Meselenin Düğüm Noktasını Zaten “Kimlik Tanımlaması” Oluşturmuyor mu?

Tunceli’de dağlara yansıtılan Kemalist refleksin içerdiği tehlikeye karşı çıkılırken, ulusçu anlayışın Kemalizmi de aşan bir içeriğe sahip olduğu mutlaka görülmeli!

HAKSÖZ-HABER

İsmail Kılıçarslan Yeni Şafak’ta bugün yayınlanan “Başa mı dönelim?” başlıklı yazısında Tunceli Pülümür’de dağlara kazınan ırkçı-Kemalist sloganı eleştiriyor, bunun PKK terörünü tahkim etmekten başka sonuç vermeyeceğini söylüyor. İlkel ve zararlı Kemalist paradigmaya dönme anlamına gelebilecek bu tür adımların tehlikesine şu sözleriyle dikkat çekiyor: 

    “Devletimizin Pülümür dağlarını terörden arındırması ne denli doğru ve her türlü takdire şayansa, Pülümür dağına bin yıllık bayat bir Kemalist refleksle “ne mutlu Türküm diyene” yazılması da o denli yanlıştır. Terörü yok ederken terörün zeminini tahkim etmenin bize hiçbir fayda sağlamayacağı açıktır. Türklük meselesini bir kimlik meselesi olarak gören ve çok önemseyen biri olarak söylemeliyim ki dağa taşa “ne mutlu Türküm diyene” yazılması, PKK’nın arayıp da bulamadığı zemini temin etme işlevi görecektir.”

Ne var ki, yazısının giriş kısmında Türklük konusundaki ifadeleriyle bir anlamda bu hassasiyeti ve rahatsızlığını boşa çıkartan sözler de sarfediyor. 

    “Bana göre Türklük, bir etnisite, bir ırk meselesi değil, bir “kimlik tanımlaması”dır. Bu kimlik tanımlaması daha ziyade “ortaklaşan bir ruh ve hareket biçimi”ni ihata eder. Zaten, Anadolu coğrafyası gibi bir coğrafyada Türklüğü “salt bir ırk meselesi” olarak ele almak Türklüğün kolunu kanadını kırıp onu dar ve çıkışsız bir sokağa hapsetmekten başka bir netice vermez.”

Meselenin zor anlaşılan, daha doğrusu anlaşılmayan noktasının da tam burası olduğu kanaatiyle şu soruyu Sayın Kılıçarslan’ın dikkatine sunuyoruz: Türklük kavramının bir etnisite bir ırk meselesi olmayıp, kimlik tanımlaması olduğunu söylediğiniz noktada Kemalist uluslaştırma projesine genel manada itiraz etme hakkını kaybetmiş olmuyor musunuz? 

Zaten Kemalistler de her ne kadar geçmişleri itibariyle son derece ırkçı-şoven uygulamalara imza atmış olsalar da, Türklük kavramını ırki/kavmi bir kimlik olarak değil, Anadolu’da yaşayan halkların üst kimliği olarak ve bütünleştirici anlamda kullandıklarını iddia etmiyorlar mı? 

Yani sorun sadece Kemalist zorbalığın dayatmacılığından ya da başvurduğu yöntemden kaynaklanmıyor. Bizatihi ulusçuluk projesinin kendisidir sorun! Bu yüzden farklı kavimlerin Ümmet olduğu bir coğrafyada, son kertede etnisite ve/ya ırk çağrıştıran bir kavramı hangi bağlamda kullanırsanız kullanın bunun bir kimlik çarpıtması ve dayatması olması kaçınılmazdır.  

İsmail Kılıçarslan'ın yazısı:

Yazılarımı dikkatle takip eden okurlar, “Türk” kavramı için ne düşündüğümü aşağı yuları bilirler. Bana göre Türklük, bir etnisite, bir ırk meselesi değil, bir “kimlik tanımlaması”dır. Bu kimlik tanımlaması daha ziyade “ortaklaşan bir ruh ve hareket biçimi”ni ihata eder. Zaten, Anadolu coğrafyası gibi bir coğrafyada Türklüğü “salt bir ırk meselesi” olarak ele almak Türklüğün kolunu kanadını kırıp onu dar ve çıkışsız bir sokağa hapsetmekten başka bir netice vermez.

Bu, burada bir dursun.

Terörle mücadele etmenin iki etkin yolu vardır bana kalırsa. Birincisi doğrudan terörün unsurlarıyla mücadele etmek ve onlara kesin olarak göz açtırmamak. Kemal Tahir’den duyduğum ifadeyle “bire kadar kırmak.” İkincisi ise teröre bir meşruiyet alanı, bir bahane sağlayacak zemini bütünüyle ortadan kaldırmak.

Kabul etmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti, PKK terörünün baş gösterdiği 1980’lerden 2010’lu yıllara kadar terörle mücadelenin bu iki alanında da “başarısız” olarak tanımlanabilecek sınavlar verdi. Hem terörün kendisiyle hem de zeminiyle mücadelede bazı vahim yanlışlara imza atıldı.

Köy yakmalar, en temel insan haklarını yok saymalar, başarısız istihbaratlar, terörle mücadelede gösterilen zafiyet ve daha nicesi…

Bu da burada bir dursun.

Bazılarınız belki de bana çok kızacak bunu bu kadar açık yazdığım için ama “çözüm süreci”, akıbetinden bağımsız olarak söylemem gerekirse, “terörün zeminini ortadan kaldırmak” için ele geçirilmiş çok ama çok önemli bir fırsattı. Nihai amacı da “Kürt kimliği” ile “terör” kavramlarını birbirinden net çizgilerle ayırmaktı bana kalırsa. Ne yazık ki akamete uğradı.

Dikkat isterim. Çözüm süreci, geldiği nokta itibariyle bitmek zorundaydı. Dönemin HDP’sinin azgınlığı, FETÖ’nün çektiği numaralar, siyaset mekanizmasının yaptığı yanlışlar, sürdürülemeyen dengeler ve ötesi çözüm sürecini tıkanma noktasına getirdi. Burası ayrı bir tartışmanın konusu. Ancak “bir başka uzayda”, çözüm süreci istenildiği gibi yürüseydi bugün terör konusunda da gündelik politika konusunda da bambaşka şeyler konuşuyor olurduk. Ve evet, çözüm sürecinin bitmesinin en az işine yaradığı taraf Türk devleti oldu.

Bu da burada bir dursun.

Şurası tartışmasız bir hakikat. Son iki üç yılda hem savunma sanayimizin hızlı millileşme atağı hem İçişleri Bakanlığı’mızın olağanüstü gayreti hem de askerimizin neredeyse “sıfıra inen” istihbarat zaafı sayesinde PKK terörü ile mücadele konusunda ipler artık bütünüyle elimizde görünüyor. Devletimizin bu konudaki başarısı daim olsun inşallah. Emperyalizmin mayın eşekliğini yapan bu alçak terör örgütünden her gün leş almayı nasip etsin Allah bize.

Ancak… İşte bu “ancak” ile geldik işin ek yerine. İşin ek yeri şurasıdır. Devletimizin Pülümür dağlarını terörden arındırması ne denli doğru ve her türlü takdire şayansa, Pülümür dağına bin yıllık bayat bir Kemalist refleksle “ne mutlu Türküm diyene” yazılması da o denli yanlıştır. Terörü yok ederken terörün zeminini tahkim etmenin bize hiçbir fayda sağlamayacağı açıktır. Türklük meselesini bir kimlik meselesi olarak gören ve çok önemseyen biri olarak söylemeliyim ki dağa taşa “ne mutlu Türküm diyene” yazılması, PKK’nın arayıp da bulamadığı zemini temin etme işlevi görecektir.

Terörle mücadelemizin olmazsa olmazı Kürt kimliği ile terörü itizal etmek, birbirinden olabildiğince uzaklaştırmaktır.

Kaba Kemalist milliyetçiliğin “ne mutlu Türküm diyene” sloganına gerilemek, terörle mücadelede aldığımız olağanüstü başarılı mesafeyi zedeler, zedeleyecektir. PKK ile Kürt kelimesini eşitlemek, bunun karşısına da “ne mutlu Türküm diyene” kabalığıyla çıkmak PKK’nın da, onun politik uzantılarının da, emperyalistlerin de en çok arzu ettiği şeydir.

Türkler vardır. Kürtler vardır. Türklerle Kürtler bin yıllık ikiz kardeşlerdir. Bir de bu ikiz kardeşliğe kasteden PKK’lı itler vardır. Meselenin alfabesi burasıdır. Bu alfabeyi reddederek başa dönmekse yapılabilecek en kötü hatalardan biridir vesselam.

Gündem Haberleri

Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerini kolaylaştıracak yeni adımlar devrede
Şanlıurfa’da cinsel sapkınlık programı tepki çekti
AK Parti'de yeni İstanbul İl Başkanı belli oldu
“Şam fehedildiyse Kudüs'ün de fethi yakındır"
Muğla'da Sağlık Bakanlığı'na ait ambulans helikopter düştü: 4 ölü