HAKSÖZ-HABER
Filistin ve Ortadoğu üzerine ilmî, siyasi ve akademik çalışmalarıyla bilinen gazeteci-yazar Ahmet Varol, son günlerde yeniden tartışılan Mescidi Aksa’nın yerine ilişkin önemli bir açıklama yaptı. Sitemiz aracılığıyla yayınladığı açıklamada Varol, Mescidi Aksa’nın yeriyle ilgili tartışmaların neye hizmet ettiğine açıklık getirmekle birlikte konuyla ilgili kafalarda oluşturulan sorulara cevap veriyor.
İşte Ahmet Varol’un sitemize gönderdiği açıklama:
Mazlum Mescidi Aksa
Türkiye'de yakın zamana kadar Mescidi Aksa diye sürekli Kubbetus's-Sahra'nın fotoğrafları kullanılıyordu. Sonra bu bilginin doğru olmadığı oranın Kubbetu's-Sahra olduğu asıl Mescidi Aksa'nın ise öndeki büyük cami olduğu söylenerek bu caminin fotoğrafları kullanılmaya başlandı. Bu arada akademik çevrelerden bazı kişiler Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen Mescidi Aksa'nın Kudüs'teki Mescidi Aksa olmadığını onun Mekke'de küçük bir mescit olduğunu iddia ettiler.
Son zamanlarda da asıl Mescidi Aksa'nın, Kubbetu's-Sahra'nın bulunduğu yerde olduğu, bugün Mescidi Aksa diye bilinen caminin gerçek Mescidi Aksa olmadığı iddiasının piyasaya sürülmesi üstelik bu iddianın "şok" sıfatıyla insanların kafalarına işlenmeye çalışılması hem de böyle bir şoklamanın tam da Siyonist işgalcilerin Mescidi Aksa'yı bölerek bir bölümünü Yahudilere tahsis etme planlarını iyice açığa çıkardıkları ve bu amaçla Yahudilerin sık sık baskınlar düzenlediği bir döneme denk getirilmesi düşündürücüdür. Siyonist işgalcilerin sürekli bu kutsal mabedin altını oydukları, etrafındaki Müslüman mahallelerini yıktıkları, Müslümanların büyük ilim adamlarının ve dava önderlerinin gömülü olduğu mezarlıklarını imha ettikleri yetmiyormuş gibi bir de tarihî ve ilmî gerçeklere aykırı iddiaların ortaya atılmasını, sonra da bu iddiaların birtakım medya organları tarafından "şoklama" aracı olarak kullanılmasını büyük bir esefle karşıladığımı belirtmek istiyorum. Siyonist işgale ve tehdide karşı bu mabede sahip çıkma sorumluluğumuzu yerine getirmediğimiz yetmiyormuş gibi işgalci Siyonistlerin bu mabedi bölerek önemli bir kısmını Yahudi mabedine dönüştürme planlarında istismar etmelerine müsait spekülasyonlar yapmanın yüklediği sorumluluk üzerinde neden düşünme ihtiyacı duymuyoruz?
Bu tür spekülasyonlar karşısında Mescidi Aksa hakkındaki bilgileri tazelemek ve yanılgıların önüne geçmek amacıyla gerek Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen Mescidi Aksa'nın Mekke'nin kenar bir semtinde küçük bir mescit olduğu iddiası ve gerekse Kudüs'teki mabetle ilgili "yer düzeltmesi" hakkında bazı ayrıntıları ilgilenenlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Başta, Türkiye toplumunda son dönemde yaygınlık kazanan Mescidi Aksa tanımlamasıyla ilgili bilgiden yola çıkarak asıl Mescidi Aksa'nın bu değil Kubbetu's-Sahra'nın yerinde olduğu iddiasında bulunulması tümüyle bir eksik bilginin esas alınmasına dayanan düzeltmedir. Çünkü bu tanımlama Türkiye'de yaygın olan bir tanımlamadır ve zaten eksik bilgiden kaynaklanır. Kudüs, Filistin halkı ve genelde Arap toplumlarında Mescidi Aksa olarak tanımlanan mabet Türkiye'de Mescidi Aksa olarak bilinen camiyi ve Kubbetu's-Sahra'yı da içine alan bir külliyedir. Ben şahsen bundan birkaç yıl önce Mescidi Aksa'yı fotoğraflarla tanıtan bir slaytlı tanıtım hazırlamış ve orada da bu eksik bilgiye işaretle şu ifadelere yer vermiştim:
"Bugünkü şekliyle Mescidi Aksa çok bölümlü külliye niteliğindedir. Bu külliye İslâm'ın Kudüs'e hâkimiyetinin tarihinin bütün dönemlerinden iz taşıyor... Bu külliyenin en önemli parçasını Mescidi Aksa olarak bildiğimiz ana bina oluşturuyor. Bu kısım Kudüslüler tarafından Kıble Camisi olarak adlandırılır."
Bu ifadelerin geçtiği ve Mescidi Aksa külliyesini bütün bölümleriyle tanıtan bu tanıtıma kişisel web sitemiz olan www.vahdet.info.tr adresine girip üstten "Slaytlı Tanıtım" linkine basarak ulaşmak mümkündür.
Burada da dikkat çekildiği üzere Türkiye'de Mescidi Aksa olarak bilinen cami Mescidi Aksa'nın sadece bir bölümünü oluşturur ve burası Kudüslüler arasında Kıble Camisi olarak adlandırılır. Kubbetu's-Sahra da yine Mescidi Aksa külliyesinin bütününden bir parçadır, yani tümü değil bir bölümüdür.
Kıble Camisi'nin Abdülmelik bin Mervan tarafından inşa ettirilmiş olması sebebiyle oranın Mescidi Aksa külliyesine dâhil olmadığını ileri sürmek ise anlamsızdır, çünkü bugünkü Kubbetu's-Sahra da Abdülmelik bin Mervan tarafından inşa ettirilmiştir.
Kutsal kayanın Kubbetu's-Sahra'nın altında olduğu gerekçesiyle Mescidi Aksa'nın sadece bu bölümden ibaret olduğu diğer bölümleri kapsamadığı da ileri sürülemez. Çünkü öncelikle bu kısım çok dar bir alandan ibarettir. Dolayısıyla günümüzde olduğu gibi tarihte de merkezi bir şehirde devletin merkezi mabedi olarak kullanılmaya yetecek kadar değildir. Oysa Mescidi Aksa'nın Hz. Süleyman (a.s.) zamanında inşa edilen şeklinin geniş bir alanı kapsadığı yine tarihi kaynaklarda geçer. İkinci olarak Abdülmelik bin Mervan söz konusu binaları inşa ettirdiği zaman orada mescidin Hz. Zekeriyya (a.s.) döneminde kullanılan şeklinin kalıntıları vardı ve bu kalıntılar yıkılmadı. Bunlardan biri de Müslümanların Burak Duvarı olarak bildiği, Yahudiler arasında Ağlama Duvarı diye adlandırılan duvardır. Bu duvar da diğer kalıntılar da bugün Kıble Camisi olarak isimlendirilen tarafta yer alır. Bu izler de Hz. Zekeriyya (a.s.) döneminde kullanılan mabedin kaya tarafında değil bugünkü adıyla Kıble Mescidi'nin bulunduğu tarafta yer aldığına delalet eder. "Harem" veya "Beytu'l-Makdis" olarak isimlendirilen alan ise her iki tarafı birden içine almaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber (s.a.s.)'in isra mucizesinden söz edilirken ismi anılan Mescidi Aksa'nın bugün Kudüs'te bulunan Mescidi Aksa olmadığı, onun Mekke'nin kenar bir semtinde küçük bir mescit olduğu iddiasına gelince:
Böyle bir iddia ortaya atılmasının iki sebebi olduğunu sanıyoruz. Birincisi bugün Kudüs'te mevcut olan Mescidi Aksa'nın Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında mevcut olmadığı bu mabedin sonradan Abdülmelik bin Mervan tarafından inşa ettirildiği bilgisi. Bunu dikkate alırken o zaman Kudüs'te en azından Hz. Zekeriyya (a.s.) döneminde kullanılan ve Hz. Meryem'in adandığı kutsal mabedin kalıntıları bulunduğu halde, Mekke'nin kenar semtlerinde herhangi bir mescit inşa edildiği yönünde sahih bilgi olmadığı gerçeğini gözden uzak tutuyorlar.
İkinci önemli sebebin ise isra mucizesine akli bir izah bulmakta zorlanmaları olduğunu sanıyoruz. Oysa Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Süleyman (a.s.) zamanında bir âlimin göz kapayıp açma süresi içinde Yemen kraliçesinin tahtını Yemen'den Kudüs'e getirdiğine dair bilginin de yer aldığını ve buna benzer daha birçok mucizevî olaydan söz edildiğini de düşünmemiz, Allah'ın kudretinin insanın idrak kapasitesini aştığını gözden uzak tutmamamız gerekir. İsra ve mirac olayı da alelade değil mucizevî bir olaydır ve kimsenin beşeri gücüyle değil Allah'ın ilahî kudreti dâhilinde gerçekleşmiştir.
Peygamber (s.a.s.)'in isra olayında ziyaret ettiği Mescidi Aksa'nın Kudüs'teki kutsal mabet olduğu hakkında birçok sahih hadis varken bunları değil, son derece zayıf bir rivayeti esas almaya ise bir anlam veremiyorum.
Eğer iddia edildiği gibi gerek bu mucizeyle gerekse kıble değişikliğiyle ilgili âyet ve hadislerde zikredilen ya da işaret edilen Mescidi Aksa, Mekke'de olsaydı Peygamber (s.a.s.)'in Medine'ye hicret etmesinden sonra kıblesini değiştirmesiyle yönünü değiştirmesinin bir anlamı olmayacaktı. Medine'den Mekke'deki iki farklı mescitten birinden diğerine yön değiştirmekle belki belli olmayacak kadar bir açı farkı oluşacak belki de hiç oluşmayacaktı. Oysa Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'ye hicretinden sonra on yedi ay daha namazlarda Mescidi Aksa tarafına yöneldiği, sonra kıblesinin değiştiği, kıble değişikliği âyetinin namaz esnasında nazil olduğu ve önemli bir yön değişikliği yaptığı konuyla ilgili rivayetlerden bilinmektedir. Kıble değişikliğiyle ilgili tüm sahih rivayetlerde, değişiklik öncesinde yöneldiği mabedin adı hep Mescidi Aksa olarak geçer.
İkinci olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in isra ve mirac mucizesinden söz etmesinden sonra müşriklerle arasında tartışmalar geçtiği ve müşriklerin ticari seferlerinde uğradıkları söz konusu mekân hakkında ona sorular sordukları konuyla ilgili rivayetlerde geçmektedir. Eğer ki ziyaret ettiği mekân Mekke'nin kenar semtlerinden bir yerde olsaydı böyle bir sorgulamanın ne anlamı olabilirdi?
Üçüncü olarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'in, Mescidi Aksa'nın üç harem mescitten biri olduğunu ifade ettiği ve özellikle ziyaret edilmesini tavsiye ettiği sahih hadislerde bildirildiği halde Mekke'nin fethinden sonra bu şehirde Mescidi Haram dışında özel anlamda ziyaret ettiği veya ziyaret edilmesini istediği ikinci bir mescit olmamıştır.
Ayrıca "Mescidi Aksa" denirken kastedilen mabedin Kudüs'teki mabet olmadığı iddiasının tutarsızlığını ortaya koyan sahih rivayetleri ve bilgileri daha önce hazırlamış olduğum "Mescidi Aksa ve Kudüs'ün Üstünlük ve Kudsiyeti" başlıklı dosyada kaynaklarıyla birlikte naklettiğimden burada tekrar etmeye gerek görmüyorum. Bu dosyamıza da kişisel web sitemizden ulaşmak mümkündür.
Sadece Kudüslülere ve Filistinlilere değil bütün İslam ümmetine emanet olan kutsal Mescidi Aksa hakkında ortaya atılan tamamen tutarsız ve geçersiz iddialarla kafa karıştırmanın ise Siyonist işgalcilerin bu kutsal mabedi bölme veya tamamen ortadan kaldırma planlarının önünü açmaktan başka hiçbir işe yaramadığını vurgulamak istiyorum.
--------------------
Ahmet Varol / Gazeteci-Yazar