Mesut Yılmaz, Avrupa Parlamentosu'nda düzenlenen bir panelde “Bölücülük ve dine dayalı devlet modeli kanayan yara olmaya devam ettikçe askerlerin kışlalarına dönmesi beklenemez” diye konuşmuştu, ya…
Rize'de bu sözlerine açıklık getirmiş ve “Ben orada askeri darbeyi savunmadım” demiş…
Ne kadar rahatladığımı bilemezsiniz:
Öylesine mesut, bahtiyar, ongun ve mutlu oldum ki!
Mesut'um Yılmaz'ım, Yirmi Sekiz'im Şubat'ım; asla darbeleri savunmaz:
Sadece darbecilerle “Statüko Kardeşliği” kapsamında işbirliği yapar!
“Müslüm Baba” bir filminde kendinden geçmiş “Cinayet işleyebilirim, ama asla adam öldüremem!” diyordu…
“Mesut Bahtiyar Bey”in “Ordu elbette kışlasına dönemez” dedikten sonra “darbeyi savunmadığını” söylemesi, o repliğe nazire yapacak kadar muzip…
* * *
Dahası var…
Yılmaz, söz konusu panelde “demokratik sistemlerde parti kapatılmasını kaygı verici bulduğunu” vurgulamış…
Hemen ardından da eklemiş:
“Parti kapatma iptidai bir ceza olmasına rağmen Türkiye'nin gerçekleri karşısında korunması gereken bir önlemdir…”
Bakınız, bu iki cümleyi Japon yapıştırıcı bile bir arada tutamaz!
Merkez sağı “Japon Modeli” ile toparlayacağını iddia ederek yine hayal alemine dalıyor, Mesut Bey…
Şu sıralar rüyalarında kendisini “ara rejim hükümetinin başbakanı” olarak görüyor olmalı…
ANAP'ın başında girdiği hiçbir genel seçimi kazanamayan Yılmaz'ın devri çoktan kapandı da…
Asıl hadise, Mesut Bey'in “sevgili statükosu” kaybetti.
* * *
“Cumhurbaşkanı” Evren, “Başbakan” Özal'ı arayarak Yılmaz'ın ilk ANAP kabinesinde bakan olmasını sağlamıştı…
Statüko'nun “içeriye yerleştirdiği adam”dı, Bahtiyar Yılmaz!
Sekiz yıl sonra, Özal'ın reformcu izlerini silmek için ANAP'ın başına getirilme operasyonu “ders niteliğinde” ibretlik bir olaydır…
O vakitler Semra Özal'ın da desteğini almış olması, Özal ailesinin hayati yanlışlarından biriydi…
Turgut Bey, kumpası iş işten geçtikten sonra görmüştü…
Yılmaz'ın misyonu “Özal'ın ANAP'ını” bitirmekti…
Bu “statüko operasyonu”nda başarılı da oldu…
Ne var ki, kendisini de bitirdi…
* * *
Yılmaz'ın bugün Rize milletvekili olması bir “siyasi zırh”tan daha ileride bir anlam ifade etmiyor…
“Japon modeli” falan gibi hayallerle “Merkez Sağ” projesi peşinde olması, siyasette yeniden bir yerlere geleceğini göstermez…
Mesut Yılmaz, Statüko'nun bir nevi “yıkım ekibi”nde çalışmış bir siyasi portreydi…
O yüzden “toparlayabileceği, birleştirebileceği” bir merkez sağ falan da olamaz…
Kaldı ki; geçmişte içinde yer aldığı için mesut, bahtiyar, ongun ve mutlu olduğu statükosu artık hükümsüzdür.
Yeni Şafak gazetesi