Fatih Pala yazdı:
Kerim ve kerim olduğu kadar da hayat ve hidayet rehberi olan kitabımız Kur’an üzerine eğer bir çalışma yapılıyorsa ya da yapılmışsa; orada vahye muhataplık, vahyi önemseme, vahiyle işlerine, sorunlarına çözüm bulma ve onu bütün bir hayata müdahil kılma düşüncesi var demektir. Hayatın ve insanlığın tamamına hitap eden Kur’an-ı Kerim, araştırmalara konu olmasıyla da bambaşka bir kitaptır.
Hikmet Koçyiğit’in Pınar Yayınları arasından Kasım 2013 tarihinde çıkan yeni eseri, “Mekkî Ayetlerde Sosyolojik Unsurlar” ismini taşıyor. Derin bir araştırmanın ürünü olduğu okunmadan anlaşılmayacak olan bu kitap çalışmasında, Lütfullah Cebeci Hoca’nın takdim yazısı karşılıyor bizleri. Kitap, tefsir ve sosyoloji arasında bir köprü kuruyor ve bu konuda daha ileri aşamada araştırma yapacaklara Kur’an temelli malzemeler için ışık tutuyor; bu anlamda orijinal olma özelliği var denilebilir.
Eserde ilkin, bu çalışmanın oluşturulmaktaki gayesi ve çalışmada izlenilen yöntem hakkında bilgi vermeyi gerekli görmüş yazarımız. Esere, “Mekkî (Mekke’de inen) sureler” değil de “Mekkî ayetler” ifadesini kabul görmesinin nedeninin; “Medenî (Medine’de inen) sureler”de Mekkî ayetlerin, Mekkî sureler de ise Medenî ayetlerin bulunabilmesinden dolayı olduğunu söylüyor. Ve özellikle Mekkî ayetleri ele almasını iki sebebe bağlıyor. Birincisi, konunun sınırlarını fazla genişletmek istememesi; ikincisi de, insanların çoğunun zannettiğinin aksine, Mekkî ayetlerin de Medenî ayetler kadar sosyolojik unsurlar taşıdığını göstermek istemesidir. Hatta Mekkî ayetlerde geçen peygamber kıssaları, yazar için, seçtiği konu hakkında önemli veriler sağlamış ve bir takım sosyolojik ilkeler çıkarmasına da vesile olmuştur.
Konuları günümüzle ilişkilendirmeyi de unutmamış
Bu eserini oluşturmak için, Kur’an-ı Kerim’i birkaç kez baştan sona sosyolojik bakış açısını zihninde tutarak okuyan yazar, Kur’an’ın bütünlüğünü bozmamak için Medenî ayetleri de es geçmemiş. Klasik ve çağdaş tefsir kaynaklarından cömertçe faydalanmış. Alıntıladığı müfessir yorumlarını direkt vermektense, dinamik bir cümle yapısıyla sunarak daha akıcı okunmasını sağlamış. Konuları günümüzle ilişkilendirmeyi de unutmamış. Tefsir ve sosyoloji bilgilerinin yanında başta hadis-i şerifler olmak üzere tarih, dinler tarihi, İslam tarihi, antropoloji, coğrafya, ahlak, siyaset ve ekonomi gibi farklı farklı bilimlerden de azami derecede yararlanmaya gayret sarf etmiş. Bütün bunları, kitabın sayfaları arasında dikkatli okumamızı sürdürürken anlamamız güç olmuyor.
Kitap içerisinde dikkatimizi çeken ve paylaşmanın yarar sağlayacağını düşündüğümüz bazı noktalara işaret etmek istiyoruz.
Yazarımız, Kur’an’ın tarih anlayışına en yakın ilim dalı olarak sosyolojiyi görüyor. Çünkü yazar, sosyolojinin çabasının daha çok, toplumsal olay ve olguları açıklamak, sonra da zaman ve mekân etkenlerini soyutlayarak ortak ilke ve kurallara, genel tip, kavram ve yasalara ulaşmakta olduğunun fikrini savunmaktadır.
Lütfullah Cebeci Hoca’nın terminolojiye ‘Kur’an Sosyolojisi’ kavramını ilk kez sokan kişi olduğunun bilgisini veriyor bizlere yazar. Bu kavramı, aynı konu üzerine ele aldığı bir akademik makalesinde kullandığını ve orada, Kur’an’dan yola çıkarak “Kur’an Sosyolojisi” üzerine düşünceler serdettiğini belirtiyor. Bazılarının ise, sosyal ya da pratik hayattan hareket ederek Kur’an’a gitme şeklinde bir yöntemi izlemişken, Cebeci Hoca’nın bu tavrını takdir ettiğini anlıyoruz yazarımızın. Başka anladığımız bir nokta da, “İslamî” bir sosyolojiden dem vuranların temel kaynak olarak öncelikle Kur’an-ı Kerim’i esas almaları gerekir. Kur’an sosyolojisi yapılmadan İslamî sosyolojiye yeltenmek, içinde eksiklikleri ve yanlışlıkları barındıracaktır.
Bazı âlimlerimizin Mekkî surelerin ve ayetlerin tespitinde gözettikleri kriterlerin başlıcalarının bir kısmını bize şöyle sıralıyor Koçyiğit: Ayet ve sureler kısa, ifadeler veciz, tabirler hararetli ve vurgulu; Allah’a ve Ahiret Günü’ne imana davet ederler, cennet ve cehennem tasvirleri fazla olur; iyi ahlaka sarılmaya ve istikamete teşvik ederler; müşriklerle mücadele eder ve şirki çürütürler… Yazarımız bu muhtevadaki ayetlerin içinden süzerek ve adeta çiçek çiçek dolaşarak balını oluşturan bir arı gibi çalışarak tezini sağlam bir dayanağa oturtuyor.
Şeytan, insanın negatif güçlerini kamçılayan harici bir faktör ve dahi aktördür
Kitapta, tefekkür yurduna doğru bizi adımlandıran bir bölüm var ki, oranın üzerinde durmazsak sözlerimizin eksik kalacağını düşünüyoruz. Müfessirlerimizin bazılarına göre, Allahu Teâlâ insanların bir kısmını diğerlerine kuvvet ve zayıflık, ilim ve cehalet, şöhret ve unutulmuşluk, zenginlik ve fakirlik noktasında üstün kılmıştır. Eğer bu konularda birbirlerine eşit olsalardı, birbirleriyle yardımlaşamazlar, bir kısmı diğerlerini istihdam imkânı bulamazdı. Çünkü insanlar, birbirlerinin geçimine vesile olmaktadırlar. Aksi takdirde dünyanın düzeni bozulurdu. İşte bu Sünnetullah’tır, yani Rabbimizin insanlar üzerine yazdığı kaidesi, kanunu, sünnetidir.
Son bir noktanın daha altını çizerek cümlelerimizi bağlamaya çalışalım. Yazar Hikmet Koçyiğit, çağdaş sosyolojide yer almayan “şeytan” ve “nefis” konularını kitabına taşımış. Ve bunun, Kur’an merkezli bir sosyolojik çalışmada kesinlikle göz ardı edilmeyecek bir durum olacağını kaydetmiş. Şeytan ki, saptırıcı bir güç, insanın negatif güçlerini kamçılayan harici bir faktör ve dahi aktördür. O, vesvese yoluyla kötü telkinler yapar, iğrenç iğrenç eğilimler, alçak alçak hisler uyandırır… Müslümanca bir sosyoloji gerçekleştirmek isteyen araştırmacıların, seküler tasavvurların zıddına, dinî ve dünyevî açıdan toplumsal dengenin oluşturulması için ilahî prensiplerin vasfettiği sosyolojik bilgiyi incelemeye müracaat etmeleri gerektiğinin hatırlatmasında bulunuyor yazarımız ayrıca.
Vahiy esas alınarak çerçevesi çizilmeye çalışılan bu sosyolojik çalışmadan, çokça faydalandığımızı belirtmezsek haksızlık etmiş oluruz. Genç bir akademisyenin düşünce dünyasından ilmek ilmek örerek kitaplaştırdığı bu doktora tezi, meraklıları için sadra şifa niteliğindedir. Biz okuduk şifa bulduk; darısı kimin başınadır bilinmez.
(Dünya Bizim)