“Yeni kapitalist sistem” hakkında söylediklerimiz incelenirse serbest ekonominin insana en uygun ekonomi prensiplerini ihtivâ ettiği anlaşılacaktır; ancak bu sistemi, burjuva sınıfının, aşırılık ve bencillikleri sebebiyle karıştırdıkları unsurlardan temizlemek şarttır; esasen —birçok yerde açıkladığımız — kötü neticelerin sebebi de bu aşırı katkılardır; bunlar temizlenince insanî ekonomi, bütün kolaylık ve huzuru ile fıtri ve tabiî temelleri üzerinde yürüyecek, kapitalist sistemin kötülükleri doğuş fırsatı bulamayacak ve insanlar bunları tedâvi için tabîi olmayan bazı tedbir ve yollara başvurmak mecburiyetinde kalmayacaktır.
İşte İslâm'ın yolu budur; o, mutlak (tam serbest, dokunulamaz) ekonomiyi “denetimli hür ekonomi”ye çevirmekte, içtimaî ve medenî hayatın diğer alanlarına ait hürriyete koyduğu gibi ekonomik hürriyete de bazı sınırlar ve kayıtlar koymaktadır. Aynı şekilde, hür ekonomi içinde, zâlim kapitalizmin özellik, etki ve neticelerini doğurabilecek bütün yolları da tıkamaktadır. Şimdi İslâm'ın böyle bir ekonomik düzeni nasıl kurduğunu görelim.
1. Toprak Mülkiyeti:
Genel olarak özel mülkiyet içinde toprak mülkiyetini de tanıyan İslâm'ın özellikle toprak mülkiyeti üzerine koyduğu (yalnızca toprak mülkiyetine ait) hiçbir kayıt ve sınır yoktur. İnsan kanunî ve meşrû yollardan, küçük veya büyük bir toprak parçasına sahip olunca bu onun meşrû mülkiyetidir; bizzat ekmesi gibi bir kısıtlama mevzû-bahis değildir. Nasıl bir insanın evi, eşyası ve bineği olması ve bunları istediği zaman başkasına kiraya vermesi caiz ise, aynı şekilde toprağının olması ve istediği zaman onu başkasına kiraya vermesi caizdir. Eğer toprağı, kira bedeli almadan bir başkasına vermeyi isterse bu onun sadakası olur; yok eğer kira veya ortakçılık şekliyle muâmele (iş) yapmak isterse —tıpkı ticaretteki sermaye-emek ortaklığı gibi — bu da caizdir. Feodal sistemin kötülükleri doğrudan doğruya toprak mülkiyetinde doğmuş değildir; bu sebeple tedâvisi de, iktisadın bilgili ve akıllı geçinen ulemâsının “ziraî reformlar” ismiyle teklif ettikleri, “mülkiyete tabiî olmayan sınırlar koymak” veya “ferdlerin toprak mülkiyetlerini ortadan kaldırmak” değildir. İslâmî sisteme göre bunun tedâvisi şöyle olacaktır:
1. Toprak alış-verişinden her türlü kayıt kaldırılacak, diğer eşya ve ihtiyaç maddeleri gibi toprak da serbest bir şekilde alınıp satılacaktır.
2. Ziraatle meşgul olan ve olmayan kesimler arasındaki fark bütün şekil ve yönleriyle ortadan kaldırılacaktır.
3. Toprak sahiplerinin köy hayatında istifade ettikleri imitiyaz ve tazminatlar kanunla iptal edilecektir.
4. Toprak sahipleri ile toprağı ekenler asasındaki haklar ve borçlar kanunla belirlenecek, bunun dışında toprak sahiplerinin ekiciler üzerinde hiçbir hakkı olmayacaktır.
5. Miras konusunda İslâm öncesi devirlerden kalma bütün uygulama ve âdetlere son verilecek, toprak sahiplerinin mülkleri, hayatta kalan yakınları arasında şer'î usûle göre taksim edilecek, İslâm miras hukuku arâzî sahasında da büyük bir dikkat ve titizlik ile tatbik edilecektir.
6. Arazinin, ekme veya üzerine bina yapmayı terketmek sûretiyle imar edilmemesi ve boş bırakılmasını önleyecek tedbir ve kayıtlar getirilecektir. Buna göre hükümetin, hiçbir karşılık almadan bir kişiye verdiği arâzî, üç yıl boş bırakması ve imar etmemesi halinde bu kimseden geri alınacaktır. Parası ile aldığı halde, sahibinin boş bıraktığı arâziye gelince, belli bir zaman geçtikten sonra vergi konması uygun olacaktır.
7. Arâzinin sahipleri ve ekicilerinden, “zekât” mâhiyetinde olmak üzere mahsul ve gelirin bir bölümü alınacaktır.
8. İlmî ve modern teknikle büyük çapta ziraat yapılmak istendiği takdirde, yardımlaşma birlikleri (bir nevi kooperatif) kurulması, küçük toprak sahiplerinin, toprakları üzerindeki mülkiyetleri bozulmadan, bu kuruluş sayesinde, küçük toprak parçalarını rızâlarıyla büyük arazilere çevirmeleri, sonra da aralarında yardımlaşarak işi yürütmeleri uygun olacaktır. ( Mevdûdî, Usûlü'l-İktisâd, s. 98-120)
YENİ ŞAFAK