Seçim öncesi son yazı bu... Modaya kapılıp, hangi partiye oy vereceğimi açıklamayacağım. Yazarların işlevi açısından bu tür açıklamaları, kendilerini referans kılmalarını, "seyret beni" ya da "siyasi sitcom" tarzını pek doğru bulmuyorum.
Kaldı ki, benim şu andaki sorunum hangi partiye oy vereceğim ya da vermeyeceğim değil.
Şu anda, seçimlerle ilgili beni meşgul eden iki soru var.
İlki, MHP'nin yüzde 10'luk barajı geçip geçemeyeceği...
İkincisi, AK Parti'nin 330 milletvekili sayısına ulaşıp ulaşmayacağı...
Bu soruların pazar gecesi belli olacak yanıtı, yeni dönemde Türkiye'nin siyasi gelişmelerine şekil verecek güç taşıyacak.
MHP'nin barajı geçip geçmemesiyle, AK Parti'nin 330 milletvekili sayısına ulaşıp ulaşamayacağı arasında ciddi bir paralellik var.
Kamuoyu araştırmalarında, MHP'nin barajı geçmesi durumunda, AK Parti'nin, partiler arası bir mutabakat sağlanamaması halinde, bir anayasa metnini referanduma taşıma imkânı veren 330 milletvekili sayısına ulaşması pek kolay görülmüyor.
İhtimal elbet hiç yok değil, ama açık bir ifadeyle "zor"...
MHP'nin baraj altında kalması, AK Parti'nin 330'u geçmesini otomatik olarak sağlayacak bir unsur elbet değil. Ama ihtimal çok yüksek...
MHP'li ve AK Parti'nin 330'a ulaşamadığı bir meclis, kâğıt üzerinde, "görece" de olsa temsil adaletini sağlayan ve siyasi partileri anayasa hazırlığı konusunda uzlaşmaya, çoğulcu davranmaya zorlayan bir yapıda olacaktır. İlk bakışta demokratik ve tüm toplumu temsil edecek anayasa için en doğru olanı bu gibi görünmektedir.
Ancak...
Biliyoruz ki, MHP-AK Parti, CHP-AK Parti, BDP-MHP, hatta AK Parti-BDP düşman kardeşler gibi hareket etmekte, fikirleri itibariyle ortak bir nokta bulmaları pek kolay görünmemektedir. Ülkedeki mevcut çatışmacı kültür ya da tersten söyleyelim, "eksik uzlaşma kültürü" dikkate alınırsa, bu durum, aynı zamanda bir blokaj riski taşımaktadır. Bu ise yeni anayasanın tümüyle suya düşmesi demektir.
Unutmamak gerekir ki, 2007 seçimleri öncesi AK Parti anayasa hazırlama sözü vermiş, seçimlerden sonra hazırlıklara başlamış, hazırlık süreci bir çatışma nesnesi haline dönmüş ve aynı süreç kapatma davasının açılmasıyla kapanmıştı...
330'lu AK Parti modeli ise şüphe yok ki, ağırlıklı olarak tek partinin hazırlayacağı bir anayasa metninin referanduma sunulması demektir, bu durumda kim ne derse desin, referandum tekniği de dikkate alınırsa, eksik bir meşruiyet hali olacağı açıktır. Bununla birlikte, böyle bir ihtimal yeni anayasadan tümüyle vazgeçilmesinden evladır.
Yeni bir anayasa her koşulda ülkede değişim atmosferini kuşatacak ve yeniden tetikleyecek, vatandaşlık tanımından laiklik tanımına kadar ülkedeki beklenti ve atmosfere uygun kapıları zorlayacaktır.
Özellikle, ülkenin en can yakıcı meselesi olan Kürt sorunu açısından, yeni bir anayasa olmadan yol almak, son derece güç görünmektedir. Başka bir ifadeyle, bu konuda siyaset yolunu açacak ve derinleştirecek olan, yeni bir anayasa, yeni bir toplumsal mutabakat hazırlık ortamıdır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Türkiye sivilleşme sürecinin henüz başındadır. Kürt sorunu, askeri siyasete katacak bir unsur olmayı sürdürmekte, ayrıca anayasal düzeyde pek çok düzenleme (AYİM, Genelkurmay atanması ve statüsü) bu sürecin devamı için kaçınılmaz olarak karşımızda durmaktadır.
MHP'nin barajı geçmesini ve AK Parti'nin ise 330'un üzerine çıkmasını, çizdiğim bu ufuk açısından gerçekçi buluyorum.
Bekleyelim...
YENİ ŞAFAK