Mevzu İktidarsa Hiçbir Sınırımız Yok mu? 

İbrahim Kiras, Bilim ve Sanat Vakfı’na kayyım atanmasını eleştirdiği yazısında, Davutoğlu’nun yeni bir siyasi oluşuma yönelmesi üzerine iktidarın buna neden olabileceği değerlendirmesinde bulunuyor.

KARAR / İbrahim Kiras 

Bardağı Taşıran Damla Bu Belki 

Bilim ve Sanat Vakfı 1986 yılında muhafazakâr/dindar kesime mensup bir grup aydın tarafından kuruldu; kısa zaman içinde yine çoğunlukla bu kesime mensup akademisyenlerin ve sanatçıların özellikle gençlerle buluştuğu ve yeni nesilden birçok bilim insanını yetiştiren entelektüel bir mahfile dönüştü. Vakfın yayınlarında sosyoloji, tarih, edebiyat, iktisat, siyaset bilimi gibi sosyal bilim alanlarında her biri yüzlerce atıf alan makaleler çıktı. Burada seminerler veren, konferanslara katılan hocaların veya buradan yetişen akademisyenlerin adını saymaya sayfalar yetmez. Ama Bilim Sanat Vakfı’nın çalışmalarının ortaya çıkardığı değer sayıya değil niteliğe dayanıyor. Zaten Şehir Üniversitesi de bu birikimin tabii bir neticesi olarak doğmuştu. 

Bu bakımdan vakıf ve üniversite, kurucularının içinden çıktığı muhafazakâr/dindar kesimin iftihar nesnesi olageldi. Ne var ki bu mahallenin bunca yıllık tarihi boyunca üretmiş olduğu kurumların en kalitelisi yine bu mahallenin iktidara getirdiği kadronun elleriyle boğuldu sonunda. 

Bugüne kadar neredeyse siyasi mahiyette hiçbir faaliyetin içinde yer almayan, siyaset bilimi seminerleri haricinde siyasetin ‘s’siyle ilişkisi olmayan, yalnızca akademik nitelikte entelektüel çalışmalar yürüten bir kuruluşun siyasetin hışmına uğramasının basit bir sebebi var: Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucularından Ahmet Davutoğlu’nun AK Parti’den yolunu ayırması. 

Aslında Davutoğlu’nun siyasetteki yolculuğunun, kurucuları arasında olduğu vakıfla hiçbir ilişkisi olmamıştı bugüne kadar. “Ahmet Hoca” siyasete girdiğinde vakfın da vakıftaki çalışmaları yürüten aydınların da siyasete yaklaşımlarında bir şey değiştirmedi arkadaşlarının yeni meşguliyeti. Onlar günlük siyasetin dışındaki bir alanda çalışmalarını eskisi gibi sürdürdüler. Türkiye’de siyasetin pek bilimle, sanatla, felsefeyle işi olmadığı için varlıkları bile unutulmuştu belki de. 

*** 

Ne var ki Davutoğlu’nun bilahare bir dönem genel başkanlığını da yapmış olduğu AK Parti’den ayrılıp yeni bir siyasi oluşuma yönelmesi Bilim ve Sanat Vakfı’nın ve Şehir Üniversitesi’nin de birden hatırlanmasına yol açtı. 

Davutoğlu’nun arkadaşlarıyla birlikte yıllar boyunca emek verdiği vakfın ve üniversitenin ulaştığı itibardan ve kazandığı başarılardan gurur duyduğu biliniyordu. AK Parti’den ayrılmasının intikamı bu kurumlar üzerinden alınabilirdi. Başkalarına da ibret olacak, partinin gidişatını beğenmeyenlerin gözlerini korkutacak şekilde bir ceza kesilmiş olurdu. 

Ancak görünen o ki verilmek istenen bu “Kimsenin gözünün yaşına bakmayız, mevzu iktidarsa hiçbir sınırımız yok” mesajı ters tepmiş durumda. Mevcut iktidarı her şeye rağmen desteklemekten geri durmayanlar arasında bile reaksiyon doğuran, öfke uyandıran, utanç veren bir eylem oldu Bilim ve Sanat Vakfı’na el konulması. Daha önce Şehir Üniversitesi için yapılan da aynıydı ama o zaman birtakım arazi meseleleri gündeme getirilerek hem kafalar karıştırılmış hem de uyduruk da olsa bir bahane ileri sürülmüştü. Şimdi vakfa kayyım atanması hususunda bir bahane bile ileri sürülmedi. Belki de bu sefer herhangi bir bahane bulunamamıştır veya bahane sunmaya ihtiyaç duyulmamıştır. 

*** 

Muhafazakâr/dindar camia içinden yükselen şiddetli tepkilere bakıldığında bu hoyrat girişimin iktidar partisinin zaten her geçen gün daha da erimekte olan toplumsal desteğine zarar vermekten başka etkisi olmayacağı anlaşılıyor. 

Bugüne kadar iktidarın yanlışlarına yüksek sesle itiraz etmekten geri durmuş, duydukları rahatsızlıkları “kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla dışarıya aksettirmemiş olan sivil toplum kuruluşlarının ve bu camiada kanaat önderi konumundaki az sayıdaki aydının Bilim Sanat Vakfı olayında adeta “artık yeter” dercesine gösterdiği tepki dikkatle ele alınmalı. Bu olay sözkonusu kesim açısından “bardağı taşıran damla” işlevi görebilir. 

Bugüne kadar “Biz ne yapıyorsak mahallemizin iyiliği için yapıyoruz” diyerek kendi “doğal tabanı”nın eleştirilerini az çok etkisizleştirebilen bir siyasi hareketin şimdi “Bu mahallede bize ses çıkaranın fişini çekeriz” tehdidine başlaması, anlaşılan o ki doğru bir taktik değil. 

 

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye