Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Mescid-i Aksa ve ümit
Hemen her Ramazan-ı Şerif’te olan yine oldu. Zalim İsrail rejimi Mescid-i Aksa’da yine terör estirdi. İbadet eden Müslümanları darp etti, bileklerine ters kelepçe vurdu. Allah zulme uğrayan bütün mazlumların yardımcısı olsun. Zalimlerin onlara yönelttiği her kötülük mazlumların iyiliklerine sarsılmaz bir delildir. İnşallah hem bu dünyada haklı davalarında muzaffer oldukları günlere erişirler hem Hak divanı kurulduğunda davalarındaki sadakatlerinin ecrini fazlasıyla alırlar. Bize bu hadiselerden uzun yıllardır sadece derin bir utanç düşüyor. Bu zulmü durduracak güç ve imkana ulaşmadığımız bu dertle uykularımız bölünmelidir. Allah bizleri içinde bulunduğumuz müzayaka halinden, bu derin utançtan halâs eylesin ve Ümmet-i İslam’ı tevhid şuuruyla bir ve bütün olarak zalimlerin karşısına dikilecek karara ve güce eriştirsin. Şu mübarek günlerde niyazlarımıza Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, mazlum ve yiğit Filistin insanını eklemeyi ihmal etmeyelim. Elbette zalime zalime buğzetmeyi de...
Bir teselli sayılabilir mi bilmiyorum ama İsrail’in ve yeryüzünde borusunu öttüren başka zalimlerin yaptığı bu türden kötülükleri anlamıyor ve anlamlandıramıyor, bütün bu zulümlerin nasıl yapılabildiğine akıl erdiremiyor oluşumuzdan bizler adına hayırlı bir netice de çıkarılabilir gibi geliyor bana. Müslüman idrakinde bir kavram ve fiil olarak zulüm, bırakın şartlara bağlı olarak az da olsa meşruiyet kazanmayı, halen net biçimde anlaşılamaz ve anlamlandırılamaz olarak kalmaya devam ediyor. Bu da, kötülüğün manevi bünyemize ufak sızıntıları olsa da, henüz bizi tam olarak ele geçiremediğine bir delil teşkil ediyor. Bir boş avunma imkanı bulabilelim diye söylemiyorum bunu; zulme, kötülüğe, haksızlığa karşı, belki nesiller boyu sürecek bir güçlenme, dirilme, ayağa kalkma mücadelesini yürütebilecek cevherin ışımaya devam ettiğinin altını çizmek için söylüyorum.
Meselenin kısa vadeli bir çözümünün olmadığını artık herhalde hepimiz görebiliyoruz. İsrail’in yıllar yılı kendi kötülüğünü mücehhez kılmak üzere biriktirdiği gücün en az bir fazlasını biriktirmek için herkes, her birimiz kendi miktarınca elini taşın altına koymalı.
Güç nasıl birikir peki? Bugün için gidip sınır boyuna yığınak yapmakla değil... Bu meselede çözümün yolu kısa değil maalesef, çok yol yürümeli, enerjimizi koruyarak çok mesafeler almalı, bunları yaparken, tükendiğimiz yerde bayrağı devredebileceğimiz emanetçileri de hazır edebilmeliyiz. Sloganlar sesimizi yükseltiyor ama meseleyi çözmüyor. Filistinli kardeşlerimizle aynı yürek atışında buluşarak bu derdi içimizde her dem taze tutmakla, bu şuuru ve ruhu her daim derunumuzda yaşatmakla, zalimlerin karşısına dikilecek güce ve imkana sahip oluncaya kadar her alanda yapabileceğimizin en iyisini yapmakla mesafe alınabilir bu yolda. Tabii bir de, zaferi çağıran evsafta kullar olabilmeliyiz ki netice alabilelim. Allah has kullarının izzetine asla gölge düşürmez. Yaşanan her şeyin bir sebebi var ve biz bunun muhasebesini de pek hakkıyla yapamadık bugüne kadar.
Kudüs Allah’ın şehridir, sahibi O’dur ve O’nun için zalimin nefesini kesmek ol demekle olacak bir şeydir. Böyle olmuyorsa, bu takdir-i ilahidir ve bunların yaşanmasında elbet bir sebep vardır. O sebep belki de İslam ümmetinin Kudüs şuuruyla yeniden tevhid olması ve davasına sahip çıkmasıdır. Belki bugünden yarına değil ama bir gün mutlaka... İçimizdeki iyilik cevheri canlılığını yitirmedikçe, ümit hep var.