Sabaha karşı rüyamda çok sıkı 1 Denizaltları Araştırma Timi'yle birlikteyim.
Hayır! ben dalış yapmıyorum. Onlar yapıyorlar. Ama ben de dalmışcasına görüyorum onlarla birlikte derinleri.
Araştırdığımız derinler, çok derinler. Çok tehlikeli sular. Böyle balon suratlı tehlikeli balıklar filan tekmili birden.
Ama ulaşamayacağımız Çok Karanlık Sular'ı işaret ederek Tim'den biri "Buraya denizlerin Ergenekon'u diyebiliriz" diyor.
Vallahi de billahi de bu rüyayı gördüm, sabahsabah daha uyanamazken.
Üstelik gece geç vakit dönüş uçağında yanımda oturan Mario Levi'ye "Son zamanlarda politikayla ilgilenmiyo içim. Böyle bir dilime girdim: Bana Ne dilimine" demişken
Daha ilerki saatlerde de (evet! geç kalktım bu sabah) hani uykuyla uyanıklık arasında Süper Dâhiyane Fikirler üşüşür kafanıza. 'Vay be fikre bak!' olursunuz da-
Esasında: yarı iççç güdüsel, bilinçler karışmış altla üst yani, hiç de öyle ahımşahım bi şeyler değildir- Ama o yarı uyanık halinizle size acayip mühim gelir.
Bi nevi şöyle sayıklıyordu zihnim: "Bi üçgen düşün: bir ayağında Şemdinli, diğerinde Ergenekon üçgenin. Tepe noktasında bi 367 Kararı var, bi de şimdi bu Başsavcılık Makamımız'ın (flaşflaş) kapatma davası. Var ikiz tepelerinde üçgenin."
Mesleki Deformasyonun hakiki delili olan rüyalarımı Türk Siyasetçiliğinin işgal edişine mi yanayım, 'son zamanlarda ilgim kesildi' böbürlenmelerimin boşşluğuna mı yanayım, neye yanayım neye yanayım?
Evet, ben de yurtdışında öğrendim son Kutlandırıcı Gelişmeleri. Münih'ten Leipzig aktarmama binmek üzereyken.
ir Köşeci de 'Amsterdam'daydım öğrendiğimde' diye başlamış yazısına.
Ki, Okur olarak köşeciler böyle yurtdışı yurtdışı/şahsi şahsi/coğrafya coğrafya başlarlarsa yazılarına SİNİR basıyor beni.
'Madem ki köşecisin/Memleketi beklemelisin' ruhuna giriyorum.
Leipzig Kitap Fuarına edebiyatçı/yatçı giderken böyle bir soğuk duş ilk başta savuşturuluyor, sonra döner dönmez taksiciyle ateşli ve hemfikir bir konuşmayla ruhunun üstüne başına boca ediliyor. (Rüyana değin.)
Vural Savaş/Sabih Kanadoğlu Bürokratik Ruhani Liderlerimiz'in işaret ettiği yolda büyük bir gayretkeşlikle ilerlemiş olan Yargıtay Başsavcımız, çok çok güzel 1 metin hazırlamış işte.
Metni, çeşitli köşe yazarlarımızın muhteşem makalelerinden de etkilenmiştir eminim, 'Ey Ölümsüz Ruh: Geldinse Binlerce Yasak İste!' başlığıyla piyasaya da verilebilir.
Verildi de zaten.
Abdurrahman Yalçınkaya'yı (ki, 'Abdurrahman' yazısıyla bu isme 1 nevi 'oversaturate' etti Gökhan H. Özgün bizleri) Sayın Emekli Cumhurbaşkanımız Sezer 'ikinci sıradan' bulup da atamış mış meğer.
Vakti zamanında "Aa, birinci sıradaki savcı beyi değil de, ikinci sıradakini tercih etmiş Sn. Sezer" diye geçiştirebileceğimiz bu ayrıntı, Memleket Kaderimiz'in Gordon Düğümü'ne dönüşebiliyor bir anda.
Fiyong mu, demeliyim? Fiyong mu, düğüm mü göreceğiz önümüzdeki Bu Memleket Mütemadiyen Her Şeye Gebe günlerde.
Onun için de siyasi köşebentlere, genel ağbilere filan Yurtdışına Çıkış Yasağı konulsun: Adımlarını atmaya kalmıyorlar ki, memlekette her şey ayaklarının altından çekili çekiliveriyor.
Belki onların istedikleri yerlere çekiliyordur ayaklarının altlarından memleket halıları.
Belki Sn. Baykal'ın Propaganda Timi'nin uykuları kaçmıştır Sayın Başsavcımız'ın iddianamesindeki kıldan kırk çıkaran dili kıskanmaktan. Tüm o suçlamalara (bir kez daha) öykünmekten.
Tembel Öğrenci AK Parti de bilmem şimdi "Ben bu Limited Kafa Eseri Anayasa'yı niye adam gibi değiştirmedim; oraya bi teğel şuraya ufak bir makasla yetindim? Ruhuna dokunmadım! Dokunmaya cesaret ve cüret edemedim. Statükonun Efendileri'nin tavuklarına, pardon, kanunlarına 'Kışşşt' diyemedim" diye dövünüyor mudur bilemiyoruz tabii.
Hem onlar hiç de bi kere Tembel Öğrenciler değiller. Milliyetçi, Mukadderatçı, Mukaddesatçı eylemlerinde/söylemlerinde çok çalışkandılar, çoook. Dur durmak durak- bilmediler.
İş: 301 gibi, mantık (s)açması 318 gibi maddelere gelince, YÖK'ten kurtulmaya gelince, Parti Kapatma Maddeleri'ni değiştirmeye gelince; yani dişe dokunur/demokratik açılımları temin edici/yurdumuza hak ve özgürlükler konusunda sınıf atlatıcı gelişmeleri getirmeye gelince tutuktular, mütereddittiler, tembeldiler, lakayttılar. Ve hatta bi nevi felçliydiler.
Yoksa diyelim 'maddi' sınıf atlamalarda, cümleten, sınır ve sinir tanımadılar.
En son "Türbandan 301'e sıra gelmedi" demişlerdi. Ondan önce milliyetçilikten gelememişti.
Aldırışsızlıktan gelememişti. 'Bizim çocuklar', 'sizin çocuklar' ayrımından gelememişti.
Demokrasi yani bir paket. Sırası yok.
Önceliklerini popülist numaralara dayayıp temel içgüdünü Hükümet Başında Kalma'ya adarsan, 'Askeri darbe bittiyse, bizler de kanun kılıklı Sivil Bürokratik Darbe gerçekleştiririz aslanım'a tossslarsın.
AK Parti'nin yine yanında yer almak zarureti, hiçbir zaman bu kadar can sıkıcı olmamıştı.
Bu kadarını söyleyeyim; hoş zaten pek çok şey ve pek çok karışık söyledim.
En az bu memleket kadar: karışık.
Koordinasyonu böylece sağlarız belki diye- Belki de "Denizlerin Ergenekon'u" rüyası yüzünden.Dir.
Rüyalarımıza ve yargı derebeylerimize hâkim olamıyoruz netice itibariyle.
Radikal Gazetesi