Pakistanlı İslam âlimi Ebul Ala Mevdudi ile tanıştıktan sonra Müslüman olan ve Margaret Marcus adını Meryem Cemile olarak değiştiren Yahudi kökenli gazeteci-yazar Cemile'nin ailesine yazdığı mektup, tebliğ ve davet üslubunun inceliklerini göstermesi açısından da dikkat çekici:
Sevgili Anne ve Baba,
Pakistan’da 20 seneden fazla süredir yaşıyorum. Bu süre zarfında orada mutluluğunuza katkı yapan sevdiklerinizden ilave bir aile sahibi oldunuz. Kamil yaşa eriştiniz. Allah’a şükür tahmin edebileceğimden çok daha sağlıklı yaşıyorsunuz. Tüm kitaplarımı ve size gönderdiğim tüm İslami literatürü açık ve serbest bir zihinle okudunuz. Bu nedenle sizinle tartışmak istediğim konu için bir girizgaha ihtiyacım yok. Size söyleyeceğim hiçbir şey yeni ve garip gelmeyecek.
Ne kadar şanslı olduğunuzu fark ettiniz mi bilmiyorum. Makul bir sağlığınız olduğu ve kendinize bakabildiğiniz sürece, keyifli bir hayat sürebilirsiniz. Fakat hiç o diğer yüzlerce bin Amerikalının, taşan hastaneleri ve bakımevlerini (ki aslında bunlar mezarlıklardır), yaşlı-evlerini ve akıl hastanelerinin bunak koğuşlarını dolduran kronik hastalıklar ve halsizlikler kurbanların trajik kaderini düşündünüz mü? Ve hiçbir pişmanlık ya da cezalandırma korkusu duymadan yaşlı ve güçsüzleri yağmalayan genç suçlularca sürekli gasp, fiziksel saldırı ve soygun korkusuyla rengi solmuş odalarına tıkılmış olarak dul ve yalnız hayatlarını yaşayan daha fazla sayıdaki yaşlı insanı hiç düşündünüz mü? Sizin ablanız, benim halam, büyük-büyük anne olarak samimi ve sevgi dolu bir aileyle beraber mutlu bir evde yaşamıyor mu? Hiç onun ne kadar şanslı olduğunu ve Amerika’da onun yaşında ne kadar az kişi kaldığını düşündünüz mü?
Bilmelisiniz ki yetiştiğiniz ve tüm hayatınızı yaşadığınız toplum, çöküşün eşiğinde hızlı bir dağılma halindedir. Gerçekten de medeniyetimizdeki çöküş, daha Birinci Dünya Savaşı’nda bile aşikardı ancak o zamanlar bazı entelektüeller ve sanatçılar hariç çok az kişi olan bitenin farkındaydı. Fakat İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden beri ve özellikle de son 20 yıldır, çürüme öyle bir bozulma seviyesine geldi ki artık kimse onu görmezden gelemiyor.
Saygı duyulan, belirli hal ve davranış standartları yokluğunda ahlaki anarşi, eğlence medyası üzerinden sapkın seks takıntısı, yaşlılara kötü davranma, uzun-soluklu ve mutlu bir evliliği nadir hale getiren aşırı artan boşanma oranı, doğal çevrenin yıkımı ve istismarı, sınırlı ve değerli kaynakların aşırı israfı, zührevi ve zihinsel hastalıkların salgını, uyuşturucu bağımlılığı, alkoliklik, önde gelen ölüm nedeni olarak intiharlar, suçlar, barbarlık, hükümetteki yozlaşma ve genel olarak kanunu küçümseme. Tüm bunların bir nedeni var.
Bunun nedeni laiklik ve materyalizmin düşüşü ve mutlak, aşkın teolojik ve ahlaki değerlerin yokluğudur. Nihayetinde fiiliyat imana dayanır zira eğer niyet yanlışsa amel zarar görür.
Hiç şüphesiz bunu okumak sizi sıkabilir. İlahiyatçı, felsefeci ya da sosyolog olmadığınız halde neden doğrudan sizi ilgilendirmeyen görünen bu “derin” meselelerden endişelenmeniz gerektiğine karşı çıkacaksınız. Nihayetinde mutlusunuz ve olduğunuz halden memnunsunuz. Şu an sadece hayattan zevk alıyorsunuz, şimdide yaşıyorsunuz ve her gelen günü olduğu şekilde kabul ediyorsunuz. Eğer hayat bir yolculuksa, bu yolda sadece hoş ve rahat konaklarla ilgilenmek ve yolculuğun sonunu asla düşünmemek gözü karalık değil mi? Hayatın anlamı ve amacı nedir? Neden ölmek zorundayız? Ölümden sonra her birimize ne olacak?
Baba, bana birden fazla kere herhangi bir geleneksel dini kabul edemeyeceğini çünkü ilahiyatın modern bilimle çatıştığından emin olduğunu söyledin. Bilim ve teknoloji gerçekten bize fiziki dünya hakkında çok fazla bilgi verdi, bol rahatlıklar, kolaylıklar, artan verim sağladı, bir zamanlar ölümcül olan birçok hastalık için çareler keşfetti. Fakat bilim bize hayatın ve ölümün anlamını anlatmaz, anlatamaz. Bilim bize “nasılı” anlatır ancak asla “neden” sorusuna cevap vermez. Bilim bize neyin doğru neyin yanlış olduğunu söyleyebilir mi? Neyin iyi neyin kötü olduğunu? Neyin güzel neyin çirkin olduğunu? Ve bize yaptıklarımızdan kime hesap vereceğimizi? Din bunu yapar.
Bugün Amerika birçok şekilde, çöküşü ve düşüşünün son safhalarındaki kadim Roma’nın bir tekrarı gibidir. Düşünen insanlar sosyal düzenimizin güvenilir bir temeli olması beklenen laikliğin çöktüğünü bilirler. Tedirgin şekilde krize bir çözüm için başka yerlere bakıyorlar ancak hala nerede bulacaklarını bilmiyorlar. Bu sadece birkaç sosyoloğun endişesi değil. Ulusal dağılma doğrudan sizi, beni ve her birimizi etkiliyor.
En kritik dönemi esnasında kadim Roma, kurtuluşu için Hıristiyanlığı benimsedi ve bunun neticesinde Kilise Avrupa’da bin yıldan fazla süre egemen oldu. Bu, çökmekten olan Roma’nın en kötü sosyal ve ahlaki kötülüklerinin birçoğunu sonlandırdı ve halkın ahlaki ve ruhsal standartlarını fazlasıyla yükseltti. Maalesef tarihinin biçimlendirici döneminde Kilise, paganizm ve laiklik ile uzlaştı, Rönesans, doğal bilimlerin canlanması ve Fransız Devrimi’nin radikal laikliğinin etkisine dayanamayan fazla gösterişli ruhbanlığı ve anlaşılmaz teolojiyi benimsedi. Avrupa ve Amerika’daki Hıristiyanlar inançlarını terk edip kiliselerini toptan boş bırakırken, misyonerler Asya ve Afrika’da batı emperyalizm ve sömürgeciliğin öncü kolu olmayı sürdürdü.
Hıristiyanlığın ardından Yahudiler Amerika’daki ikinci büyük dini grubu teşkil ediyorlar. Medyanın üzerinde önemli kontrolün yanında siyasi ve ekonomik olarak baskınlar. Ancak Yahudilik her zaman dar görüşlü ve kabileseldir, nadiren din değiştirenleri kabul ederler. Hiç bir zaman evrensel bir inanç değildi ve asla da olmadı. İsrail devletinin kurulmasıyla sonuçlanan Siyonist hareket, Yahudi ulusalcılığı ve kabileciliğinin laik ifadesiydi. İşgal altındaki Filistin’deki İsraillilerce işlenen tüyler ürpertici katliamlar, Lübnan ve bitişik bölgelerdeki nedensiz saldırganlık, onları tüm insani ve siyasi haklardan mahrum bırakarak Filistin Araplarına karşı teşebbüs edilen soykırım, aynı dar sınırlı bakış açısının neticesidir. En Ortodoks hahamların dahi İsrail’in yanlış yapabileceğine inanmayı reddetmesinin ve hiç eleştirisiz yaptığı her şeyi desteklemesinin nedeni de budur. Bu parlayan ahlaki ve ruhsal kusurlar, Yahudiliği geleceğin inancı olarak diskalifiye etmektedir.
Bugün Amerika’da Müslümanlar üçüncü ve en hızlı inancı oluşturuyor. Artık İslam, Asya ve Afrika’nın çölleri ile ormanlarına sıkışmış bir halde değil. Artık İslam, Amerikan sahnesine de yabancı değil. Bugün Amerika’da 3 milyondan fazla Müslüman var ve sayıları hızla artıyor. Tüm Müslüman ülkelerden gelen binlerce öğrenci Amerikan üniversitelerinde eğitim görüyor ve iyi eğitimli, iyi terbiyeli Müslümanlar tüm iş kollarında yoğun olarak çalışıyor. Son 20 sene içerisinde yüzlerce doğma büyüme din değiştirmiş Amerikalı, onların saflarına katıldı. İlk başlarda İslam’da asalet, onur, öz-saygı ve ırksal kardeşliği bulan Malcolm X gibi tüm din değiştirenler siyahtı fakat son yıllarda Avrupa menşeili sürekli daha fazla beyaz, şeklen kaotik olan hayatlarının tüm işlerinde rehberlik arayışıyla İslam’ı benimsedi ve bunun için birçok fedakarlık yaptı, birçok zorluğa katlandı. Çok azı benim gibi sevgi dolu bir aileye sahip olacak şekilde şanslıydı. Birçokları Müslüman-olmayan aile ve akrabalarıyla ciddi sürtüşmeler yaşadı. Bugün kiliseler ve sinagoglar neredeyse terkedilmişken, yeni inşa edilmiş camiler ve İslami merkezler her önemli Amerikan kasabası ve şehrinde tomurcuklanıyor ve sürekli artan sayıda insanı kendine çekiyor. Amerika’daki yeni Müslümanların çoğu genç, zeki ve iyi eğitimli. Bu kadar çok genç Amerikalıyı İslam’a çeken nedir?
Genç ve yaşlı Amerikalılar bugün umarsızca kılavuzluk arayışındadır. Amerikalı olarak sahip oldukları kişisel özgürlük ve fırsatların, güvenilir bir rehberlik, yön ve amaç olmadan anlamsız ve kendi-kendine-zarar verici olduğunu yaşadıkları acı deneyimden bilmektedirler. Laikliğin ve materyalizmin, bireysel ya da kolektif olarak Amerikalılara yapıcı ya da pozitif ahlaki değerler sağlama gücü yoktur. Hıristiyanlık ve Yahudiliğin ardından onları yüz üstü bırakan budur. Her gün daha fazla insan Amerika’da İslam’a dönmektedir. İslam’da yeni Müslümanlar olarak, makul, sağlıklı, temiz ve dürüst bir hayat bulmaktadırlar. Ve Müslümanlar için ölümde her şey sona ermez. Saadet, huzur ve mükemmel mutluluğun sonsuzluğunu (Ahirette) umarlar.
Kur’an-ı Kerim’de, Peygamber Hz. Muhammed’in sözleri ve yaşantısında bulunan bu Rehberlik, yüzyıllar önce Doğu’nun uzak bir köşesindeki yabancı ırklar için değildir. Bugün Batı’da karşı karşıya olduğumuz tüm ekonomik, sosyal, ahlaki ve siyasi sorunlara burada çözümler vardır. Dahası İslam, soğuk, uzak ve gayrişahsi değildir. Müslümanlar, sadece evreni yaratan, idame eden ve yöneten değil her birimizin kaderini tek tek ilgilenen ve hepimizi seven kişisel bir Allah’a iman eder. Kur’an-ı Kerim, bizlere Allah’ın hepimize şahdamarından daha yakın olduğunu söyler.
Kur’an-ı Kerim, ilahi bir vahiy olduğu için, değişmez ve asla değiştirilemeyecektir. Mükemmel olduğu için geliştirilemez, gözden geçirilemez ya da yeniden düzenlenemez. Hz. Muhammed, son Peygamber’dir ve onun rehberliğinin üzerine asla kimse geçemez. Kur’an ve Sünnet, Doğu’nun yanında Batı’daki her ülkenin her halkına hitap eder. Tüm zamanlara ve tüm yerlere dair olduğu için asla zamanı geçmez ve çağdışı olmaz.
Her ikinizin de yaşı ilerledi ve çok az bir zaman kaldı. Yine de şimdi için çok geç değil. Eğer kararınız olumlu olursa Pakistan’da sevdiklerinizle olan bağlarınız sadece kan değil aynı zamanda inanç da olacak. Onları sadece bu dünyada sevmezsiniz ve hep beraber ebediyen bizimle olursunuz.
Eğer kararınız olumsuzsa, korkarım ki mutlu, rahat ve hoşnut hayatınız kısa süre içinde sona erecek. Kaçınılmaz olan meydana geldiğinde, pişmanlıklar ve keşkeler için çok geç olacak. Sığınağın ve kaçışın olmadığı ceza korkunç olacak.
Bu kaderden kurtulabileceğinizi ümit eden ve sizleri seven kızınızdır. Ancak karar tamamen size kalmıştır. Kabul etmek ya da reddetmek tamamıyla sizin özgürlüğünüzdür. Geleceğiniz, şu an yapacağınız seçime bağlıdır.
Tüm sevgilerimle ve dileklerimle,
Sadık kızınız
Meryem Cemile
Çeviri: Oğuz Eser / Timeturk