Merkez Bankası ve özerklik

Abdurrahman Dilipak

Bana göre, Merkez Bankası’nın tam değil, kısmî özerkliğe sahip olması gerek..

Tamam, geçmişte çok kötü örnekler yaşadık.. Hükümetler vergi üstüne vergi aldılar, yetmedi, karşılıksız para bastılar. Sonunda bu paralar belli kesimin cebine aktı.

Bu yanlıştı. Ama bugünkü durum da bana kalırsa ideal bir durum değil..

Tamam, kendi içinde idari bir özerkliğe sahip olmalı. Ama mesela para politikasında Hükümetin % 10’a kadar yıllık bir tasarruf imkanı da olmalı.

“Altın oran” teorisine göre bu oran % 7. Mesela hükümet emisyonun % 7’si kadar para basabilmeli..

Bastığı bu parayı ne yapacak? Emekliye, öğrenciye, işsize, muhtaca verin. Yatırıma değil.. Yatırım, talebin arkasından kendisi gelir. Talebi canlandırın, arz uyanır.. Arzı artırır, talebi bastırırsanız, iç pazar kısılırken, dış pazarda da kaybedersiniz..

Ekonomide aslolan dengedir.

İçeride üretilen malların tüketimine dönük olmalı bu destek genel anlamda..

Mesela bir teklif: Öğrenciler ayda bir kitap alsınlar. Aylık bir dergiye abone olsunlar.. Haftada bir yerli bir film, ayda bir yabancı filme gitsinler, ayda bir tiyatroya gitsinler.. Katıldığı bu etkinlikle ilgili bir gözlem raporu hazırlasınlar, bu çalışmaya katılanlar, fiş ve faturalarını getirsin, devlet bunların parasını ödesin..

Emekliler için de uygulanabilir bu.. Öğretim üyeleri de bilimsel yayınları edinsinler mesela.. Ya da özel eğitim programlarına katılsınlar..

İşsizlere, annelere, çocuklara dönük destek programları da yapılabilir.

Bunun sonucu ne olur biliyor musunuz? Ciddi anlamda bir sosyal rahatlama olur. Devletin bir kaybı olmaz burada. Devlet basıp dağıttığı parayı, bir yıl içinde fazlası ile geri alır.. % 18 KDV, % 20 kurumlar vergisi, dört-beş devirde bu para devlete geri döner.. Ama bu, üretimi, istihdamı, yatırımı artırır.. Kültür ve sanat hayatı canlanır..

Keynes’e göre piyasa % 7-7,5’u emer. Piyasa canlanır.. Kalkınan ekonomilerde % 7,5’lik bir hareket marjı her zaman gereklidir..

% 7’nin, mesela % 2’si kültür ve sanat faaliyetlerine, % 2’si ARGE; araştırma, buluşa, yeni fikirlere ayrılmalı. % 1,5 işsizlere, % 1,5 emekli ve anne-çocuk ve engelli desteğine ayrılmalı.. % 0.5 de mültecilere.. Mesela SGK üzerindeki borç yükünü azaltmak ve işsizlikle mücadele konusunda bir rahatlama sağlamak için, erken emeklilere destek primi de bu fondan ödenebilir..

Ben böyle diyorum demesine de, dikkat ettiniz mi, “al-ver ekonomiye can ver” kampanyasında çiklete kadar her şey konuşuldu ama, kitaptan hiç söz edilmedi. Ne de olsa, kitap hâlâ suç aleti. Fikir hâlâ suç, fikir adamı hâlâ potansiyel suçlu!

Aslında ekonomi ve mali politikalarla ilgili olarak ayda bir Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan ve ilgili bakanlar, özerk kurulların temsilcileri bir araya getirilebilir.. Bunlar arasında uyum ve işbirliği olmadan ekonomiyi yönetmek o kadar kolay olmasa gerek.. Özerk kurulların sayısı giderek artarken, iktidarın ekonomi ve maliye, para politikaları, bütçe, ödemeler dengesi, borç yönetimi, teşvikler, döviz ve borsa hareketleri, global krizler hep farklı kurullar tarafından izleniyor ve tedbirler üretiliyor. Sonuçta ekonomi üzerinde denetim giderek zorlaşıyor.. Oysa bunun siyasi sonuçlarından sorumlu olan iktidarın kendisi.. Burada kesin olarak bir uyum, anlayış birliği gerekiyor. Bunu da iktidarın sağlaması gerekir..

Tamam, bütün yetkiler başbakanda toplanınca da sorun yaşanıyor. Demirel, Yılmaz, Çiller dönemlerinde nelerin yaşandığını biliyoruz.. Ama öbür türlü de sorunlar yaşanabiliyor. O zaman bir ara çözüm, orta bir yol bulma zorunluluğu var..

Katı merkeziyetçilikten, özerk kurumlar eliyle radikal bir ademi merkeziyetçilik, zaman zaman koordinasyon, oryantasyon sorununa da yol açacaktır.. Bu açıdan sınırlı ve sorumlu bir özerklik ve hükümetle uyumu sağlayacak bir koordinasyon merkezi, en azından geçiş döneminde yaşanacak muhtemel sorunları çözmek açısından düşünülebilmelidir.. Böyle bir merkez, ekonomi ile ilgili kararlarda uyum yanında sistemin otokontrolünü de sağlayacaktır..

Katı bir özerklik politikası, bir risk durumunda, parlamento desteğine sahip iktidarın, bir anda radikal bir kararla bu yoldan ani bir geri dönüş yapması mümkün. Bu da doğru ve sağlıklı bir yol değil. O zaman şimdi bir ara çözüm yolu bulmamız gerekiyor.

Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder. Aşırı yetkiler de öyle. Radikal çözümler, genellikle bekleyen faydayı sağlamadığı gibi, bazan işlerin daha da içinden çıkılamaz hal almasına sebeb olabilir..

“Makroekonomi ; ekonomi biliminin toplam tüketim, toplam üretim, toplam tasarruf, toplam yatırım, toplam gelir (milli gelir) ve istihdam gibi toplam büyüklüklerini inceleyen ve bunlarla ilgili çözümleme ve çıkarımlar yapan alt dalı. Mikroekonomiden farklı olarak ekonomiyi bir bütün olarak ele alarak makro denge çözümlemeleri üzerinde çalışır. İşsizlik, enflasyon, toplam üretim ve tüketim, gelir dağılımı makroekonominin ana konuları olarak sayılabilir.”

Bana göre, ekonomide manipülatörler olmasa kendi dengesini kurma kabiliyetine sahiptir. Ama bugün manipülasyonlar kaçınılmaz gözüküyor. Piyasa steril bir alan değildir.. Petrolün varilinin aniden nasıl 150 dolara çıktığını gördük. Ya da, doların 1.3 lira seviyesinden nasıl 1.7 seviyesine tırmandığını da.. Borsada yaşanan manipülasyonları, borsa krizlerini de gördük. Böylesine dalgalı ve riskli bir alanda karar alırken, bana göre su yüzeyinde salınan, birbirine geçmiş olimpik helezonlar gibi, iç içe, birlikte, ama yine de bağımsız olabiliriz..

Birtakım kurulların oluşturulması ihtiyaçtan değil, Türkiye’nin makro siyasi dengeleri ile ilgili bir planın gereği olarak gündeme geldi. Bu sonucu doğurmaya yönelik manipülasyonlar gerçekleştirildi..

Şimdi Türkiye yeniden yapılandırılırken, Anayasa reformu konuşulurken, nasıl Anayasa Mahkemesi’ni de konuşuyorsak, bu özerk kuruluşların da yeniden ele alınmasında yarar vardır diye düşünüyorum..

Sonuçta hükümet ya da bu kurulların başarısı eğer Türkiye’nin başarısı demek oluyorsa, hangi kurumu, kim, niçin zayıflatsın ki. Ama unutmamak gerekir ki, taş yerinde ağırdır.. Kurum milliyetçiliğini de bir kenara bırakmalıyız. Yönetişimden söz ediyorsak, bu süreçte STK’lar da olacak, üniversiteler de, media da, özerk kurullar da olacak, Parlamento da, yargı da, hükümet de..

Bu işlere en az dahli olması gereken kurum TSK olsa gerektir..

Selam ve dua ile..

VAKİT