Mehmet Alptekin üniversite öğrencileriyle biraraya geldi

İnönü Üniversitesi Bilgi ve Erdem Topluluğu bu hafta Mehmet Alptekin'i konuk etti.

Sunuculuğunu Bilgi ve Erdem Topluluğu üyesi Ali Çiftçi'nin üstlendiği program Ahmet İbrahim'in Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Kur’an’ı Kerim tilavetinden sonra açılış konuşmalarını yapması için Bilgi ve Erdem Topluluğunun Akademik Danışman Hocası Hüseyin Polat devr aldı. "Mehmet Alptekin hocamız sadece ders aldığımız biri değil, hayat yaşamından örnek aldığımız bir kişidir. Bir zamanlar Mehmet Alptekin hocamız ve Ali Taş hocamızdan başka Arapça bilen Malatya’da yoktu. Ali Taş hocamız bir camii de imam olduğu için onu çabuk bulmamız çok zor oluyordu ama Alptekin hocamıza ulaşmak daha kolay oluyordu. Arapça bir metin çevirmek için başvurulan bir kişiydi. Bu yüzden Alptekin hocanın yeri hayatımızda hep ayrıydı."

Sözü daha sonra konferansını yapması için yazar Mehmet Alptekin aldı:

Sünnet kavramı hem Kurani hem de Nebevi bir kavramdır. Sünnet kelimesi Kur’an da dört veya beş yerde geçmektedir. İsra sûresi 77.ayette: “Senden önce gönderdiğimiz Peygamberler hakkında kanun, usul budur. Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.” Bu ayetler genelde Peygamberlerin davetine icabet etmeyen, Peygamberlerin yolundan gitmeyen, Peygamberlere karşı ters düşen insanlar hakkında Allah (cc) bu dört yerde sünneti zikrederek onları tehdit ediyor.

Birçok hadiste de Sünnet kavramı geçmektedir. Onlardan biri de şudur: ”Dinde bana tabii olmayan, benim yolumdan gitmeyen bizden değildir.” diye zikretmiştir.

Sözlerine şu tanımlarla devam etti: Sünnet sözlükte; gidilen yol, adalet, kanun ve usul anlamlarına gelmektedir.

Istılahta ise; Peygamberin dinden takip ettiği yol, açtığı çığır anlamına gelir. Bunlardan din adına sözleri, fiilleri ve takrirleridir. Sünnet branşlara göre bazı anlam farklılıkları doğura bilir.

Hadisçilerin ıslahatında sünnet ise; Resulullah’dan rivayet edilen söz, fiil, takrir, fiziki ve ahlaki yapısıyla ilgili nitelikleri ve suretidir.

Fıkıh usulü alimlerine göre ise; Sünnet Kur’an dışında şerri bir hükme vesile olacak Nebi Resulullah’dan aktarılan söz, fiil ve takrirlerdir. Misal örnek verilirse:

Bir kadın Peygamberimize geliyor ve diyor ki: Benim torunum öldü, bana onun mirasından ne düşüyor? Resulullah o kadına 6/1 hissesini veriyor.

Yani usulcülere göre sünnet bir söz değil bir hükmün delilidir. Usulcülere göre Kur’an nasıl ahkama delil ise sünnette bir ahkam delilidir.

İkinci bir örnek olarak ise mestlerin üstünü mest etme işi aslında Kur’an’ı Kerim’de geçmemektedir. Ama Resulullah bu şekilde tebliğ etmesinden dolayı bu hüküm vardır. Yani Ashab Kur’an’a uydukları gibi Sünnette de uyuyorlardı.

Ashab Kur’an’a uymamanın büyük günah olduğunu bildikleri gibi Sünnete uymayanların içinde aynı günahın olduğunu kabul ediyorlardı. Çünkü Resulullah şöyle buyurmuştur: ”Dinde benim takip ettiğim yoldan çıkanlar, başka bir yola sapanlar ve bana karşı baş kaldıranlar benden değildir” dediği için bütün Müslümanlar Peygamber’in sünnetine uyuyor ve gerekeni yerine getiriyor.

Fıkıh usullerine göre sünnet farz değildir. Yapılması halinde sevap, yapılmaması halinde günah gerektirmez. Mesela kıldığımız nafile namazı, zaman zaman çektiğimiz zikirler bunlar birer sünnettir. Bunları yapmak bize sevap kazandırır.

Fıkıh usulcülerine göre; sünnet şeri bir hükmün delillidir. Fakihcilere göre ise şeri bir delilin hükmüdür.

Bazen sünnet kelimesi bidata karşı kullanılır. Mesela Peygamberimiz üç ay diye bildiğimiz; Recep, Şaban ve Ramazan aylarında oruç tutardı. Recep ayında diğer aylarda nasıl tutarsa öyle tutardı. Şaban ayında ise bir ayın tamamına yakın oruç tutardı. Ama tam bir ay tutmamıştır. Ramazan ayında ise tam bir ay oruç tutardı. Sünnet olan aslında budur ama insanlar ard arda üç ay oruç tutmaya başladılar ve bu sünnete karşıdır. Bu sünnete uymaz ve bidattır.

Şimdi günümüzde öyle bir görüş ortaya çıkmıştır ki insanlar; kim Kur’an’dan ne anlarsa öyle yaşasın demeye başladılar. Kur’an’da namazın kılınışı olmamasına rağmen nasıl anlarsanız öyle kılın denilmeye başladı ve değişik namaz kılma şekilleri ortaya çıktı.

Gençlerimizin de İslami alt yapısı olmayan, Peygamber’in makamını bilmeyen, Peygamberle Kur’an arasındaki irtibatı bilmeyen, Peygamber’in yeryüzünde Allah’ın sözcüsü olduğunu, Kur’an’ın müfessiri olduğunu, Kur’an’ı bize anlatan öğreten ve açıklayan biri olduğunu bilmeyen bir nesil olduğu için her söylenen inanıyorlar. Bu şekilde birçok genç sünneti terk ediyor.

Peygamberimiz şöyle diyor: ”Benim nasıl namaz kıldığımı görürseniz sizde öyle kılın.” Yani bana uyun diyor. İbadetle ilgili olan hükümlerin ifası Allah'ın, Peygamberine vahyi gayrı metluvla bilgi veriyor. Oda o vahiyle ibadetlerini yerine getiriyor. Buhari de ve diğer hadis kitaplarında Peygamberin de nasıl namaz kılacağını bilemediği geçiyor. 5 vakit namaz yoktu. Kimi kavimler sabah namazını, kimi kavimler öğle namazını kimileri diğer vakit namazı kılıyorlardı. Mekke çevresindeki müşrikler salat-ı bilmiyorlardı. Onların salat-ı şu ayetti.

“Onların, Beyt'in yanındaki salatları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse küfrünüzden dolayı azabı tadın.” (Enfal/35)

Namazın ne olduğunu bilmiyorlardı. Namaz farz olunca Cebrail a.s bir defasında peygamberimize imam oluyor ve 5 vakit namazı kıldırıyor ve öğretiyor.

Peygamberimiz "Namazı ayakta tutun" ayeti inince ashab biz namazı nasıl kılalım Ya Resulullah dediler. Peygamber efendimiz de ben nasıl kılıyorsam siz de o şekilde kılın diye buyurdu. Bu sadece namaz için değil zekât, oruç, hac da öyle diğer ahkamla ilgili ibadetlerde öyle. Kur-an sadece isim veriyor ve peygambere adres gösteriyor.

Nisa Suresinin 115. ayetinde “Kendisine doğru yol belli olduktan sonra, her kim Resul'e karşı gelir, Mü'minlerin yolundan başkasına yönelirse, onu saptığı yolda bırakırız. Onu Cehennem'e atarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir.”

Allah Teala Peygamberini önce vahyi gayri metluv ile bilgilendiriyor o da Kur-an'ın bu emirlerini Allah'ın muradına uygun bir şekilde tatbik ediyor. Bu uygulaması beşeri bir uygulama değildir. Canı istediği yahut

kafası nasil estiyse onu uygulamamıştır ya da anlatmamıştır. Onu Allah'tan gelen bir ilhamla veya Allah'tan gelen Kur-an dışında olan bir vahiyle bunları öğrenmiş ve ümmetine anlatmıştır, tebliğ etmiştir. Peygamber hiçbir zaman Allah adına kafasından bir şey söylemiş değildir. Nitekim Hakka Suresi 44 ve 45. Ayette şöyle geçmektedir. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.

Sünnet Kur-an'ın röntgeni ve emarıdır. Nasıl ki bir hastalık bunlar olmadan bu hastalık anlaşılmıyorsa sünnette olmadan Kur-an'ın özelliklede ahlakm kısmı anlaşılamaz. Oryantalistler Kur-an'ı inkar etmekle işe başlasalardı o zaman insanlar ben Kur-an'ı nasıl inkar edeyim, karşı çıkayım kimse onları dizlemezdi. Kur-andan başka vahiy yoktur diyorlar. Bu çok yalan bir sözdür. Denize atılsa denizi kirletir bu söz. Sadece vahiy Kur-andır diyorlar.

Vahyi gayri metluv diye bir şey yoktur diyorlar. Halbuki Kur-an onları yalanlıyor. Vahyin türleri Şura Suresi 51. Ayette şöyle geçmektedir.

“Allah'ın, bir beşer ile konuşması söz konusu değildir. Ancak, vahiy ile veya bir perde arkasından veya bir resul göndererek, izni ile dilediğini vahyetmesi dışında. Kuşkusuz O, Çok Yüce'dir, En İyi Hüküm Veren'dir.”

Daha sonra Mehmet Alptekin Sünnet ve Vahiy ilişkisine değindi.

Vahiy hızlı ve gizli bir şekilde birinin diğerine bilgi iletmesidir. Arap dilinde vahiy işaret, ilham, mesaj manasına gelmektedir. Kur-andan başka bir vahiy yoktur, Kur-andan başka Allah Peygamber a.s Allah'tan bilgi almıyor. Halbuki Tahrim Suresi 3. Ayette Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi."

Mehmet Alptekin konuşmasına Karadavi'nin: "Fıkha kaynaklık eden ahkamın büyük çoğunluğu sünnete dayanır." vurgularıyla devam etti. Gerek Kur-an dışında sünnetin delâlet ettiği hükümler olsun gerekse Kur- an'ın delalet ettiği hükümlerin açılımı ayrıntılı bilgisi hususunda olsun fıkıh ilminde sünnetin teşri ahkâm miktarı %70 teşkil ettiği söylense mübalağa edilmiş olmaz. Günümüze gelen Müslümanlar hem Kur-ana itaat ediyor, Kur-ana inanıyor, Kur-an'ın beyanlarını kabul ediyor hem de sünneti Kur-ana uymanın farz olduğu gibi sünnete uymanın da farz olduğunu müslümanlar bu şekilde anlıyor diyerek sözlerine son verdi.

İlahiyat Fakültesi Dekanı Mehmet Kubat'ın hediye takdimiyle program sona erdi.

Haber: Gülcan Canpolat / Rabia Ateş

Fotoğraf: Zeynep Sağlam

Etkinlik-Eylem Haberleri

Muşlu Müslümanlardan Gazze'ye destek eylemi
Aziz Mahmûd Hüdayi Vakfı Gazze’ye yardımlarını sürdürüyor
15 Temmuz Şehitler Köprüsüne Filistin bayrağı asıldı
Özgür-Der Gazze’de temiz su dağıtımını sürdürüyor
Özgür-Der Gazze’de temiz su dağıtmayı sürdürüyor