Mesele Nurettin Yıldız’ın Sözleri mi, “Fetva Müessesesi”nin Kendisi mi?

Nurettin Yıldız’ın asansör fetvasına dair ikinci bir yazı kaleme alan Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı, meselenin Nurettin Yıldız değil “fetva müessesesi” olduğunu söylüyor.

Murat Bardakçı’nın Habertürk’teki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (23 Şubat 2018) yazısını ilginize sunuyoruz:

Mesele Yazılıp Söylenenler Değil, Fetva Müessesesidir

ÖNCEKİ gün Nurettin Yıldız’ın “asansör fetvası”ndan bahsettim, “Fetvalar, gelen sorulara dinî kurallar doğrultusunda verilen cevaplardır” dedim, bir soru üzerine verilen asansör fetvasındaki “halvet” ifadesinin dinî bir kavram olduğunu söyledim ve “Fetvadaki hükmü beğenip beğenmemek yahut benimseyip benimsemek size ait bir meseledir” diye yazdım.

Gazetedeki oda komşum, arkadaşım ve dostum Fatih Altaylı dün köşesinde Nurettin Yıldız’ın uyku, yatak ve yorgandan bahsettiği bir başka açıklamasını gündeme getirip bana, “Battaniyeden tahrik oluyor musun Murat?” diye sordu. Her meseleyi abartıp tıklama vasıtası yapmaya ziyadesi ile meraklı internet medyası durur mu? Hepsine gün doğdu ve Fatih’in yazısını hemen “Altaylı’dan sert cevap”, “Bardakçı’yı fena susturdu”, “Vurdu”, “Kırdı”, “Oturttu” gibisinden slogan başlıklarla naklettiler.

KİMSENİN AVUKATI DEĞİLİM!

Önce, sosyal medyada “Bardakçı, Nurettin Yıldız’ın avukatlığına soyundu” gibisinden düşünce tembelliği misali yorumlara yahut “Yıldız’ı savunmak için aldığı talimatı yerine getirdi” şeklindeki zihnî tuhaflık eseri iddialara karşı ifade edeyim: Nurettin Yıldız ile hiç teşerrüf etmedim, yani tanışmadım, sadece tek bir defa telefonda bir-iki dakikalığına konuşmuşluğumuz var, o kadar... Ama birçok kişinin yazılarını ve konuşmalarını takip ettiğim gibi onu da okuyorum, dinliyorum, fakat avukatlığına falan kalkışmıyorum, sadece geçmişi asırlar öncesine dayanan ve şimdi bazı kesimlerde hedef haline getirilen fetva geleneğinden sözediyorum. Yani gündemimde Nurettin Yıldız’ın sözleri değil, “fetva müessesesi” var.

Şimdi, “İz’an şart olan bir haslettir ama bilgi ile daha da mükemmelleşir” dedikten sonra, aziz dostum Fatih’in bana sorduğu soruların bazılarına cevap vereyim:

 “Fetva” başka, “görüş beyanı” yahut “tavsiye” başkadır Fatihciğim! Nurettin Yıldız’ın “İyice yorgun düşüp yatağa yatar yatmaz uyuyacak hale gelmeden sakın ha yatağa girmeyin. Yattığınızda hemen uyumazsanız yatak, yorgan, battaniye şehvet uyandırabilir” şeklindeki ifadeleri fetva değil tavsiyedir, bu sözlerin dinî boyutu yoktur, bir üniversite öğrencisinin “Şehvet baskısından kurtulamıyorum, ne yapmam lâzım?” şeklindeki sorusuna verilmiş cevaptır. Açıkçası benim de pek katılmadığım bu şahsî kanaati “İslâmî yorum” zannetmek hatâdır, kaldı ki internet siteleri aslı uzun olan konuşmanın sadece kırk saniyelik kısmını cımbızlayarak kullanmışlardır!

Fatih bana hitaben “Eğer dediğin gibi fetvacılar önemli bir hizmet yapıyorlarsa ve Müslümanlar da bunu dinleyip yaşamlarını ona göre organize ediyorlarsa bu beyefendilere ben sorayım” diyor ve soruyor: “Sayın fetvacıbaşı, çocuk yaştaki kızları taciz etmek caiz midir?”, “Fiziken daha güçsüz diye bir kadına şiddet uygulamak, erkek kulun hakkı mıdır?”...

DEVLET BEY’DEN ÇOK ÖNCE

Nurettin Yıldız bu hususlarda çok daha önceden fetva vermiş Fatihciğim. İlk sorunun cevabını “Küçük çocuğa taciz, normal zinadan daha ağır bir suçtur. Ölüm cezasının bile takdir edilebileceği bir suç olarak karar merciine bırakılmıştır” diye cevaplamış, yani “yağlı urgan”ı Devlet Bahçeli’den birkaç sene önce gündeme getirmiş; diğer soruya da “Kimsenin kimseye şiddet uygulaması caiz değildir ki, erkeğin eşine uygulaması caiz olsun. Şiddet zulümdür, zulüm haramdır” fetvasını veriyor.

Yani sorulmuş, cevabını vermiş ama basınımız ya gözünden kaçtığı yahut bahane yapamayacağı için yazmamış!

Nurettin Yıldız’ın Fatih’in dünkü yazısında sorduğu diğer sorulara önceden verdiği cevapları bulmayı da artık bu bahsin meraklılarına bırakıyorum ama hatırlatayım:

Tekrar söyleyeyim: Fetvalardaki hükmü beğenip beğenmemek yahut benimseyip benimsemek size kalmıştır ama şahsî kanaatin “fetva” olduğunu zannetmek yanlıştır!

Mevcut fetvalara rağmen bazı sapıkların mel’anetlerine devam etmeleri ise dinin hatâsı falan değil, o kişilerin cibilliyetleridir ve aynı dert Vatikan’ın bünyesini de kemirmektedir!

İşin tuhaf tarafı, gazetelerde Güzin Abla yahut Haydar Dümen gibi psikolojik desteği andıran tavsiyelerde bulunanlara yollanan akla gelmesi bile zor sorular ile verilen cevapların “normal” kabul edilip fetva yahut dinî tavsiyelerin bugün “tuhaf” karşılanır olmasıdır.

Unutmayalım: Kimliği “Türk” ve “Müslüman” olan bir memlekette yaşıyoruz; bin küsur senedir hocalardan fikir alınıyor ama bu toprakların kültüründen ve âdetlerinden bir türlü haberdar olamayan basınımız fetvaları yahut verilen cevapları takdir buyurmuyor diye millet sormaktan vazgeçmeyecek, bundan böyle de soracaktır!

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!