MHP ile Nereye Kadar?

Barzani’nin referandum kararına Bahçeli’nin tepkisinin AK Parti ile MHP arasındaki sorunlu ilişkinin mahiyetini ortaya koyduğunu söyleyen Mehmet Ocaktan koalisyonlara son diye girilen sürecin nasıl bir koalisyon bağımlılığına dönüştüğünü ele almış.

Mehmet Ocaktan’ın konuyla ilgili bugünkü Karar’da (28 Ağustos 2017) yayınlanan yazısını ilginize sunuyoruz:

AK Parti’nin Koalisyon Ortağı ile İşi Zor

Başlığa bakarak, ‘Memlekette koalisyon hükümeti kuruldu da bizim mi haberimiz olmadı’ diyebilirsiniz, elbette adı konulmuş bir koalisyon hükümeti yok. Ama memleket meseleleri konusunda AK Parti iktidarıyla birlikte hareket eden bir Milliyetçi Hareket Partisi var ve bu parti iktidarın fiili ortağı.

Ayrıca bir noktanın altını özellikle çizmek gerekiyor ki, bu adı konulmamış koalisyonda MHP azımsanmayacak bir yaptırım gücüne sahip. Ülkenin yönetim dizaynı ve dış politika hedeflerinin şekillenmesinden bürokratik yapılanmaya kadar her alanda ciddi bir etki gücünü elinde bulunduran MHP, şu günlerde özellikle dış politika söylemini biraz daha keskinleştirerek AK Parti iktidarını bölgede daha savaşçı bir adım atmaya zorluyor.

Malum Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimi 25 Eylül’de bağımsızlık referandumu yapacak. İşte Türkiye açısından hem iç politikada, hem de dış politikada alarm zilleri çaldıran zorlu bir süreç. Bağımsızlık referandumu konusunda en azından resmi söylem bağlamında başta Türkiye olmak üzere, bölge ülkeleri, Amerika ve Avrupa dahil herkes negatif bir pozisyon almış durumda. Ayrıca uluslararası camianın, bir ülkenin fiili olarak bölünmesi karşısında başka bir tavır alması da beklenemezdi.

Ancak Kuzey Irak’taki gelişmelerin Türkiye siyasetinde oluşturduğu fotoğraf biraz sıkıntılı. Şöyle ki; hükümetin küçük ortağı MHP’nin genel başkanı Devlet BahçeliKuzey Irak referandumu konusunda öylesine cepheden bir saldırı başlattı ki, doğrusu bu tavrı ne diplomasi kuralları ne de siyasi üslup açısından izah etmek pek mümkün değil. Bahçeli’nin sözleri herkesin malumu: “Barzani’nin referandum hazırlığının karşısında yer alınmalıdır. Bu referandum Kürdistan provasıdır. Bu referandum Türkiye için gerekirse de savaş sebebi sayılmalıdır.”

Aslında bu ifadelerin fiili anlamda reel bir karşılığı yok. Açıkçası ‘gerçeklik duygusu’nu aşan bir hamaset diliyle karşı karşıyayız. Evet Türkiye açısından bu referanduma karşı olmak doğru bir tavırdır. Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, referanduma karşı olmakla savaş çığlıkları atmak aynı şey değil. Bir kere Türkiye açısından nasıl bir ‘savaş sebebi’ oluşuyor onu anlamak lazım. Kuzey Irak Türkiye’nin bir parçası değil ve bizden ayrılmak için de referandum yapmıyorlar. Bu durumun esas muhatabı Bağdat yönetimidir.

Nitekim Başbakan Binali Yıldırım, Bahçeli’nin savaşçı üslubuna karşı sakinleştirici bir dille önemli bir değerlendirmede bulundu: “Bir devlet bize kafa tutar, egemenlik haklarımıza karşı hareket içinde olursa bizim için savaş sebebidir. Ama burada Irak’ın parçası olan bir bölgesel yönetim var. Bu savaş nedeni olmaz.”

Türkiye’nin durup dururken neden bağımsız bir ülkenin içindeki gelişmeleri vesile ederek savaş açması gerekiyor doğrusu anlamak mümkün değil. Eğer amacımız Irak topraklarından bize yönelen teröre karşı tedbir almaksa, bunu her zaman yapabiliriz. Zaten şu anda da gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesi operasyonlar yapıyor.

Kaldı ki Irak Kürtleri, daha Saddam döneminde bile ‘otonom’ bir yapıyla yönetiliyordu. 1970 ve 1974’te Bağdat’la imzalanan otonomi anlaşmaları bunun en önemli göstergesidir. Unutmayalım, 2002 yılında kabul edilen yeni anayasa, Irak Kürtlerine kendi kaderini tayin etme hakkını vermektedir.

Ayrıca Türkiye-Kuzey Irak ilişkileri Bahçeli’nin hamaset söylemiyle bir günde yıkılıp yok sayılacak bir ilişki de değildir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın resmi yazışmalarında bile ‘Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ olarak tarif edilen bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapının kendi ordusu, kendi para birimi, parlamentosu, merkez bankası var. Bu arada Türkiye ile Kürdistan bölgesel yönetimi arasındaki siyasi ve ticari ilişkiler en verimli dönemini yaşıyor.

Şimdi durup dururken ticari ilişkilerimizin en üst düzeyde devam ettiği, harıl harıl petrol sevkiyatının yapıldığı Kuzey Irak yönetimine karşı savaş mı ilan edeceğiz? Böyle bir çılgınlığın akıl ve mantıkla izahı yapılabilir mi? Ama eğer illa da başımızı belaya sokmak istiyorsak, Bahçeli’nin hamaset söylemiyle aşka gelip Irak’a savaş açabiliriz.

Bu tablo gösteriyor ki, AK Parti iktidarını önümüzdeki günlerde zor karar alma süreçleri bekliyor. Zira hem Kuzey Irak yönetimi ile ilişkileri rayından çıkarmadan sürdürmek, hem de Bahçeli’yi memnun etmek hiç kolay olmayacak.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!