MHP neden bocalıyor?

Şahin Alpay

Bazı dikkatli okurlarım "Mesele, CHP'nin 'genleri' değil" (26 Nisan) başlıklı yazımın son cümlesine takılmışlar; "Ne demek istiyorsun?" diye sordular.

Şöyle açıklayabilirim: Türkiye'de sık rastlanan düşünce tarzlarından biri, her insanın, akımın, partinin onsuz varolamayacağı, değişmez bir "öz"e sahip olduğu. Bu bakış açısının son zamanlarda sık rastlanan iddiaları şunlar: "AKP özünde İslamcıdır, asla değişip laikliği benimseyemez... CHP özünde İttihatçıdır, değişip sosyal demokrat olamaz... MHP özünde faşisttir, asla değişip özgürlükçü demokrasiyi benimseyemez..."

Ben bu görüşlere hiç katılmıyorum. İnsanların en önemli özelliklerinden biri, akıllarını kullanmaları, tecrübelerden dersler çıkarmaları ve bunların ışığında davranışlarını değiştirebilmeleri. Birçok yazımda hatırlattığım gibi Batı'da sosyal demokrat akım ve partiler (pek az istisnasıyla) başlangıçta Marxist dünya görüşünü benimsiyorlardı. Bugün hâlâ Marxist kalan herhangi bir sosyal demokrat akım ya da parti bilmiyorum. CHP, tek-parti dönemi boyunca otoriter milliyetçi ve laikçi bir ideolojiye bağlıydı. Ama 1940'larda çok partili düzene geçişe öncülük etti; 1950'lerde temel hak ve özgürlüklerin, muhalefet hakkının savunucusu oldu; 1960'lar ve 1970'lerde sosyal demokrat/demokratik sol bir söylem geliştirdi; 1980'lerde kültürel haklar kavramına öncülük etti. CHP'nin 1992'deki yeniden açılış kurultayını Deniz Baykal liberal sol denebilecek bir söylemle kazandı.

CHP'nin son yıllarda yeniden tek-parti dönemi kimlik ve laiklik politikalarına sarılması, Ufuk Uras'ın deyimiyle "demokrasiye karşı odak" haline gelmesi, partinin başına çöreklenmiş olan Baykal kliğinin eseridir. Muhaliflerini sürekli olarak tasfiye ederek ayakta duran bu klik pekala devrilebilir; CHP kendini yenileyerek en azından demokrat bir kimlik kazanabilir. Çoğu seçmeni CHP'nin bugünkü konumundan hoşnut değildir, kerhen oy vermektedir. Hele AKP, Alevilerin taleplerine cevap veren bir politika benimseyecek olursa, CHP'nin oyunun yeniden % 10'un altına ineceğini söylemek herhalde kehanet olmaz.

Bu uzun girişten sonra, nihayet başlıktaki soruya gelebilirim: MHP neden bocalıyor? MHP'nin, en azından 1990'lardan bu yana, bir iç mücadeleye sahne olduğunu, bir yanda etnik milliyetçi, Türk-İslam sentezcisi ve otoriter bir söylem-tavır ile öte yanda Türklüğü vatandaşlık bağıyla tanımlayan, demokratik kural ve süreçleri savunan bir söylem-tavır arasında bocaladığını görüyoruz. İktidardaki MHP, AB reformlarına destek verdi; muhalefetteki MHP ise çok sert bir üslupla karşı çıkıyor. MHP sözcüleri şimdilerde, bir yandan idam cezasının geri gelmesini, ifade özgürlüğünün baş engeli olan TCK 301'in kılına dokunulmamasını savunuyor, dış politikada militarizmi körüklüyor; öte yandan sokakta şiddete, kardeş kavgasına karşı sorumlu bir tavır alıyor.

Bir gün başörtüsü yasağının kalkması için AKP'yi teşvik edip destek olan MHP, ertesi gün AKP lider kadrosunun (bu yüzden) siyasetten yasaklanmasına yeşil ışık yakıyor, daha ertesi gün "kesinleşmiş mahkeme kararı olmadan partilerin kapatılmasını önleyecek" hukuki değişiklikleri yapabiliriz, diyor. MHP sözcüleri bir gün DTP'ye haksız ölçüde sert eleştirilerle yükleniyor, ertesi gün DTP temsilcilerine dostluk göstermekten kaçınmıyorlar.

En değerli sosyal bilimcilerimizden biri olan Prof. Dr. Kemal Karpat geçenlerde birçoklarına çok şaşırtıcı gelen şu satırları yazdı: "Kanımca MHP de AK Parti'ye benzer bir derin değişme içindedir. AK Parti, RP'nin siyasi İslamcılığından uzaklaşarak demokrat, laik bir parti haline gelmiş ve demokrasiye büyük katkısı olmuştur... Sayın Bahçeli Türkiye'nin çok büyük ihtiyacı olan gerçek demokrat, laik ve modernist etkili bir lider olabilir ve milliyetçiliği vatanseverliğe dönüştürebilir." (Taraf, 20 Nisan)

MHP'nin Sayın Karpat'ın tarifine uygun hale gelmesi için herhalde çok ciddi bir değişim geçirmesi gerekir. Ama ilke olarak imkânsızdır denemez.

Zaman gazetesi