Siyonist yönetimin, sinsi planlarını uygulamada dünya kamuoyunun dikkatinin başka yönlere çekilmesinden özellikle yararlandığı biliniyor.
Kudüs’ün tarihi ve İslâmî kimliğini değiştirme amaçlı planlarını uygulamaya geçirme çabalarını artırmasında da Filistin konusunda dikkatlerin Gazze’ye ve diyalog meselesine çekilmiş olmasından yararlanıyor. Gazze’nin büyük bir saldırıya uğraması sebebiyle ciddi sarsıntı geçirmiş olması oraya ilgi gösterilmesini elbette haklı kılmaktadır. Fakat bundan önceki bir yazımızda da dile getirdiğimiz üzere Filistin’in bir bütün olarak algılanması, sadece Gazze’ye veya herhangi bir bölgeye indirgenmemesi gerekir.
Bu durum aynı zamanda Siyonist işgalin esasta sorun oluşturduğunu, bir yerden önünü kapatmakla ondan kaynaklanan problemin çözülmüş olamayacağını gösteriyor. Hamam böcekleri gibi, bir yerden önlerini kesiyorsunuz, kendilerine başka bir delik buluyor ve yine ortalığı sarmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla Siyonist işgalden kaynaklanan sorunun sonuçlanması işgalin tümüyle sona ermesiyle mümkün olabilecektir. Barışın Siyonist işgalle birlikte hâkim kılınabileceğini sananlar kendilerini aldatıyorlar. Çünkü Siyonist işgal temelde barışın zıddıdır.
İşgalcilerin Kudüs’ün kimliğini değiştirme amaçlı planlarının hedefinde Mescidi Aksa var. Çünkü bu kutsal mabet Kudüs’ün İslâmî kimliğinin bir sembolü ve bayrağıdır. Süleyman Mabedi hikâyeleri de zaten bu sembolü ortadan kaldırıp şehrin kimliğini kökten değiştirme amacıyla gündeme getirilmiştir. Gerçekte bugünkü Mescidi Aksa, Hz. Süleyman’ın inşa ettiği mabedin taşıdığı mana ve ruhun aynısını taşıyor.
İşgalcilerin Mescidi Aksa’yı tehlikeye sokmak amacıyla altına köstebekler gibi tüneller kazdıkları biliniyor. Tünel kazma işini sadece resmî organlar değil, Yahudi göçmenler de yapıyor. Göçmenler şimdi Mescidi Aksa yakınında bazı binaları havra olarak kullanıyorlar. O binalardan Mescidi Aksa’nın avlu bölümüne ulaşan tüneller kazma çalışmalarını sürdürüyorlar.
Üstünde Meğaribe kapısına ulaşılmasını sağlayan yaya yolunun bulunduğu duvarın yıkılması da işgalcilerin komplosu sonucunda gerçekleşmişti. İşgalciler şimdi o duvarın yıkılmasını bahane ederek yerine, üzerinden araçların da geçebileceği yeni bir duvar inşa ediyorlar. Bundaki amaçları ise gerek gördüklerinde Mescidi Aksa’nın avlusuna zırhlı araçlarla girerek baskında bulunmak veya hadiselere bu yoldan müdahale etmektir.
İşgal devleti, Kudüs’ün kimliğini değiştirme çabalarında sadece tarihi mirasına ve demografik yapısına müdahale ile yetinmiyor. Ayrıca buradaki Filistinli neslin yetişmesine ve geleceğine de müdahale ediyor. Bu yöndeki amacını gerçekleştirmek için de en çok eğitim alanını etkilemeye çalışıyor. Kudüs’te Filistinlilerin parasız eğitim hizmeti verecek okul açma imkânları çok kısıtlı. Arap ülkelerinin özellikle de önceden buralardaki eğitim kurumlarının önemli bir kısmını finanse eden Ürdün’ün desteğini çekmiş olması bu alandaki hizmetlerin daha da zorlaşmasına sebep oldu. İşgal devletinin ekonomik alandaki ayrımcı uygulamalarından dolayı Filistinli nüfusun önemli bir kısmı yoksul olduğundan çocuklarını paralı özel okullara gönderemiyorlar. Bu imkândan yoksun olanların önünde üç seçenek var: İsrail okulları, vakıf okulları, UNRWA okulları.
İşgal devleti, Kudüs’te açtığı okullarda Filistinli çocukları İbranice öğretime tabi tutmasına rağmen Yahudi çocuklarla aynı okullara almıyor. Bundaki amacı ise Filistinli çocuklara bir eğitim öğretim vermek değil, onları oyalamak, bir şey öğrenemeden okul bitirmelerini sağlamak. Sadece bu uygulamanın bile Siyonist işgal devletinin ırkçı kimliğini belgelemek için yeterli olacağını sanıyoruz. Ama ne yazık ki BM, Baba Bush’un müdahalesi sonucu Siyonizmin ırkçılığıyla ilgili kararını iptal etti.
UNRWA okulları da çok kaliteli değil, üstelik bunların belli bir kapasitesi var. Onun üstünde öğrenci alma imkânları yok. Vakıf okullarında da aynı şekilde kapasite sınırlaması var.
Aileler birinci tercih olarak özel okulları seçiyorlar, ama bu imkânı bulabilenlerin oranı sadece % 4. İkinci tercihleri vakıf okulları ama bu okulların kapasitesi de % 26’ya yetebiliyor. Üçüncü tercihleri olan UNRWA okullarının kapasitesi ise % 20’ye yetiyor. Geriye kalan % 50’lik kısım ise İsrail okullarına mahkûm durumda.
Oysa eğitim öğretim, Kudüs’teki Filistinli neslin geleceği açısından son derece önemli. İslâm ülkeleri İKÖ çatısı altında Kudüs için özel bir fon oluştursa ve buradaki neslin eğitimini finanse etse, o nesil de işgalci Siyonistlerin cahilleştirme politikasının cenderesinden kurtulmuş olacaktır.
VAKİT