Abdulkadir Şen’in analizi:
İran Devrimi, bazı naif çevrelerce 1400 yıllık ihtilafı sona erdirecek bir gelişme, sadece Şii halklar için değil Sünni halklar için de bir özgürlük ve emperyalizm kuşatmasından kurtuluş umudu olarak değerlendirilmişti. Gel gör ki bu umut İran’ın devrime destek veren Sünni âlim ve entelektüelleri (çoğu idam edilmiştir) dışlaması, devrimin bir Şii devrime dönüştürülüp, anayasaya da devletin resmi mezhebi Şiiliktir hükmünün konulması ile adeta daha doğmadan ölmüştü.
Günümüzde İslam dünyası son derece zorlu bir bunalım yaşıyor. İslam toplumları teknik, askeri ve iktisadi alanlarda yaşanan geri kalmışlığa ek olarak hiçbir zaman sorumlusunun egemen Batı güçleri olduğunu unutmamamız gereken bir de işgal ve iç çatışma ile boğuşuyor. İşgal sözcüğünü iç çatışma ve mezhep çatışmasının önüne geçirmem, ikincisinin aslında birinciye refere edip onun bir sonucu olması nedeniyledir. Her ne kadar bu yazının konusu Arap-İslam toplumlarında yaşanmakta olan iç çatışmalar ve mezhep çatışması olsa da yaşananların Batı emperyalizminin ektiği ayrılık tohumlarının bir sonucu olduğunu söylemek ve bu iddiayı akademik belge ve bilgilerle doğrulamak mümkündür. Dolayısıyla yaşanan mezhep krizinin asıl sorumluların etki ve politikalarıyla yine Batı’ya yönelik dikkatleri dağıtmaya dönük olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Günümüzde Mısır’dan, Afganistan’a, Orta Afrika’dan Suriye’ye varıncaya dek yaşanan her acıda ve dökülen her damla kanda Batı toplumlarının 1 ve 2. Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasındaki faaliyet, işgal, sömürü ve politikalarının önemli etkisi vardır.