Mes’elenin Özü Başkanlık Değil; Sırf Karşıtlık..

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

secakirgil@yahoo.com

Bir yılı aşkın bir zamandır, kamuoyunda, nicelerinin kafasında bir soru.. ‘Bu ‘başkanlık’ da nedir ve nereden çıktı?’ diye..

Çoğu tam karşılığını bilmiyor.

Ama, bir algı operasyonu ile, karanlık bir odada, el yordamıyla, siyah bir kediyi aramak gibi bir durum çıkarılıyor ortaya..

Kimisi, bir sultan, padişah veya kral, vs. çıkarıyor ortaya; kimisi bir diktatör, kimisi bir şef, kimisi, bir başka heyula.. 

*

Hâlbuki, bizdeki mevcud anayasa düzenlemesi içinde cumhurbaşkanlığının başkanlıktan geri kalır bir tarafı yok.. Hattâ, fiilen ‘sultanlık’ gibi bir kurum var karşımızda..

Çünkü, devlet yönetimiyle ilgili konularda, ‘vatan hainliği’ dışında hiçbir tasarrufundan dolayı sorumlu değil; sorumsuz bir kişi, cumhurbaşkanları..

Bizde cumhurbaşkanlarının ‘vatan haini’ olarak suçlanabilmesi ise, hukuken çok zor, neredeyse imkânsız gibi bir şey...

Çünkü, bu husustaki suçlamanın kanûnen takib edilebilmesi için TBMM’de 184 milletvekilinin (1/3) önerisi ve 413 milletvekilinin (3/4) kabul kararıyla, suçlanan cumhurbaşkanı mahkemeye sevk edilebilir. (m. 105).

Ve böyle bir kabul gerçekleşirse, o zaman da sadece sanıklık durumu başlar ve Anayasa Mahkemesi’nde yargılanır. Ama, Anayasa Mahkemesi üyelerinin de çoğu, muhtemelen, suçlanan cumhurbaşkanı tarafından bu mahkemenin üyeliğine tayin edilmiş olan kimselerden oluşur!

Yani, kendi adamları tarafından yargılanıp mahkûm edilmek gibi, pratikte gerçekleşmesi son derece zor bir durum..

*

Böyleyken, bazı muhalif liderler ve çevreler, Tayyîb Erdoğan’ın, başkanlığı, ‘yargılanmaktan kurtulmak için bir kaçış yolu olarak gördüğünden dolayı istediğini’ ileri sürüyorlar..

Ama, niceleri, bu saçma iddiayı tekrarlayıp, kendilerini daha bir, ‘sözüne itibar edilmemesi gereken kimseler’ durumuna düşürdüklerini bile anlamıyorlar. 

Tamamayla saçma bir iddia... Çünkü, bir defa Tayyib Erdoğan, böyle korku ve vehimlerle hareket etmeyecek dik duruşlu bir şahsiyet sahibi olduğunu, başkalarını hemen istifa ettiren darbe muhtıraları karşısında da dik durarak göstermiştir.

Buna rağmen, bir kısım akademisyenler de o muhalif çevrelere çanak tutuyorlar. 

Nitekim, geçenlerde bir tv. proğramında E. K. isimli bir hukuk prof.’u, ‘başkan olunca hiçbir kontrol mekanizmasının olmayacağını’ söyleyebiliyordu. En azından, dünyadaki Başkanlık sistemlerini inceleseydi, ne kadar saçma konuştuğunu kendisi de anlardı herhâlde..

Koskocaman hukuk prof.’u olmuş, ama, kitleleri yanıltmamak gerektiğini öğrenememiş..

*

Tayyib Erdoğan, gelecek 4 yılda da, Cumhurbaşkanlığı’nı yürütecektir.. Yani, kendisi için âcilen bir şey istiyor değil.. Nitekim, mevcud anayasanın verdiği imkânlarla, fiilen bir ‘yarı başkanlık’ uygulamasını başlatmış bulunuyor. Ama, istiyor ki, kendisinden sonrasında ülke, yeniden, geçmişte olduğu gibi yönetilemez durumlara ve ‘derin devlet ‘ oyunlarına maruz kalmasın..

*

Bu bir temennidir. Herkes gibi, Erdoğan da ülkesinin geleceği için daha iyi temennilerde bulunmak hakkını haizdir.

İyi bir başkan olursa, ülkenin daha sağlıklı yönetileceği açıktır. Ama, kötü birisi geldiğinde de, milletin anası ağlatılır.

O zaman da, mâdem ki, ölçü halkın iradesidir.. Halk da, seçimini ona göre dikkatli yapsın..

*

Unutulmasın ki, 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasındaki 5 aylık hükûmetsizlik dönemini, Tayyib Erdoğan, ülkede güçlü bir hükûmet varmış gibi, tek başına  yönetmiş ve bunu toplumdaki yüksek itibarı ve karizmatik gücüyle yapmıştır. Ama o,  istiyor ki, böyle  durumlarda kanunî imkânlarla da donanmış bir başkan olsun..

Çünkü, teknoloji çağındaki gelişmelere uygun olarak, çok süratli kararlar almayı gerektiren bir dönemdeyiz.. Başkanlık sisteminde ülkenin daha sağlıklı ve daha sür’atli kararlar alarak, daha iyi yönetilebileceğini düşünüyor.

Ve ayrıca, ‘sorumsuz’ birisi değil; halkın oyuyla seçildiği gibi, vazife dönemi sonunda da‘halka hesab veren’  bir cumhurbaşkanı olmayı istiyor.

*

(Bu konuya yarın da devam edelim, inşaallah..)

*

Star