Bağdat'tan yayın yapan El Şarkiye kanalına mülakat veren Irak Kürdistan Bölge Yönetimi (KBY) Başkanı Mesut Barzani, "Kürtlerin zulme uğradığı gerçeği göz ardı edilemez.
Biz de bir ulusuz, diğerleri gibi. Fars, Arap, Türk ulusundan bir eksiğimiz yoktur. Arap ulusu kaç ülkeye bölünmüş? Kürdistan kaç ülke arasında bölünmüş ve hiçbir zaman Kürt devleti olmasına izin verilmedi..." diye konuştu. Hiçbir bölünme ya da birleşmenin zorla olamayacağına, bunun örneklerinin Çekoslovakya ve Almanya'da görüldüğüne dikkat çeken Barzani, sözlerine şöyle devam etti: "Zorla bölünenler 40 yıl aradan sonra yine birleştiler. Gün gelecek Kürt ulusu da birleşecek ve kendi kaderini tayin edecek. Ben şiddeti benimsemiyorum. Şiddet ve silah ile çözülecek bir mesele olarak da görmüyorum. Herkes de bunu bilmeli." (Taraf, 29 Mart)
Barzani'nin Kürt milliyetçilerinin gönlünde yatan, bütün Kürtlerin tek bayrak altında birleşmesi idealini dile getirdiği muhakkak. Bu görüşleriyle liberal-özgürlükçü nitelikte bir Pankürdizmi temsil ettiği söylenebilir. Bunun bir işareti, Kürt birliğinin zorla, şiddetle değil, ancak gönüllü olarak sağlanabileceğini vurgulaması. Bir diğeri ise KBY'nin izlediği politikalarda görüldüğü üzere, ilke olarak, bölgede yaşayan bütün halklara eşit demokratik haklar tanınmasını içeren, özgürlükçü ve çoğulcu demokratik rejimi savunması.
Barzani'nin liberal, özgürlükçü milliyetçilik anlayışının tam zıddını, kuruluş döneminde PKK temsil etti; bütün Kürtleri, silahlı devrim yoluyla Marksist-Leninist bir rejim altında birleştirmeyi amaçladı. Ne var ki, hiç değilse söylemde, önce Marksizm-Leninizm'den, sonra da bütün Kürtleri tek bir bayrak altında toplama amacından vazgeçti; Türkiye sınırları dahilinde Kürtlere "demokratik özerklik" talebini dile getirmeye başladı, eski programından geriye sadece şiddet kaldı. Şiddeti dahi, "onurlu" bir barış karşılığında terk etmeye hazır görünüyor.
Barzani'nin liberal Pankürdizmi bir gün gerçekleşebilir mi? Kürtler bugün esas olarak dört bölge ülkesi arasında bölünmüş durumda: Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Irak dışındaki ülkeler, bu konuda istatistikî bilgi sağlamadığı için, toplam Kürt nüfusunun ne kadar olduğu ve nasıl dağıldığı hakkında sağlıklı bilgi bulunmuyor. Vikipedi'nin yansıttığı tahmini verilere göre, Kürtlerin toplam sayısı 30 milyonu buluyor. Dağılımı şöyle: Türkiye (13,4-18,6 milyon), İran (6,5-7,9 milyon), Irak (6,2-6,5 milyon), Suriye (1,8-2,2 milyon). Geri kalanı çoğunlukla Avrupa ve diğer bölge ülkelerinde.
Kürtler sadece dört ülke arasında bölünmüş durumda değil. Din açısından çoğunluktaki Sünniler ile Aleviler, Şiiler ve diğerlerine ayrılıyor; Kürtçenin farklı lehçelerini (Sorani, Kırmançi, Zaza, Gorani ve diğerleri) konuşuyor. Kürtlerin arasındaki en önemli bölünme ise siyasi fikirleri ve tercihlerinde görülüyor. Bunun belki en belirgin örneğini Türkiye'de görüyoruz. Türkiye Kürtlerinin çoğunun, son iki seçimde Kürt milliyetçisi sayılamayacak AKP'ye oy verdiklerini biliyoruz. Son araştırmalar, bağımsızlık isteyenlerin ancak beşte bir dolayında olduğuna işaret ediyor. Kürdistan'ın her bir parçası bağımsızlığını kazansa, aralarında birlik sağlanıp sağlanamayacağı da (Panarabizm ve Pantürkizm'in durumuna bakarsak) kuşkulu görünüyor. Dolayısıyla Kürt birliğinin önünde siyasal, sosyal, kültürel nitelikte çok engel var. Bunun için olacak Barzani, aynı mülakatta, Irak Kürdistanı'nın bağımsızlığının bile torunlarına kalabileceğini söylüyor.
Mesut Barzani'nin (ve başka Kürtlerin) zorlamayı, şiddeti ve ırkçılığı dışlayan, liberal-özgürlükçü nitelikteki milliyetçiliğine saygı duyuyorum. Ne var ki, milliyetçiliği reddeden, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiye inanan biri olarak, Türkiye'nin bir (ulus değil) ülke devlet, yurttaşlar devleti olarak yeniden kurulmasını savunan Türk ve Kürt demokratların ortak idealinin üstünlüğüne inanıyorum. Neden? Çeşitli nedenleri başka bir yazının konusu.
ZAMAN