımlamaları mümkündür. Baas/diriliş Milliyetçiliği, Kemalizm Milliyetçiliği gibi siyasallaşmış devlet rejimleri içinde kullanılabilir. Bizce bu, siyasal toplumsal bir model genel anlamı ile bir Din tanımlamasıdır. “Millet” kelimesinin “Ümmet” kavramı ile örtüştüğü nokta da burasıdı

“Millet” daha çok kitleyi tanımlayan bir kelime iken, “Ümmet” üst yapıyı tanımlıyor. Yine Millet süreklilik arz eden “İbrahim Milleti” gibi inanç esasları iken, Ümmet geçici topluluklar için kullanılıyor14. Realitede farklı ümmetler olsa da hedeflenen tek ümmettir15. Ümmet’de liderlik, organizasyon/teşkilat vurgusu daha kuvvetli, bu nedenle de Seküler kesim bu kavrama uzak durdu ve küçümsedi, zira onların amaçları kurumsal yapıların yıkılıp yeni bir toplum modeli inşa amaçları vardı. Cumhuriyet döneminde “Ümmet” için, koyun sürüsüne dönmüş toplum benzetmeleri çokça kullanıldı ki, kutsanmış lider kült’üne döndürülmüş Kemalizm bu tanımlamalarına daha uygun düşmektedir.  

Faşist ideolojinin Liderlik kriterlerine göre toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcıdır. Gerek devlet gerekse de yönetim dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. “Ümmet” yapısal oluşumu ve imam/lider tanımlamasını bu şekilde okumak cahili bir değerlendirme olarak algılanmalı ve İslami topluluklar kelimenin kökü olan Anne /ümm vurgusunu yaşatmalı, Ümmet esaslı toplum ve İmam kavramı, Ehli Kitabın Rabb edindiği Ahbariler ve Ruhbaniler gibi algılanmamalıdır16.

KAVRAMLARI ÜZERİNDEN İNİSİYATİF ALMAK

Müslüman camianın her iki kavram etrafında yapılanmayı incelemesi önemlidir. Daha evrensel, bütün İslam dünyasını kapsayan “Millet” anlayışı, ortak ruh halini yansıtır, “Ümmet” kavramı ile de liderlik öne çıkar. Bu farklı İslami yapılanmaların istişari/dayanışma-işbirliği üzerine organizasyonunu gerektirir17. Bunun yanında kirletilmiş bir kavram olarak “Millet” kelimesi ve aslına rücu ettirilirken, “Ümmet” kelimesinin içi, Kur’ani anlamı ile doldurulmalıdır.

Cumhuriyet dönemi boyunca Ümmet ve Millet söylemi üzerinden çözüm üretilecek fırsatların kullanılamaması yüzünden kronik bir etnik problem oluştu. Müslümanlar üzerindeki sistematik baskı Kürt halkına ilave asimile baskısı etnik milliyetçiliği tetikledi. Bir çok canı yanmış kesimin gelişmeleri yetersiz bulmaları ya da geç kalmış olarak değerlendirmeleri bütün haklılık paylarına rağmen, gelişmeyi önleyici amaçla kullanılmamalıdır. Diğer yandan, bu topraklarda Cumhuriyet dönemi boyunca Dünya siyasetinde 2-3 köklü değişimin yansımaları ve adaptasyonunu yaşadık. Toplumsal bilinç kolaylıkla oluşmaz. Oluşan köklü bir yıkımın taravmatik/kalıcı etkilerinin atılması zaman alır.

Müslüman camianın giderek artan inisiyatif çalışmaları “De Facto” (Fiili) durumu zorluyor.

Seküler kesimlerde yavaş yavaş oluşan telaş ve saptırma çabalarına, muhafazakar, ve geleneksel kesimlerin hafife almaları eşlik ediyor.  

Musa (a.s) Zalim  Firavun yönetiminde kendi kavminden birinin dövülmesine müdahale eder ve haddi aşar18. Bu dalalet/şaşkınlık19 içinde yapılan bir suçtur. Haddi aşan hareketler suçtur ve mazlumların mücadelesinde onlara ayak bağı olur20. Zulüm altında olması bazı kimselerin hatalı hareket etmeyecekleri ve yaptıklarının meşru olduğu anlamına gelmez. Cahili kriterlerle haraket edenler Musa’nın mesajını da beğenmeyeceklerdir. Tarih’ Milletler (Daha doğrusu kavimler,  Nation) çatışması değildir. Hatta, Zalimler- mazlumlar çatışmasının bile meşruluğu Hak-Batıl çatışmasına bağlıdır.

“Kavmi ise: -Sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da bize işkence edildi, dediler. Musa da: -Rabbinizin düşmanlarınızı helak etmesi ve sizi yeryüzünde nasıl yaşayacağınıza bakmak için, iktidara getirmesi ümit edilir, dedi”. 7 Araf 129

Mustazaf olmak, haklı olmak anlamına gelmiyor. Ne zaman ki zaaflarından sıyrılır21, Millet-i İbrahim ve Ümmet-i Muhammed hakkı ile yerine getirilir o zaman vaad edilen bulunur22. Bizim örneğimiz Tevbe etmiş ve Furkan’a tabi olmuş Musa’nın (a.s.) örneğidir23. Bizim örneğimiz, Muhammed (a.s)’ın hakkı yenen bir tüccarın, Müslüman olup olmadığına, kabilesinin ve milletinin ne olduğuna bakmaksızın, Ebu Cehil’in yakasına yapışıp mazlumun hakkını aramasıdır.

Ümmet ve Millet kavramlarının sağlıklı algılanması, bunların sosyo-siyasal yansımaları ve pratiklerinin yine sağlıklı geliştiği sürecinde tartışmalar alevleneceğe benziyor.

 

Dipnotlar:

1- 7 Araf 18; cehennemi doldurmak anlamında kullanılır.

18 Kehf 18: İçinin korku ile dolması anlamında kullanılıyor.

2- 38 Sad 69

3- 27 Neml 29

4- 11 Hud 38; 7 Araf 109İ 38 Sad 6; 17 İsra 16; 23 Müminun 33

5- Benzer bir kavram genişlemesi Slav topluluklarında da gözlenmiştir. Ormanlık ve kırsal alanlarda yaşayan geniş Slav toplulukların siyasal örgütlenmesini sağlayan şehirli/medeni Rus soylularıydı. Ve gerçekte “Rus” İsveç kökenli Slav olmayan etnik kökene dayanıyordu. Bu siyasal örgütlenmenin ürünü bölgenin Slav topluluğu Rus olarak adlandırıldı.

6- 12 Yusuf 37

7- 4 Nisa 123-125

8- 2 Bakara 120

9- 6 En’am 159; 21 Enbiya 93

10- Örnek olarak; Amerika’daki “Nation of İslam” gibi kuruluşlarda ilginç tezatlar içerse de tanımlama gerçek anlamda ırk/nation anlamı içermez. Bir zamanlar ırkçı temellere dayalı anlayıştan sıyrılan bu oluşum halinde ki bu yapılanma gelişimini sürdürmektedir.

11- 3 Ali İmran 7

12- 6 En’am 92

13- 6 Enam 108 de müşrik ümmetlerden de söz eder.

14- 7 Araf 34, 10 Yunus 49, 15 Hicr 5

15- 23 Müminun 52

16- 9 Tevbe 31,34

17- 16 Nahl 92

18-  28 Kassas 15

19- 26 Şuara 20

20- 26 Şuara 14

21- 34 Sebe 32;  Mustazaf; zayıf bırakılmışlar. Kur'an kullanımında, bazen olumlu bazen olumsuz atıflarla kullanılır. Kendi zaafları ile mustazaf konumuna düşenler yadırganır, onları aydınlatma ya da zayıf bırakıldıkları problemleri halletme Şahitlik görevidir.

22- 28 Kassa 5

23- 2 Bakara 53