Metaverse denilen şey bir bakıma gerçekliğin altüst edildiği bir düzleme işaret ediyor. Metaverse’nin gerçek olmadığı onun hakkında yapılan tüm tanımlamalarda gizli olarak zikrediliyor. Algısal evren olarak ifade edilen metaverse fiziksel gerçekliği aşmak için sınırsız bir tasarım sunduğunu iddia ediyor.
Bedensel/fiziksel gerçeklik dediğimiz olguyu biraz hafife alıyor olabiliriz. Metaverse kendini tanımlama biçimindeki “hiçbir fiziksel çaba harcamaksızın, artırılmış sanal gerçeklikte zihinsel olarak içinde bulunulan algısal evren” cümlesiyle bir bakıma dinlerin sunduğu aşkınlık ideali gibi bir şey sunmak istiyor.
Aslında hikayemiz biraz daha geriden başlatılabilir. Batı modernleşmesi ilk evresinde yaşamı yeryüzüne hapsederek öte alem fikrini reddetme yoluna gitti. Bunun bedelleri oldukça ağır oldu. Profan düşünceler insanın içindeki fıtri eğilimleri karşılayamadığı için ortaya oldukça sorunlu materyalist bir dünya tasavvuru çıktı.
Bu noktadan hareketle özeleştirisini yapan modernleşme, post-modern dediği şeyle şimdilerde ise insanı daha öncesinde hapsettiği maddeci tasarımın zıddıyla kaim olan metaverse gerçekliğine hapsetmeye çalışıyor. Artık maddesel gerçekliğin hiçbir anlamı yok! Yeryüzündeki bedensel var oluşun seni sınırlarken artırılmış sanal gerçeklik platformları sana sınırsız bir evren sunuyor!
Dediğimiz gibi bedensel/fiziksel gerçeklik dediğimiz olguyu biraz hafife alıyor olabiliriz. İnsanın yeryüzündeki gelip geçici bir hayatı olduğu şüphe götürmez. Asıl olan bizim açımızdan öte alemdir. Ancak bu durum İslam düşünce geleneğinde –aşırı bir takım eğilimler bir yana bırakılırsa- hiçbir zaman bedenin ehemmiyetsizliği fikrine sebep olmamıştır. Bedensel mevcudiyet de insanın dünyayı ve içindekileri anlamlandırma sürecinde oldukça belirleyicidir.
Fiziksel mevcudiyetimiz her şeyden bağımsız olarak varlığını koruyan ve temel akli melekeleri işletmemizi sağlayan salt gerçekliği bizlere sağlamaktadır. Bedenlerimizin gerçekliği o kadar güçlüdür ki soyut bir imge oluşturmak isterken dahi ondan faydalanırız. Allah Resulü’nün (sav) müminler için kullandığı şu benzetme bedensel birlikteliği çok güzel örneklendiriyor: “Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine karşı sevgi ve merhamet göstermede tek bir beden gibidir. O bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateş çekerler.” (Müslim)
Sosyal bilimci Don R. Swanson makinaların manayı idrak edemeyeceğini söylüyor. Bu sebeple “… insani yargılara benzer yargılarda bulunamazlar… ancak belgeleri tasnif etme ve arşivleme süreçlerinde bize yardımcı olabilirler.” Swanson makinaların matematiksel işlemlerle gerçekleştirdikleri işleri, insanın mana boyutu sebebiyle bir bütün olarak bedensel ruhsal varlığıyla oluşturduğu bilgiden ayırt edilmesi gerektiğini ifade ediyor. İnsanın bir bütün olarak düşünce üretmesi bizim geleneğimizde “kalb” olarak ifade edilen haslet ile mümkün oluyor.
Swanson’un bıraktığı yerden devam eden Hubert Dreyfus yapay zeka projelerinin başarısız olmaları, dünyayı anlamlandırmada bedenlerimizin ne kadar önemli olduğu konusuna dikkatimizi çekmelidir diyor “İnternet Üzerine” isimli kitabında.
Swanson ve Dreyfus bunları yazdıklarında 90’lı yılların sonuydu. Yapay zeka çalışmaları hala ilk ortaya çıktıklarındaki iddialarını yani “anlamlı bilgi üretme” sözlerini gerçekleştiremediler. Ancak daha farklı bir şey yaptılar…
Dreyfus’un ters köşe yaparak yapay zeka, internet veya makinalar üzerine düşünürken bedeni varlığımıza yaptığı vurgu oldukça önemli. Normalde tüm bunlara yönelik “teyakkuz” içeren itiraz tarzı yaklaşımların “duygu” yüklü bir bakış açısının ürünü olması beklenir. Merak etmeyin onu biz yapacağız…
Ondan evvel ise bedensel varlığa dair Dreyfus tarafından yapılan hatırlatmanın metaverse evreninin "tasarımcıları" için dikkat çekici olduğunu ifade etmek lazım. Burada oluşturulmak istenen şey artık insanın bedensel olarak var oluşunun anlamını yitirmesinden ibaret zira… İnsanın duygusal varlığı tahrip edildikten sonra artık bedenlerimizle dahi var olmamız istenmiyor denilebilir. Bu mesele Descartes düalizmine kadar götürülebilir işin özünde...
Bedenleri bir sınırlılık olarak gören metaverse fizikselliği aşmak için avatar kimlikleri inşa ediyor. Hint mitolojisine göre tanrıların yeryüzüne indiklerinde büründükleri şekilleri ifade etmek için kullanılan “avatar” artık sanal kimlikleri ifade etmek için kullanılıyor.
Bu kavramın tercih edilmesi metaversenin bakış açısını da özetliyor. Bedenin engellerini aş! Artırılmış sanal gerçeklik evrenine avatar kimliğinle bir “tanrı” olarak in! Avatar kimliklerin bedensel varlığımızla ilişkisinden üretilen yazılımlar sayesinde insan kadar eski olan ritüellerin muhtevası da değişiyor.
Dave ve Traci Gagnon, metaverse evreninde düğün yapan ilk çift oldu. Sanal törenin konukları, yazılımın indirilmesini ve ardından bir avatar oluşturulmasını gerektiren bilgisayarlar aracılığıyla törene katıldılar.
Metaverse düğünleri için dijital planlama araçları yaratan Allseated’in kurucusu Sandy Hammer, “Sınır yok” diyor. Şirket, New York’taki Plaza Hotel gibi gerçek dünyadaki etkinlik alanlarının sanal versiyonlarını oluşturarak metaverse’e yatırım yapıyor: "Gerçekten farklı bir şey yapmak istiyorsanız, metaverse'te yaratıcılığınızı çılgınca konuşturabilirsiniz."
Bir düğün töreni gerçekleştirmek mümkün olabilir belki ama "sanal (avatar) kimlikler gerçek “yuvalar” kurabilir mi?” sorusu ise hala geçerliliğini koruyor! Makinalar manayı idrak edemezken makinalar aracılığıyla var olan simülasyonlar mana karşısında ne yapacak? “Sınır yok” diyen Sandy Hammer “gerçekten farklı bir şey yapmak” olarak ifade ettiği şeyle avatar olarak kendi oluşturduğun algısal gerçeklik evreninin tanrısı ol demek istiyor!
Bize dayatılan bu yeni kimlikler bir zamandır hayatımızın içinde epey etkin aslında. Sosyal medya profilleri içinde bedensel gerçekliğimizle yapamadığımız veya yapmaktan çekindiğimiz şeyleri yapabiliyoruz. Bu sebeple insanlar Twitter’da rahatlıkla başkalarına linç girişiminde bulunabiliyor, küfürler edebiliyor… Ancak evlilik gibi insani bir hadisenin dahi avatar-sanal kimliklere indirgenmesi daha farklı ve ürkütücü bir “gerçek!” Bakalım gelecek günler ne gösterecek?