Her ne kadar dünkü grup toplantısında Devlet Bahçeli'nin yaptığı konuşma hayli sert idiyse de, AK Parti'nin kapatılma davasıyla ilgili MHP'nin verdiği ilk tepki önemliydi.
22 Temmuz seçimlerinden sonra MHP sistemi tıkayan noktaları bir bir çözücü fonksiyon görüyor. Cumhurbaşkanı seçimlerinde Meclis'i boykot etmedi, başörtüsü yasağının kaldırılması için Anayasa'da düzenleme yapma teklifini kendisi yaptı. Şimdi de MHP lideri Bahçeli, 'AK Parti'ye kapatılma davası açılmasının hukuki yönleri bir yana bırakılsa dahi vahim siyasi sonuçları olacağını' belirterek, parti kapatmayı zorlaştırmak için Anayasa'nın 68. ve 69. maddelerinde düzenleme yapılmasını öneriyor.
Bahçeli, "Siyasi partilerin, temelli kapatılması yerine, bu fiilleri işleyen parti üyeleri, yöneticileri ve milletvekillerinin bireysel olarak sorumlu tutulmasını öngören yeni bir düzenleme yapılması üzerinde durulabilir. AK Parti'nin siyasi tasfiyesini ancak Türk milleti yapabilecektir. Bunun yeri sandıktır." diyor. Bahçeli'nin de yerinde tespit ettiği gibi, 'Türkiye'de demokrasinin gelişememesinde en büyük etken parti kapatmak'tır. Kapatmalarda hareket noktasını teşkil eden gerekçeler ise yanlış: "Anayasa'nın dayandığı ilkeler, siyasi partilerin kapatılması yoluyla korunamaz, zira bu, yaşanan talihsiz tecrübeyle sabit olmuştur." Bugüne kadar 24 siyasi parti kapatıldı; AK Parti ve DTP de kapatılacak olsa, sayı 26'ya çıkacak. Bu konuda yargı organlarının verdiği hükümlerin vicdanlarda karşılık bulması gerekir.
MHP'nin son zamanlarda takip ettiği politikalar bu partinin siyasi misyonu ve elbette geleceğiyle yakından ilgilidir. Çünkü açık olan şu ki, MHP, CHP'nin aksine sistemi tıkayan noktaların üzerine üzerine gidip çözücü rol oynadıkça kamuoyundaki desteği, güvenilirliği artıyor. Burada şu hususların altını çizmek gerekir:
22 Temmuz seçimlerinden önce MHP, ulusalcı-sol gruplar tarafından yanlış yönlendirilmek istendi. "CHP-MHP ittifakı"nın iktidar yolunu açacağı konusu işlendi. Bu sosyolojik açıdan mümkün değildi. Zira CHP beyaz Türkler'in, kent-soylu imtiyazlı zümrelerin çıkarlarını koruyan küçük bir zümre partisi; MHP ise Esmer Türkler'in, Anadolu'nun ve göçle büyük kentlerin çevresinde toplanmış bulunan umudu kırık varoşların partisi. Hiçbir Anadolu genci, bıyıklarını kestirmek, ayağından beyaz çorapları çıkartmak ve süslü kravat takmakla ne beyazların zümresinden sayılır, ne kent-soylu beyazlar onu içine alır. Yozgat'tan çıkıp Nişantaşı'nda oturabilirsiniz, ama siz yine de o mekânlara ait değilsiniz. Florya, Yeşilköy, Etiler vb. semtlerde parayı basıp pahalı villalarda oturan nice uyuşturucu trafiği veya arabesk zengin var, ama onlar orada 'iğreti'dirler ve kent soylular onlara usulüne uygun bunu her defasında hatırlatmaktadırlar.
Anayasa'da yer alan 'milliyetçilik'ten merkezdeki çekirdeği teşkil eden iktidar seçkinlerinin, CHP, ulusalcı-sol, Osmanlı taşrası bakiyesi ve gizli lobilerin anladıkları ile, MHP'nin milliyetçilikten anladığı farklıdır. Doktriner olarak eleştirilecek çok yönleri olmakla beraber, MHP'nin kökü Anadolu insanına uzanan milliyetçiliği, Osmanlı Enderun mektebinin özel bir işlemden geçirerek halkın başına geçirdiği "ana toplumsuz, ana dinsiz ve ana dilsiz" (bu tanımlama Niyazi Berkes'e aittir) yabancılaşmış iktidar seçkinlerinin kendi politik konumlarının devamı için icat ettikleri milliyetçilikten, laikçilikten farklıdır. Siyasi ideolojileri ve dilleri farklı olsa da, MHP'nin beşeri tabanı ile AK Parti ve DTP'nin beşeri tabanı aynı dünyanın insanlarıdır, çıkarları, kaderleri birdir. Ve Türkiye'nin milli sınırlarını aşan bir perspektiften bölgenin geleceğine baktığımızda, Türklerin, Arapların ve Kürtlerin ortak bir kadere sahip olduklarını görüyoruz. Tarihleri ve onların varoluşlarını anlamlandıran dinleri ortak olduğu gibi, çıkarları ve idealleri de ortaktır. Kısaca MHP, küresel veya ulusal merkezin değil, merkez-kaç güçlerin, çevrenin partisidir. Bu krizi aşmada da MHP önemli rol oynayabilir.
Zaman Gazetesi