Muhasebenin, muhakemenin, itikafın, fitrenin, infakın, takvanın, ibadetin ve duanın bir arınmaya dönüştüğü bir ayın sonunda bayram…
Kur’an ayıdır Ramazan… Asıl onunla yüzleşmeli, tanışmalı, arınmalı… Bize kimliğimizi, sorumluluğumuzu, duruşumuzu hatırlatan beslenme kaynağımız, referansımız olan Kur’an… Furkan olan Kur’an… Yani hak ile batılı ayırt eden ölçü olarak Kur’an…
Kimimiz atalarımızdan devraldığımız geleneksel bir tevarüsle oruçta sadece aç kalmayı, kadir gecesinde sadece uykusuz kalmayı, fitre olarak yalnız cami görevlisine 2,5 kg buğday vermeyi, sadece ahbapları iftarlara buyur etmeyi merkeze alarak bir ramazan geçirdik… Kimimiz sözde “mahalle baskısı” endişesiyle kırık dökük bir ramazan geçirdi. Kimimiz fıtri bir sorumluluğumuz olan ibadetlerimizi yapmanın toplumsal yaşamda bizi “ayrıcalıklı kılma” gibi riyakar bir pozisyona düştü. Kimimiz de tabii ki en katıksız duygularla geçirdi.
Kur’an da yoğunlaşarak, modern yaşama karşı itikafa durup takvayı kuşanarak açlık, susuzluk anında ümmetin yetimlerini, yoksullarını ve bizleri yoksulaştıran hesapları düşünerek infak ve fitresiyle, bir yetimin yüreğiyle, bir dulun hüzünlü bakışıyla bütünleşmeyi esas alan sıla-i rahimler gerçekleştirdik.
Kuşkusuz hepsi sicilimizde ilahi kayıtlar altına alınan dosyalarda rabbimizin katında hesap günü geldiğinde açılmak üzere bir not olarak düşmüştür…
Hepimiz nasıl bir ramazan geçirdiğimizin muhasebesini yapmak zorundayız. İstidam sorunu, toplumsal barış, sosyal adalet vb. bölge gerçeğimizi göz önünde bulundurarak sorgulamamız gereken çok şey var. Kur’an ayı olan ramazanda bölgemizde kaç Kur’an etkinliği yapıldı? Müslüman halkın temsili durumunda belediye başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları, vakıflar, kanaat önderleri ne kadar sorumluluklarını yerine getirdiler? Zengin–fakir kaynaşmasını sağlayan kaç proje üretildi? Nerede ayakkabı boyacısı çocuklarla bir iftar çadırında iftarını açan iş adamlarımız??? Sözde muhafazakar olan kaç varlıklı insanımız ramazan ayını bir program çerçevesiyle kendi bölgesine ayırabildi? Kaç zengin bir fakirin kapısında tevafuken karşılaştı? Teravihlerimize huşu ne kadar yansıdı? Kunut dualarımıza Kudüs’ümüzün esaretini katabildik mi? Mekke sokaklarında bir bayram sabahını bir yetim kız çocuğu ile el ele tutuşarak geçiren bir peygamberi örnek alabildik mi? Bayrama hazırlık adı altında kredi kartlarımızdan kapitalist sistemin sıcak hesaplarına ne kadar faiz oranlarını düşürdük? Kaçımız feodal kabilevi zindanı açarak bir bayram sabahı ilk bayramlaşmayı yakınımızdaki en yoksulla yapabildik?
Bu duygularla / endişelerle Mezopotamya’nın orta yerinde bir bayramı karşılamak ve bu halet-i ruhiyeyle bir bayram sabahına uyanmak bizi önemli gerçekliklerimizle / eksikliklerimizle / güzelliklerimizle karşılatılmakta…
Sökülen şafak… Ezanla beraber yükselen tekbirler… Evlerde tatlı bir telaş… Her evde yükselen yöresel yemeklerin enfes kokusu… güz mevsiminin serinliğine karışıyor… Bağdat’ta, Bosna’da olduğu gibi bir bayram sabahında ezan seslerine karışan bombaların bir daha çocuklarımıza bayramlarını zehir etmesin diye çağdaş Ebrehe ordularının fırsat bulmaması için dualarımızı eksik etmiyoruz…
Masum yavrucakların erkenden şeker toplamak için taşıdıkları poşetleriyle sokaklardaki mutlulukları / doğallıkları ve dürüstlükleri, biz büyük amcalarının bayramlarda bile yenemediğimiz maskeli sentetik ilişkilerimize adeta meydan okuyor!
Kenar mahallelerin daracık bir çıkmaz sokağında sabah ezanıyla beraber nasırlı elleriyle çilekeş bir annenin iffetli bir Meryem olmaya aday, ismi Berfin veya Sümeyye’nin saçlarını örerek bayrama hazırlık tablolarıyla beraber hayatı okuyabilmek ne güzel…
Zihin bayram sabahına odaklanınca müslümanca birçok temennilerde bulunma ihtiyacını hissederiz ister istemez…
Çocuklarımıza bayram sabahındaki sevgi ve ilgiyi esirgememek… Ülkenin de bayram sabahına tam arınmışlıkla girmesi… Hak ve özgürlüklerin kısıtlanmadığı, namuslu insanların namussuz insanlardan daha cesaretli olduklarını ispat eden çabalarıyla/duruşlarıyla halkın artık bir nesne değil bir özne durumuna dönüşümünün sağlandığı, halkımızın bizleri kirleten cahili hesapların ve kirli oyunlarının bilincine erdiği, erdemli insanların sorumluluklarının farkına vardığı, kadınlarımızın tesettürleriyle beraber bir dağ gibi iffetlerini kuşandığı, yozlaşmanın bizim sonumuzu hazırlayan büyük bir fitne olduğu gerçeğinin görülebildiği ve insanlarımızın rableriyle ilişkilerini gözden geçirip Allah’ın dışında hiçbir nesneye, sembole, idole, ideolojiye tıkanmadan aracı kurumları reddeden tevhidi bir bilinçle Rabbimize karşı beraatımızı ilan eden bir duruşun ne kadar mübarek ibadi bir amel olduğuna müdrik bir şekilde, daha arınmış bir halde bayram sabahlarımızı yaşamamız dileğiyle... Vesselam...