1934’de Erzurum'da doğmuş. 75 yıllık çileli bir ömür 29 Eylül 2009’da Ankara'da sona erdi.
Uzun yıllardır "Multiple Myelom" adı verilen kan hastalığıyla mücadele eden Fırat, bir süre önce böbrek yetmezliği gelişince Güven Hastanesi'nde tedavi altına alınmıştı. 29 Eylül 2009'da solunum ve yutma problemi ortaya çıkması üzerine yoğun bakım servisine kaldırılan Fırat, saat 13.55'de solunum ve dolaşım yetmezliği sonucu hayatını kaybetti. Cenazesi Erzurum’un Hınıs ilçesinde toprağa verildi.. Mazlumların haykıran sesi, "Bir hisli yürek" daha sustu..
Diyarbakır Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu mezunu ama, biz onu hep Türkiye’de hukuk devleti ve insan hakları mücadelesinde gördük..
Onun adını hep Şeyh Said'le birlikte andık. Babası Şeyh Şahabeddin, Şeyh Said'in yeğeni aynı zamanda onun kızı Ayşan Hanım ile evliydi. Şeyh Said’le ilgili o kadar çok yazılıp-çizildi ki. Biliyorsunuz, 1925'deki isyanın ardından Şeyh Said ve pek çok arkadaşı ve akrabası idam edildi. Ailenin hayatta olan mensupları da sürgüne gönderildiler.. Sürgüne gönderilenlerin mallarına ve topraklarına da el konulmuştu. Yurtlarına geri dönmelerine izin verildikten sonra da, arazileri resmen verilmemişti. 1925 sürgününün yaraları sarılmadan 1935'de aile ikinci kez sürgüne gönderildi.. 2. sürgünden bir yıl önce dünyaya gelen Abdülmelik bey, Soyadı Kanunu ile ailenin bir kısmına verilen Fırat soyadını aldı.. Fırat 22 Yıl Mecburi İskan yasası uyarınca, "öz yurdunda garip ve öz vatanında parya" olarak sürgün hayatı yaşadı..
8 Haziran 1947'de çok partili hayata geçilirken, 5098 sayılı kanunun kabul edilerek, 1934'teki Mecburî İskân Kanunu'nun bazı maddelerinin değiştirilmesi üzerine, Fırat ailesi günler süren yolculuğun ardından Hınıs'ın Kolhisar köyüne döndüler. 62 yıl sonra bu kez dünya sürgünü bitti ve bir kez daha Hınıs'a döndü.
İlk kez 1957'de 7 yıl yaşını büyüterek DP Erzurum milletvekili olacaktı..
Cumhuriyet savcıları yargıçlar, rejim hep onun izini sürdü.. 27 Mayıs Darbesi'nde tutuklananlar arasında en genciydi. 1.5 yıl Yassıada'da kaldı. Ardından 1.5 yıl da Kayseri Cezaevinde yattı. Hapiste birkaç defa zehirlendi. Yargılama sonucu önce idam cezasına çarptırıldı, daha sonra cezası hapis cezasına çevrildi.
1991'de Erzurum'dan DYP milletvekili seçildi, ancak daha sonra hükümetin Kürt politikasıyla ters düşerek istifa etti. Bir ara RP'den ihraç edilen Hasan Mezarcı ile yeni bir parti kuruluşuna çalıştı, sonuç alamadı. Bilahare Yeni Demokrasi Hareketi ile temas kurdu. Hak ve Özgürlükler Partisi'ni kurdu.
Kürtçe ve Türkçe'nin yanısıra Arapça, Farsça, Kürtçe, İngilizce ve Fransızca da konuşan Fırat, TBMM'nin en çok yabancı dil bilen üyelerindendi. Hayatının sonuna kadar HAKPAR (Hak ve Özgürlükler Partisi) onursal başkanı olarak kaldı..
“Fırat’ın çocuğu”, hep fıtratına sadık kaldı.. Kulu olduğu Melik’in huzuruna gitti..
Çileli bir hayatı yaşadı ama, fikir öfkesi dışında öfkesi yoktu..
Teröre bulaşmadı, kin ve intikam tohumları saçmadı.. Hakk’a ve Hakikata bağlı kaldı.. Kürt’tü, halkı için zorlu bir mücadele verdi, ama Kürtçülük yapmadı.. Halkına, insanlık davasına, İslâm davasına ve doğduğu toprağa sadık kaldı..
O önce iyi bir insandı. Ve iyi bir Müslüman..
Bir dost, bir arkadaş, bir abi.
Şeyh Said’in torunu olmayı kendi seçmemişti ama bu sıfatı onurla taşıdı..
Teröre bulaşmadı ve teröre boyun eğmedi. Apo’yu da, PKK’yı da ilk deşifre edenlerin başında geldi. Karanlık oyunları, irtica ve terör olaylarının arkasındaki darbeci güçlere, çetelere, Derin devlete işaret etti ve terör oyununun arkasındaki gizli yüzler ve oyunlar hakkında Türkleri de Kürtleri de uyardı. Ama doğrusu yaşarken onun değerini çok da bilemedik..
Halkına gerçeği söyledi..
Karanlık örgütler ve yabancı ülkelerle iş tutmadı.
Zaman’da Aziz İstegün’ün anlattığına göre; “Abdülmelik Fırat'ın Yalova'da ikamet etme gerekçesi de ilginçti. Anlattığına göre cezaevinden çıktıktan sonra Erzurum'a gitmek istemiş. Ancak kendisini ziyaret eden bir emniyet müdürü, ‘Ankara'nın doğusuna geçerseniz can güvenliğinizi sağlayamayız’ demiş. Bu ikaz (!) üzerine Ankara'nın batısında kalmıştı. Bir akrabasının yardım ve tavsiyesi üzerine Yalova'ya gelmişti..” Hep devletin gözünde “sakıncalı” biri olarak kaldı.
50 yıllık, Kürt asıllı bir Türkiye siyaset adamı, arkasında onurlu bir hayat bırakarak bize veda etti..
Ben şehadet ederim ki, o bu ülkede hak ve hakikatler için, özgürlükler için mücadele etti. Başını eğmedi.. Çileli bir hayat seçti.
Selâm ve dua ile..
VAKİT