Yer, Londra... George Orwell'in romanlarında geçen mekan -Oldgate Market- Avrupa'nın en kalabalık, yaygın pazar yerlerinden biri...
Her renkten, her dilden insan seli... Bu kadar kişi, alışveriş yapmak için değil bu kalabalığı görmek için buraya gelmiş olmalı. Sanki insan selinde sürüklenme hissi veren akıntı... Birden tiz bir kadın çığlığı pazarın gürültüsünü bastırıyor; geri dönüp bakmamak imkansız... Yüksek bir platforma çıkmış siyahî bir kadın sesi bu. Kopardığı çığlıkla yeterince dikkati çektiğine emin olduğu an o cümleyi salıyor: "Jesus loves you!" (İsa sizi seviyor). Ve ardından platformda bekleyen orkestra çalmaya başlıyor.
Yer, Beytüllahim... Beşik Kilisesi'nin avlusunda Noel ayini öncesi...
Filistin'in kalbinde, Kudüs'ün yanı başındaki Beytüllahim'de, Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden birinde Noel'i izlemek farklı bir duygu. Hz. Meryem'in, İsa'yı dünyaya getirdiği mekanda kurulmuş kilisenin avlusunda her renkten Hıristiyan gösteri yapıyor... Müzik ve dans... Avluya hakim binalardan birinin terasından tüm alanı izlemek, hem içinde hem dışında olma duygusu veriyor. Eritreli ekip coşkulu ve ritmik müzikleriyle damgasını vuruyor gösteriye. Avrupalı grupların dansları ve müzikleri daha durağan geldi. Konser havasından dini havaya bir türlü geçilemiyor sanki...
Yer İstanbul... Mütedeyyin bir aile ortamı...
Tüm aile fertleri televizyon karşısında yerlerini almış, biraz sonra başlayacak programa hazırlanıyor... Ekran karanlık bir ortamdan yavaş yavaş ışıklandırılmış sahneye doğru açılıyor. Karanlık ortamda sıra sıra insanların sadece siluetleri görünüyor. Sahnede bir ayin havası hemen seziliyor. Arkada vokalistler... Koro mu demeli yoksa? Yan tarafta birkaç enstrümandan oluşan orkestra... Kamera henüz sahneye fokuslanmadığı için ayrıntılar seçilmese de bir "ayin" olduğu gelen seslerden anlaşılıyor. Kamera yaklaştıkça Hıristiyan bir ayin yayını olmadığı, "Kutlu Doğum kutlaması" olduğu anlaşılıyor. Bir zamanlar Mevlit kandillerinde camilere koşanları; Peygamber sevgisini namazdan sonra tesbihatın ardından Kur'an ve mevlit dinleyerek ihya eden huşu içindeki müminleri hatırladım. Basit bir köy mescidinden selatin camilerine taşan o muhabbet ve huşu...
Kim bilir, köy mescidine gitmek yerine evindeki televizyondan bu kutlu doğum konserini dinlemeyi tercih etmeye başlamış mıdır, Peygamber aşkıyla huşu içinde Kur'an dinleyenler?
Gazete haberine önce inanmak istemedim: "Kutlu Doğum'a pastalı kutlama" başlığını taşıyordu. Üstelik buz hokeyi bile vardı.
Kutlu Doğum Haftası için imam hutbede duyuru yaparken, cemaati camideki Kur'an cemiyetine, mevlide davet etmek yerine salonda yapılacak etkinliğe çağırıyor. Aklıma Oldgate Market'teki kadın geliyor. Kiliseye toplamak için pazar yerinde çığlık çığlık feryat eden...
Camilerden mevlit yayınları, modern hayat içinde yeni bir ritüel geliştirmişti. Camiye hiç gitmeyen ama televizyon karşısında, belki başını bir şekilde örtüp oturan ve bunu ibadet sayan bir anlayışa denk geldi. Zamanla camiye gidenler de ekran karşısına geçmeyi tercih etti. Ne var ki modern seküler hayatın aktığı, bir zap kadar yakın, diğer kanalların çekiciliği hane içinde bu sesi bastırmakta gecikmeyecekti.
Şimdi ise mevlidi nebevi camiden koparılan ya da resmileştirilen, mekanikleşen, hayattan çekilen camilerin yerine caminin dışında daha seküler bir formda sunulan dini bir "etkinliğe" indirgendi!
Dinle kurulan ilişki; dinin tarihi ile bugününü, bu çağı yaşayan insana seküler formatta bir din sunumuna dönüşüyor. Müminle din ve Peygamberi arasında giren seküler formatlar bizzat dinin kendisini ve din algısını profanlaştıracağı sorusuna verilecek cevap nedir? Tıpkı "Dünya İslam Günü"ne indirgenen 'etkinlikleşme' karşısındaki tavrımız gibi...
Mevlid-i nebevi ile Kutlu Doğum arasındaki fark sadece kelimelerden ibaret değil.
YENİ ŞAFAK