MHP’den Ahmet Taşgetiren’e tehdit!

Son yıllarda Cumhurbaşkanı başta olmak üzere siyaset ve medyada hâkim olan baskıcı bir dil ve tavır mevcut. Bu dil ve tavrın son kurbanı ise Ahmet Taşgetiren oldu.

Yusuf Ahmet Kaya / Haksöz Haber

9 Ağustos tarihinde Karar’daki köşesinde ‘Bahçeli ve Bahçeli’ başlıklı bir yazı kaleme alan Ahmet Taşgetiren, Bahçeli’nin yakın dönemdeki siyasetini masaya yatırıyor. 2015 öncesinde Erdoğan karşıtı bir Bahçeli’den, Erdoğan’ın ortağı Bahçeli’ye geçişin nedenini sorguluyor. Söz konusu yazıda Taşgetiren, ne Bahçeli’ye ne de Ülkücü harekete herhangi bir hakaret yada tahkir edici bir sözde bulunmamasına rağmen MHP kanadı olaya ciddi tepkiler verdi.

11 Ağustos’ta Etik Haber’e açıklamalarda bulunan MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Taşgetiren’in yazısında Bahçeli’yi hedef aldığını, Taşgetiren’in “fasıkların” müezzini olmaya niyet ettiğini ve amacının başına şeytanları toplamak olduğunu vurguladı. Yalçın, geçmişte söylenenleri inkâr etmediklerini, ancak şartların değiştiğini, 15 Temmuz Darbe Kalkışması’nın ise bu noktada milat olduğunu söyledi ve şunları ekledi: “15 Temmuz sonrasında, Türk toplumunda-her ne kadar bazı maksatlı çevreler bundan bilinçli olarak kaçınsa- toplumunda güçlü ve kalıcı bir milli mutabakat zemini oluşmuştur.

Yalçın açıklamasını şu sözlerle bitirdi: “MHP, üç beş yavru gazetenin üretmeye çabaladığı fitneyle camiası sarsılabilecek partilerden değildir. MHP camiası; Ahmet Taşgetiren türünden taş kafalı, bağnaz ve kifayetsiz birkaç ademin hezeyanlarının ciddiye alındığı bir sosyal yapı hiç değildir. Kervan yürüyecektir vesselam…

13 Ağustos’ta Devlet Bahçeli’nin Basın Danışmanı olan Yıldıray Çiçek ise Türkgün’deki köşesinde ‘Serok Ahmet ve Ahmet’ başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazısında Ak Parti’ye AKP diye hitap eden Çiçek, MHP’nin dün nerede ise bugün de aynı noktada olduğunu vurguladı. Taşgetiren’in geçmişte besin kaynağının Fetö olduğunu söyleyen Çiçek, Taşgetiren’in eleştirilerini birileri istediği için yaptığını iddia etti.

Son sözlerinde ise Çiçek, Taşgetiren’i tehdit etti: “Ahmet ve Ahmet, Serok Ahmet’in peşinde koşmanın misyonunu yerine getiriyorsun bunu anlıyoruz da sen yine de MHP’ye bulaşma… Ülkücüler daha kendilerine ettiğin hakaretleri, attığın iftiraları unutmadı… Sakalını teker teker yolarlar bizden söylemesi… Biz seni Google ihtiyacı olmadan tanıyoruz, biliyoruz Ahmet Taşgetiren… Hadi “Karar” kıldığınız ihanetlerinizde debelenmeye devam edin…

Milli Beraberlik ve Eleştiri Kültürümüz

Açıklamalarda görüldüğü üzere tehdit ve tahkir edici bir dil hâkim. Bu dil son yıllarda Türkiye’de hâkim olmasına karşın MHP’de hep vardı! Ayrıca, bu tehdit de ilk değil. Daha önce Karar ve Yeni Akit yazarlarından bir kısmını tehdit etmişlerdi. Bu dil ve tavırda görüldüğü üzere herhangi bir eleştiriye bile bu denli tepki gösterilirken toplumsal bir mutabakat zemini sağlandığını iddia etmeleri ne kadar gerçekçi?! Cumhur ittifakının uzun süredir gelen her eleştiriye tehditvari ve dışlayıcı bir tavır sergilemeleri var olan gerginliğin asıl tarafı olmaları sonucunu doğurmaktadır. Ancak bu dil ve tavrın kime ne faydası olduğunu anlamak güç! “Baskı, tersinden bir tepkisellik doğurur.”, en temel ve bilinen bir olgudur. Mevcut iktidarın ve ortağınınbunu göz ardı ederek neyi amaçladıklarını anlamak ise mümkün değil! Sağlıklı kararlar almak ve hareket etmek için asgari iletişim ortamının ve karşılıklı fikir teatisinin zaruretini tekrardan hatırlatmış olalım.


Ahmet Taşgetiren’in 9 Ağustos’ta Karar gazetesinde yayınlanan yazısı:

Bahçeli ve Bahçeli

Bu internet “Amel defteri” gibi bir şey. Google da onun arama motoru.

Biri her şeyi hafızasına alıyor, saklıyor, saklıyor, öbürü de “hadi bul” dediğinizde arayıp tarayıp önünüze getiriyor. 

4 Nisan 2014 önemli bir tarih. Devlet Bahçeli grup kürsüsünde konuşuyor. Coşmuş ki nasıl  coşmuş. Cümleler makinalı tüfekten çıkar gibi peş peşe geliyor. 

Hele “İki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz….” diye başlayan cümlelere sıra geldiğinde bütün MHP grubu ayağa kalkıyor, çılgınca bir alkış furyası başlıyor. O cümlelerin sonu malum “Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz. Siyasi görüşü, fikri aidiyeti mezhebi ve yöresi ne olursa olsun, ister AKP’li, ister MHP’li, ister CHP’li olsun, her vatan evladı Cumhurbaşkanı olabilir, ne var ki Erdoğan olamaz, milletin terazisi bu sıkleti çekmez” diye bitiyor. 

Önceki ifadeleri buraya almıyorum. Çünkü orada “herkes olur o olmaz” cümlesinin altını beslemek üzere sayıp dökülmüş ama bu sütunun taşıyamayacağı her şey var. 

Benim merak ettiğim üç şey var: 

Bir, bugün o ifadeleri bizzat okuduğunda Devlet Bahçeli’nin ne hissedeceği… 

İki, o sözlerden sonra nasıl bir muhakeme ile. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Hadi gel, fiili olanı hukuki hale getirelim” diyerek Cumhur İttifakı’nın paydaşı olduğu ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi çok kendi şahsına münhasır bir sürece katkıda bulunduğu.

Üç, Cumhur İttifakı’nın  diğer paydaşı ve ana gövdesi olan ve yeni sistemi yürütme sorumluluğunu üstüne alan Tayyip Erdoğan’ın, evet olağanüstü yetkilerin cazibesinin etkisi bir yana, Bahçeli’deki bu keskin dönüşü neye yorumladığı, tamamen “memleket sevgisi” bağlamında mı yoksa başka bir siyasi hesapla mı yorumladığı, başka hesapla yorumlamışsa da, onu kontrol edilebilir mi bulduğu… 

Dört, Bahçeli’nin konuşmasında onu ayakta alkışlayanlara dair görüntü Türkiye siyasetinin olağanlarından olsa da, orada bulunanlardan herhangi birisinin o sözlerden sonra meydana gelen gelişmeler sebebiyle başlarının dönüp dönmediği veya bir tekinin bile “O sözler ne, bu yapılanlar ne?” diye meraklanıp, “Devlet bahçeli’nin Liderliği”ni sorgulayıp sorgulamadığı… 

Bugün siyasetle azıcık ilgilenen kime sorsanız, “Devlet Bahçeli’nin Türkiye siyaseti üzerindeki etkisi”nden söz eder. Eminim, Ak Parti iktidarının bir şekilde sürüyor olmasını çok önemseyenler de, “Devlet Bahçeli’nin Devlet adamlığı” konusunu, dudak ısırmıyor olsa bile, derin anlamlar yükleyerek yad eder. 

Kim bilir belki bir gün, hepimiz bu “Devlet planı”nı okuyabilir hale gelir, bu süreç içinde Ak Parti’nin geçirdiği dönüşümün ve bir yapının parçası haline gelişinin arka planını görürüz. 

Bugün oyun kuruyor Devlet Bahçeli. Meral Akşener’e “Eve dön” çağrısında bulunuyor. Bu çağrının aşağılayıcı mahiyetini çok iyi değerlendiren Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelip “Ortağını üzerimize sardırmaktan alın” diye sesleniyor. Garip olan şu ki Erdoğan, Bahçeli’nin Akşener’e yönelik hamlesine katkıda bulunuyor. 

Millet – Zillet vs… 

Cumhur – Mumhur vs… 

Devlet Bahçeli, “büyük” devlet adamı olarak yüzde 10 küsurluk oyu ile Ak Parti’yi motive etmeyi mi başardı, yoksa Erdoğan “büyük” devlet adamı olarak, “siyasetin kurdu” Bahçeli’yi kendisini destekler hale mi getirdi?

Bu işler böyle kolaycacık oluveren şeyler mi? Yoksa işe büyük harflerle “DEVLET” denen şey mi karıştı? Öyle bir şey var mı ki?

Hani o MHP grubunda Bahçeli’nin sözlerini avuç içleri patlayıncaya kadar alkışlayan milletvekilleri ve halktan insanlar onlar siyasetin neyi oluyorlar? 

Ya da MHP’nin Cumhur İttifakı’na vücut verişini “Hak namına” yapılmış işler olarak gören  muhafazakâr camiamız neresinde duruyor siyasetin? 

Son bir soru: 

Şu sıralar bakanlar kurulu üyeleri peş peşe ve “ben eksik kalmayayım” heyecanı içinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “yanında oldukları”na dair açıklamalar yapıyorlar. Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk bile bu kervana katılmış. Sayın Bakanın Pandemi döneminde eğitim yapabilmek yanında bir işi de bu olmalı değil mi? 

Böyle dönemlerde evet “eksik kalma” duygusu yakar insanı. “Not edilme” kaygısı oluşur çünkü. Ne olur ne olmaz değil mi?

Ah be siyaset! Ne şaşırtıcısın sen! 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!