Metnin ruhunu öldüren akademizm!

Gökhan Özcan, akademik yaklaşımın ele aldığı hususları nasıl teknikleştirdiğine dikkat çekiyor.

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Bulanmadan, donmadan

Edebiyat eleştirisi büyük oranda metin çözümlemesine indirgendi ve bunun neticesinde eserler şablonik tanımlara zorlanıyor çoğu zaman. Bu oldum olası sıcak gelmeyen bir şeydir bana. Metin ile okur arasına sokulan her türlü açıklayıcı/açımlayıcı çabayı, katılaştırmaya yol açan indirgemeci, çözümleyici, tanımlayıcı faaliyetleri lüzumsuz bulurum kendi adıma. Bunun yazarın/şairin kendisi de yapsa, başkaları da yapsa fikrim değişmez. Metin, en yalın haliyle okuruna ulaşmalı, onun zihnindeki çağrışımlar sekteye uğratılmamalı, metnin anlattığına ilişkin olarak okur yönlendirmelere, sabitlemelere, kısıtlamalara maruz bırakılmamalıdır diye düşünürüm. Söylediklerim tartışmaya açık, bunun farkındayım; öte yandan sadece bir yazar olarak değil, aynı zamanda bir okur olarak da beni metinden soğutan ve gittikçe yaygınlaşarak metnin etki ve çağrışım alanını ve elbette okumanın zevkini daraltan bu uygulamalara kişisel itiraz hakkım olduğu herhalde makul karşılanmalıdır.

Sözünü ettiğim bu eğilimlerin, büyük oranda, edebiyatın okullarda okutulan, test usulü sınavlarda soru olarak sorulabilen bir ders haline gelmesi, akademik müfredata girmesi, edebi bilginin aktarımını pratik hale getirmek üzere dersleştirilmesi, buna ilave olarak birtakım özel akademik oluşumların metnin/yazının öğretilebilir modelleri üzerinde programlar geliştirmesiyle ortaya çıktığı kanaatini taşıyorum. Ayrıca, sayısı her geçen gün artan kurumsal etkinliklerin de, metnin ‘üzerinde saatlerce konuşulabilir bir şey’ olarak dizaynını teşvik ettiğini söyleyebiliriz. Yazarlar dahi, metnin bir nevi sunumculuğu rolünü üstlenmek durumunda kalıyor bu döngü içinde.

“Akademizm, sanatın, toplumsal ve sanatsal nedenlerden ötürü, doğal olarak bir merkezden uzaklaşma ve çeşitlenme eğilimini sergilediği bir zamanda, sanatı konformist ve birörnek yapmak isteyen bir çabadır. Akademizm, bazı durumlarda ilerici görünebilir, ama sanat adına her zaman öldürücüdür” diyor John Berger, ‘Sanat ve Devrim’ isimli kitabında.

Edebiyatı metnin dışında mantık çerçevesi içinde bir yerden insanlara aktarma, edebi bilgiyi dolaşıma sokma ihtiyacı, ister istemez metni belli kalıplar içinde düşünmeyi, parçalamayı, parçaların kendi başlarına ve birbirleriyle ilişkilerini tanımlamayı, metnin ucu açık niteliklerini dahi bir şeylere yorarak sabitlemeyi gerekli kılıyor. Metne adeta mühendis gözüyle bakmayı zorunlu hale getiriyor. Edebi metinlerin bütün uçlarından mantıksal bir zemine raptedilmesi gibi bir şey bu. Edebiyatın nefes alıp vermesini, iç geçirmesini, özgürce hareket edebilmesini, yeri geldiğinde kanatlanmasını zorlaştıran bir şey bu.

O metni alabildiğine geniş ve derin iç dünyalarından alıp kağıda geçiren kalem erbabının, metinlerin teorik zorlamalarla sınırlandırılmasını ve statikleştirilmesini kanıksaması, hatta bu gayrete ortak olması doğru mudur diye merak ediyorum zaman zaman. Madem sizlerle de paylaştım, bunu bir yargı olarak değil, bir soru olarak buraya de bırakayım.

Le Corbusier, Mimarlık Öğrencileriyle Söyleşi’ kitabında bu tartışmaya katkı sağlayabilecek bir pencere açıyor: “Kendi kendimizi aldatmayalım; akademizm, yaratıcılığın sıkıntılı saatlerinden korkanların işine gelen bir düşünmeme biçimidir; oysa bu sıkıntı, buluşun sevinç saatleriyle dengelenir sonunda.”

Hayat donuk değildir, daima hareket halindedir. Kendini harekete açık tutanlar için duygular ve düşünceler de öyledir. Buna karşılık, sabit hakikatler dışındaki şeyler hakkında edindiğimiz yargı ve kanaatler, alemin bu sürekli oluş haline kendimizi teslim etmediğimiz sürece donuklaşmaya ve sonrasında katılaşmaya mahkumdur. Edebi metin ucu açık duygu ve düşüncelerden kurulur öncelikle, kendi içinde de, yazanın iç dünyasında da, okuyanlarda da kendini çoğaltır, genişletir ve derinleştirir. Bu inkar edilemez bir gerçek olduğuna göre; göz alabildiğine uzanan bu engin ifade kırlarına, herhalde anlamı istimlak eden ve taşınmaz biçimde mülkleştiren çitler, bentler, sınırlar kurulmaması icap eder.

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Aralık 2024 sayısı çıktı
Vatanına dönerken yaşadıkları kadar ağır değildi yükü
“Made in Gaza: From Ground Zero” Savaş bölgesinde mahsur kalan film yapımcılarının sesi oluyor
Taksim Camii Filistin Kitap ve Kültür Günlerine ev sahipliği yapacak
Ümraniye Kitap Fuarı cumartesi günü başlıyor