17 Aralık iki farklı kamuoyu oluşturdu.
Buna hiç şüphe yok.
Anlama ve temas etme konusunda her geçen gün birbirinden uzaklaşan ve karşılıklı güven kaybeden iki kamuoyu. Taşıyıcı elbette siyasi aktörler: Bir yanda iktidar, öte yanda muhalefet... Taşıyıcıların tavrı Türkiye'yi bir anlamda özetliyor.
Muhalefetten başlayalım. Kılıçdaroğlu'nun CHP'si yaşanan kriz karşısında 'bildik', ama tehlikeli bir dil tuturmuş durumda. CHP 'iki eksenli siyasi tablo'nun sadece bir tarafını görmeyi tercih ediyor. Cemaatin yarattığı ağır 'kurumsal sarsıntı'yı önemsemiyor. Diğer ifadeyle devlet krizi boyutunu beslendiği bir husus olarak 'es geçiyor'. Yolsuzluk ve yozlaşma iddiaları üzerinden yürüyor, hükümeti ve başbakanı 'hırsız' olarak tanımlıyor, en önemlisi gayrimeşru ilan ediyor.
Bu tutumun 'siyasi kalitesi' düşüktür.
Bir meşruiyet krizini tahrik etmek ve siyaseten bunun üzerine oturarak yol almaya çalışmak tehlikeli bir oyundur. Bu tür meşruiyet krizlerinin yakın tarihte açtığı ağır yaralar malumdur. Bunlar siyasi iktidarları, siyasi partileri yıpratırken aslında siyasi alanı tahrip eder, daraltır ve değersizleştirirler.
CHP bu politikayla Türkiye'nin nereye gideceğini bilmem sorguluyor mudur? Mart seçimleri sonrası mevcut oy oranını koruyan bir siyasi iktidar ve onu gayrimeşru ilan eden bir muhalefet arasında siyasi ilişki nasıl kurulacaktır? Bırakın siyasi ilişkiyi bu durum siyasi atmosferi nasıl etkileyecektir?
Siyasi iktidara gelelim...
Muhalefetin tavrı eleştiriye açık olmakla birlikte, sorunun merkezinde siyasi iktidarın bulunduğuna şüphe yok.
Hükümet ikili bir durumla karşı karşıya: Hem cemaatin saldırılarını kesmek, devlet içindeki bu dokuyu temizlemek, kurumsal krizin üzerine gitmek zorunda. Hem cemaatin saldırıları sonucu ortaya çıkan montaj ya da değil, sahte ya da doğru kimi ses kayıtlarıyla uğradığı siyasi itibar kaybını, meşruiyet yarlanmasını dikkate almak durumunda.
Ancak sorun o ki, AK Parti de aynı muhalefet gibi iki yönlü siyasi sorunun sadece bir yönüne yoğunlaşıyor. Cemaat saldırısını gündemin tek maddesi ilan
ediyor ve diğer yönü, yolsuzluk boyutunu,
ses kayıtları gibi verileri, içi boş cemaat saldırıları olarak ilan ediyor.
Bu da siyasi iktidarın yanlışıdır.
Bu yolla, yolsuzluk boyutunu sıradanlaştıran bir tutumla AK Parti hem kendisine, hem siyasi zemine zarar vermektedir. Zira Mart seçimlerinde beklediğinin ötesinde oy alsa bile, krizin bu boyutu varlığını sürdürecektir.
Meşruiyet meselesi bu çerçevede Türk siyasal sisteminin yeni sorunu haline dönecektir.
Daha önce pek çok kez söyledik, meşruiyet krizi, ülkeyi yönetmeyi zorlaştırır. Siyasi iktidar ve onun üzerinden siyasete yönelik sürekli bir güvensizliği, sürekli bir çatışma halini besleyerek istikrarı alt üst eder ve hükümeti daha otoriter olmaya iter.
Bu cendereyi görmek ve kırmak, bildik kutuplaşma politikaları yerine farklı bir dil ve tarz tututurmak önce hükümetin işidir.
Sorun temel olarak başbakanda kilitleniyor. İthamlar, ses kayıtları, yönetim tarzı usülsüzleri Tayyip Erdoğan'a yönelik. Doğal, cemaatin asıl hedefi o. Ancak bu kayıtlar sadece bir savaşın silahları değildir. Aynı zamanda kamuoyu açısından yanıtlanması gereken kimi soruları ve iddiaları içermektedir.
Bu konuda başbakanın 'temizleyici', 'açığa çıkarıcı' bir stratejisinin olması gerekir.
Bir kaç gün önce Mart sonrası siyasi tablosu için şunlara dikkat çektim:
Ülkenin bir bölümü 'yolsuzluklara bürünmüş, gitmesi, düşmesi, düşürülmesi gereken bir hükümet algısı' üzerinden yol almaya devam edecek, siyaseti meşruiyet sorunuyla iç içe sokacaktır.
Buna karşın hükümet sandıktan aldığı güçle cemaat temizliğine devam edecek, HSYK, MİT yasası tarzı uygulamaları hızlandıracak, bu açıdan otoriterleşme muhtemelen derinleşecektir.
Öte yandan arka arkaya hamlelerle kanıtladığı çapı ve derinliği ile muhtemel bağlantıları dikkate alınacak olursa, cemaatin cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru salvolarını artıracağını da varsayabiliriz.
Burada da bitmez. Devlet içindeki cemaat dokusu endişesiyle hükümete destek verecek askerin, diğer taraftan olup bitene ve aynı hükümete mesafe içinde olacağına, devlet krizini dikkatle takip edeceğine şüphe yoktur...'
Uçağın burnu aşağı eğildi. Bu durum sadece AK Parti'yi temsil etmiyor. Türkiye'nin meselesi olarak karşımıza çıkıyor.
Sorumluluk her siyasi aktör içindir...
Yeni Şafak