Yabancı Çobanın Kavalının Peşinde Sürüklenmeye Devam Edenler
Önceki yazılarımızda, İran’ın İmparatorluk düşünmediğini söyleyen Dış İşleri Bakanı Ali Larijaninin demeci ile, Bağdat’ın gelişmekte olan İran İmparatorluğunun başkenti olduğunu söyleyen Azınlıklardan sorumlu Cumhurbaşkanı Ali Yunusi’nin demeçleri üzerinden İran rejimi ve Şiaperestlerin gerçek yüzlerini deşifre etmeye çalışmıştık.
İlginçtir, bu beyanatların verildiği süreç içinde (Şubat 2015 sonlarında) Suriye katliamının en önemli mimar ve sorumlularından biri olan İran Eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejat Erbakan Vakfının davetlisi olarak Türkiye’ye geldi ve Erbakanperestlerin ağzına bir parmak bal çalıp pişkin pişkin ümmet, vahdet falan sözleri ağzında geveleyip gitti.
Takiyyeyi dinlerinin temeli sayan Şiaperestlerin yüzsüzlüğünün bu kadarına da pes doğrusu. Ama asıl pes doğrusu, bu yalancı hainleri birtakım bencil hesaplarla savunan içimizdeki yüzsüzlerin yüzsüzlüğüne.
Oda Yalan Buda Yalan Bu Şiaperestlerin Hepsi Birer Yılan
Çocukluğumuzda Yalancı Çoban hikayesini okumuşuzdur hepimiz. Sürüye kurt geldi diye defalarca köylüleri kandıran Yalancı Çoban, gerçekten kurt geldiğinde kimseyi inandıramadığından koyunları kurt kapıp giderdi hani.
Doğrusu İran Yalancı Çobanı çoktan sollamış durumda iken, hala aptal aptal (yada öyle görünerek) Şiaperestlerin ağızlarının içine bakanlar; Ümmet, vahdet, mezhepçilik (Sünnicilik) yapma diyenler, yalancı çobanın yalancı şahitlerinden başka ne olabilirlere ki. Malum bozacının şahidi şıracı olurmuş.
Artık kafamıza dank etmesi gereken acı bir gerçekle yüzleşmek durumundayız. Dini liderinden en düşük rütbeli askerine İran rejimi ve Şiaperestlerin tümü birer münafık, birer hain, birer yalancı, birer yılan.
Müslüman Bir Yılan Deliğinden Bir Kez Isırılır
Atı alan Üsküdarı geçmiştir. Kandırıldı isek, bu bizim değil kandıranların suçudur ve bunun hesabını elbette mahşerde çok acı biçimde vereceklerdir. Kandı isek, Allah için, Ümmet için, İslam için kandık ve bundan dolayı hiç gocunmaya gerek yoktur.
Lakin Müslüman bir yılan deliğinden bir kez ısırılır demiş peygamberimiz. Hala o deliğe dayanıp yılana kendimizi zehirletmeye devam etmemiz ise asla mazur görülemez.
Suriye sürecine değin bu takiyye ve ihanet ortada olmadığı gibi, bu denli bariz olarak ortaya çıkarılması da pek mümkün değildi. Lakin bu gün gelinen noktada hala aynı duruşu sürdürmekte ısrar, ya eblehlik yada hainliktir, başka bir durum söz konusu olamaz.
Bize düşen, geçti Borun pazarı sür eşeği Niğdeye deyişinde olduğu gibi, İran ve Şiaperestlerle olan konumumuzu netleştirmek, Ümmet için en hayırlı tutumu almak, kendi özgün yolumuzu tespit edip yola devam etmektir.
Bunun için öncelikle bu konuda özeleştiri yapmamız ve İran rejimi ile Şiaperestlerin ipliğini pazara çıkarmamız gerekmektedir.
Şiaperestliğin Karşılığı Sünniperestlik Değildir
Mezhepçilerin kralı olan Şiaperestler ile paralı ve gönüllü yamaklarının en çok kullandıkları argüman, mezhepçilik yapmamak gerektiği. Bu takiyye altında yaklaşık 40 yıldır Şiaperestlik yapmakta oldukları bu gün net olarak ortaya çıkmıştır.
Lakin birilerinin yanlış yapması bizlerin de yanlış yapmasının mazereti olamaz. Birileri takiyye ve Şiaperestlik yapıyor diye bizlerde takiyye ve Sünniperestlik yapacak değiliz.
Bizler hakka adil şahitler olmak Kur’ani emri gereği asla ve asla Şii düşmanı ve aleyhtarı olamayız. Bu nedenle yaptığımız eleştiri ve kınamalar sadece mevcut İran rejimi ile Şiiliği dinleştiren ve bu uğurda zulüm ve katliamlar yapmaktan kaçınmayan Şiaperestler için olup, tüm Şiileri kapsamamaktadır.
Lakin yine Kur’ani emirler gereği mevut İran rejimi ile Şiaperest olduğu amelleriyle ortaya çıkan grup ve kişilere karşı, bu zulümlerinden vaz geçinceye değin, onların saldırdığı seviyelerde, en az İsrail ve ABD yaptığımız kadar ve hatta daha şiddetli mücadele etmek durumundayız. Nitekim Yüce Allah 66.Tahrim Suresi 9. Ayette peygamberimize kafir ve münafıklarla cihat etmesini ve onlara karşı yumuşamamasını emretmiştir.
Kinimizi Din Edinmemeliyiz
Yüce Allah rahmeti gereği kullarına karşı son derece yumuşak olmasına rağmen, gerektiğinde öfkelenmekte ve onlardan intikam almaktadır. Bizlerde hak ettiği takdirde Sünni - Şii demeden tüm zalimlere karşı öfkelenmek, kinlenmek ve elimizden gelirse intikam almak durumundayız.
Birileri ise kinlerini din edinmekte olup, bizlerde aynı hatayı tekrarlayacak değiliz. Bizler dostluğumuz ve düşmanlığımızı hevamıza göre değil, hakka göre tespit etmek durumundayız. Kinlerimizi din edinmek değil ama, kinlerimizi hak edildiği durumlarda dinimiz yolunda göstermek durumundayız.
Kerbela Katliamını Sünniler mi Yaptı?
Osmanlının son dönemlerinde bir yeniçeri içki masasında İsa (as)’ı Yahudilerin öldürdüğünü duyunca dışarı çıkıp rastladığı ilk Yahudi’nin boğazına sarılır. Yahudi bunun nedenini sorunca, siz İsa efendimizi öldürmüşsünüz der. Yahudi bu olay olalı 1300 sene oldu deyince, olsun benim yeni haberim oldu diye cevap verir.
Şiaperestlerde maalesef bu yeniçeri gibi kendilerince Hüseyin ve efradının intikamını yeni yeni alıyorlar Sünnilerden. Kinlerini din edinmiş, gözlerini kan bürümüş bir güruh var karşımızda. En büyük tuğyan kullara karşı yapılan maddi ve manevi haksızlıklar - zulümler olup, İran rejimi ve tüm Şiaperestler şu anda dehşetli bir tuğyan içindeler.
Mezhepçilik Yapmamasına Yapmayalım da
Hem kel hem fodul, hem suçlu hem güçlü atasözleri sanki İran rejimi ile Şiaperestler ile bunların yerli yamakları ve yalakaları için söylenmiş sanki.
Hırsızla ev sahibini aynı kefeye koyup, batı Müslümanları mezhepçilikle karşı karşıya getiriliyor ve kırdırıyor diyen tarafsız saflarda! ayrı bir dert.
İran ve Şiaperestlerin yaptıkları zulümlerin yanında, İran’ın ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali süreciyle başlayıp, 5 yıl önce Suriye intifadasıyla tavan yapan, bu gün Yemen’e kadar ulaşan mezhepçi faaliyet ve katliamlarıyla, bu zulüm ve katliamlara karşı koymaya çalışanları aynı kefeye koymakta ayrı bir zulümdür.
Çünkü mezhep çatışmasında eşit oranda suçlu olan iki taraf değil, savaşı başlatıp sürdüren İran rejimi ve Şiaperestler ile, onların on yıllardır gizli ve açık devam eden bu çabalarının olumsuz neticesi ortaya çıkan ve onlar gibi yanlış çabalar giren Işid tarafı vardır. Bu mücadele de İran rejimi ve Şiaperestler ile tüm Sünnileri bir tarafa, Işid’i bile aynı kefeye koymak çok büyük bir adaletsizlik, çok büyük bir zulümdür (zallam).
Allah Adil Olanları Sever, Zalimleri Değil
Mezhep çatışması olmasın diyenler, öncelikle İran rejimi ve Şiaperestlere haksız saldırı ve katliamlarından, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve nereleri olduğuna henüz vakıf olmadığımız başka yerlerdeki Şiaperest hegemonya arzularından vaz geçmelerini söylemelidirler.
Eğer İran bunu yapar ve kendi tabi sınırlarına çekilirde, buna rağmen İran’a ve Şiilere haksız bir saldırı olursa, o zaman bizlerde bu saldırıyı yapanların karşısında oluruz, şimdi İran ve Şiaperestlerin karşısında olduğumuz gibi.
Bu tutum bizim için keyfi bir tercih de değildir. Çünkü Yüce Allah 49.Hucurat Suresi 9. ayette, haksız yere (bağet) bir başka Mümin topluma saldıranların bu işten vaz geçirilmesi, vaz geçmiyorlarsa bunlarla savaşılması, eğer vazgeçerlerse bu durumda adil olarak aralarının düzeltilmesini emrediyor bizlere.
Sadece Laikler Tağut Olmaz, İslamcı Tağutlar da Olur
Yıllardır tağut tağut diye bağırıp durduk. Tağut Allah’ın insanların haklarına dair sınırları pervasızca çiğneyerek zulmeden kişi ve otoritelere verilen isimdir ve bu günün en büyük ve zalim tağutlarından biri olan İran rejiminin tuğyanını da görmeliyiz.
Birileri laiklik adına tağutluk yaparken elbette kötüdür, ancak hak adına İslam adına tağutluk yapmak çok daha kötüdür. Bu büyük bir fitne olup, münafıklar kafirlerden daha tehlikeli ve cehennemin en altında – en şiddetli azabındadırlar.
4.Nisa 145. Ayette belirtildiği üzere. Sadece laik tağutlar değil, başta Muaviye ve Yezid olmak üzere Münafık zorbalarda birer tağuttur. Saddam bir tağut olduğu gibi, Esed ve mevcut İran rejimi de birer tağuttur.
Bunca Tuğyan Bunca Issızlık
Bu arada bir zamanlar “Bunca Tuğyan Bunca Issızlık” isimli makaleler ve kitaplar kaleme alan kıdemli bir abimizi de İran’ın bu tuğyanına – tağutluğuna dair de birkaç kelam etmesini, o usta kalemini bu alanda da oynatmasını bekliyoruz.
Hemen her ağzını açtığında Muaviye’ye, Yezid’e, Gülen’e, Işid’e vurmak ve giydirmek kolay. Ama İran rejimi ve Şiaperestlerin yaptığı tuğyan daha mı hafif, zulüm ve katliamlar daha mı az? Abimiz biraz da İran rejimi ile Şiaperest tağutlara dokundursa. Hiç gıkı çıkmıyor bu konuda, yoksa benim tağutum iyidir, İran rejimi ne yaparsa doğrudur, bir hikmeti vardır mı diye düşünüyor, yoksa ney?
Gülen’in ABD ile ilişkileri nedeniyle emperyalizmin maşası olarak tanımlamak hoşta, ya İran rejimimin son zamanlarındaki batı ve ABD ile kör göze parmak misali ilişkilerini nasıl tanımlayacak tarafsız ve objektif abimiz? İran rejiminin Sünnilere karşı İsrail’le şu anda örtülü işlediğinden emin olduğumuz ilişki ve işbirliğinin somut delilleri çok uzun olmayacağını tahmin ettiğimiz bir zaman sonra ortaya saçıldığında da bu derin sükutunu sürdürecek midir bu abimiz?
Gülen’in mistik ve mehdiyanik hurafeleri Müslümanları uyuşturuyor da, Şiaperestletin şiaist ve imamiyetik hurafeleri uyandırıyor mu? Abimiz aydınlatabilirler mi bizi bu hususlarda?
Bu günün tağutu İran rejimi ve Şiaperestler, bu günün Muvaviyesi İran rejimi, bu günün Yezidi Esed, Haccacı Kasım Süleymani, askerleri ise Şiaperestlerdir.
Mezhepçilik Yapmayalım, Bırakalım Tüm İslam Dünyasını İran’ın Şefkatli Kollarına, Sorun Çözülsün!
Son zamanlarda İran rejimine karşı hatalı duruşunu düzeltme çabasına girdiğini müşahade ettiğimiz bir hocamız da bir zamanlar “verin Suriye’yi İran’a sorun şipşak çözülsün” mealinde bazı laflar etmişti ya, bu mantıktan hareketle bizlerde Mezhepçilik yapmayalım beyler lütfen, verelim tüm İslam coğrafyalarını İran rejimi ve Şiaperestlerin şefkatli ellerine, dostane çözüme ulaşalım. Nitekim büyük şeytan ABD’nin İran rejiminin şefkatli kollarına bıraktığı Irak sorununu ne güzel çözmüştü İran rejimi ve Şiaperestler, dimi ya.