Mehmet Ali Öztürk’ün avukatları: Kumpası ABD ile BAE beraber kurdu

BAE’de 2018 yılında tutuklanan iş adamı Mehmet Ali Öztürk’ün Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) keyfi olarak tutulduğunu belirten ailesi ve avukatları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ek şikayet dilekçesi verdi.

Mehmet Ali Öztürk'e karşı insanlık suçu işlendiğini belirten ailesi ve avukatları, Birleşmiş Milletler (BM) Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu'na başvurmuş, 11 Aralık 2020'de de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştu.

Savcılığa ek şikayet dilekçesi veren avukatlar, Mehmet Ali Öztürk'ün Birleşik Arap Emirlikleri'nde keyfi olarak tutulması ve sorgulanması sürecinde ABD'li bazı resmi görevlilerin bu suçlara ortak olduğunu öne sürdü. Avukatlar, ABD İstanbul Konsolosluğunun, Mehmet Ali Öztürk hakkında istihbarat toplayıp BAE'ye bilgi verdiğini belirtti.

Mehmet Ali Öztürk ile birlikte Dubai'de gözaltına alınan ancak ertesi gün Türkiye'ye gönderilen eşi Emine Öztürk, oğlu Abdullah ve avukatları Mete Gençer, Gülden Sönmez ile birlikte İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.

İddialarına ilişkin delilleri ve bilgileri İstanbul Başsavcılığına sunduklarını belirten avukatlar, ABD İstanbul Konsolosluğu görevlileri hakkında işlem yapılması için savcılıktan talepte bulunduklarını açıkladı.

Yapılan açıklamada, Birleşik Arap Emirlikleri'nde keyfi olarak tutulan Mehmet Ali Öztürk'ün durumunun gün geçtikçe ağırlaştığı da bildirildi.

Aile ve avukatların verdiği bilgilere göre; Türk iş adamı Mehmet Ali Öztürk, eşi Emine Öztürk ile birlikte sahibi oldukları gıda ve bakliyat şirketleri için gittikleri Gulfood gıda fuarı ziyaretleri sırasında Dubai'de otellerine yapılan bir operasyonla 20 Şubat 2018'de gözaltına alındı. Emine Öztürk, ertesi gün Türkiye'ye gönderilirken, Mehmet Ali Öztürk'ten 3,5 ay haber alınamadı.

Öztürk'ün uğradığı işkencelerin ardından kurgu bir dosyayla teröre destek verdiği suçlamasıyla müebbet hapse mahkum edildiği belirtiliyor. Öztürk'ün bir yıl hücrede kaldıktan sonra cezaevine geçirildiği, burada da kötü muamele görmeye devam ettiği vurgulanıyor. Öztürk'ün kaldığı El Whatba Cezaevinin çok ağır ve kötü koşulları olan bir cezaevi olduğu, buradaki koşulların gayri insani olması sebebiyle birçok şikayete de konu olduğu anlatılıyor. Birleşik Arap Emirlikleri'nde çok sayıda yabancının Öztürk gibi tutularak bilinmeyen yerlere götürüldüğü, işkence altında sorgulandığı ve dış dünya ile irtibatlarının kesildiğine dair BM'ye başvurular yapıldığı belirtiliyor.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ek şikayet dilekçesinin tam metni:

"Mehmet Ali Öztürk, Dubai’de keyfi olarak tutulup götürüldüğünde işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır. Mehmet Ali Öztürk, daha sonra imkân bulduğu telefon görüşmelerinde eşine ve arkadaşına, “tutulduktan hemen sonra işkence altında sorgulamanın başladığını” anlatmıştır. Mehmet Ali Öztürk’ün eşi Emine Öztürk bu görüşmelere dair şunları beyan etmiştir; “Dubai’de Mehmet Ali ÖZTÜRK’ün sorgulamalarının yapıldığı yerin, 2009’da ABD’nin devrettiği bir ABD üssü olduğu, CIA’in kullandığı bir merkez olduğu, burada BAE istihbarat elemanlarına CIA elemanlarınca eğitim verildiği, sonrasında da BAE istihbaratının sorgu için kullandığı bir merkez olduğunu duymuş. Bu sorgulamada etrafında birkaç kişi olduğu, bunlardan tercümanlık yapan bir kişinin ve diğer bazı kişilerin sürekli bu sorgularda bulunduğunu söyledi. Bu tercüman ‘Türkiye’de eğitim aldığını’ söylemiş ve çok iyi Türkçe konuşuyormuş. ‘Kendisinin Türkiye’de eğitimi sırasında Fethullah grubundan olduğunu’ söylemiş. O da sürekli ‘eşine bunları söyle’ diye sorgucuların söylediği şeyleri söylemesini istemiş. Eşim telefonda ‘çok uzun süre işkence gördüğünü, işkence olarak yapılanları’ anlattı. O’nu soğuk suda yatırmışlar, sırtına demir bağlanmış vaziyette ve kollarını gererek rükûa gider şekilde sürekli öyle tutulduğunu, hiç uyutmaksızın 3 gün bu şekilde tutulup, düştüğü zaman üzerine soğuk su döküp, tekmeleyip, kafasına dahi tekmeler ve yumruklarla vurup tekrar kaldırıyorlarmış. Kafasına havlu gibi bir şey geçirip ağız hizasından su boşaltarak boğulma hissi oluşturup nefessiz bırakıyorlarmış. Yapılan işkence sırasında birkaç kez bayılmış. Soğukta bekletme, küçük hücrede uzun süre tutma, aç bırakmanın yanı sıra elleri ayakları bağlıyken ne olduğunu bilmediği iğneler yapmışlar kendisine. Toplam ‘52 gün sürekli bu şekilde işkence yapıldığını, sürekli dayak atıldığını ve bağırarak hakaret edildiğini’ anlattı. İşkence sırasında düşüp çöktüğü zaman vücuduna buz hissi veren spreyler sıkmışlar. Dua ederek ayakta kaldığını söyledi. Bu süreçte 25kg vermiş.

İlk günlerden itibaren sorgu ve işkence sırasında sürekli Türkiye hakkında ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan hakkında bazı hususları tekrar etmesini istemişler. Hatta beyan etmesini istedikleri cümleleri yazılı olarak verip, bunları ezberleyerek kameraya anlatmasını istemişler. “Erdoğan İŞİD’i destekliyor” ana temalı cümleleri beyan etmesini, “Suriye’ye gittiği için bunu bildiğini, Türkiye’nin Suriye’ye silah götürdüğünü ve bu silahları İŞİD’e verdiğini, MİT tırları meselesinin bunu ortaya çıkaran bir husus olduğunu’ söylemesini istemişler. “Bunlar asla doğru değil ve ben bunları söylemem. Benim hiçbir suçum yok, basit bir insani yardım görevlisiyim. Siz beni ülkeme zarar vermek için tuttunuz ama ben bunu yapmayacağım” diye defalarca reddetmiş ama her reddedişte daha ağır işkence görmüş. Bazen işkence yöntemlerini değiştirmişler. Bir ara tamamen çok aydınlık bir odaya almışlar ve burada hiç uyutmadan çok uzun süre tutmuşlar. Sonra tekrar sorguya almışlar bu sefer de önüne bir Suriye haritası koyarak ‘Suriye’de Türkiye’nin ve Katar’ın askeri noktalarını göstermesini’ istemişler. O da ‘askeri yerleri bilmediğini, Katar’a hiç gitmediğini, kendisinin sivil halkların olduğu bölgelerde sivillere insani yardım dağıttığını ve sadece o bölgeleri bildiğini’ söylemiş ve ‘devletle ilgili konuları gidip devlete sorun’ demiş.

Tüm bu işkenceler sırasında Türkiye ve Cumhurbaşkanımız aleyhine konuşmayı reddedince ve tüm ağır işkencelere rağmen istedikleri hususları söylemeyi kabul etmeyince, bir gün ABD’de üniversite okuyan oğlumuz Abdullah’ın resmini göstermişler. Oğlumun ABD’de, evine girerken ve çıkarken resimlerini çekmişler. ‘Oğlumuzu öldüreceklerini’ söyleyerek tehdit etmişler. Eşim yine de isteklerini kabul etmemiş. Ama Mehmet Ali bir telefonunda ‘Abdullah’ı eve getirin’ deyince biz Abdullah’ın Türkiye’ye gelmesini sağladık. Kendisi “oğlum ve ailem sana emanet Allah’ım” diye dua ederek onların talep ettiği hiçbir şeyi yapmamış. Tabi ağır işkenceler yine devam etmiş. Bu sefer eğer “Erdoğan Suriye’ye silah gönderiyor, İŞİD’i destekliyor’ derse ve ‘Erdoğan aile üyelerinin Katar emirinin aile üyeleri ile ticari ilişkilerinden bahsederse’ kendisine çok çok büyük paralar vermeyi ve imkânlar sağlamayı teklif etmişler. O da ‘beni öldürebilirsiniz, ben hiçbir şey bilmiyorum, kamera karşısında söylememi istediğiniz hiçbir hususu konuşmayacağım ve ülkeme ihanet etmeyeceğim’ demiş. Katar konusunda da o kadar çok soru sormuşlar ki, kendisi buna şaşırmış. Tüm bu reddedişte artık çok dayanılmayacak şekilde dayak yemiş. Eşim, Katar ile ilgili bir şey bilmez ama sürekli Katar-Türkiye ilişkileri hakkında sorular sorulmuş kendisine. Katar eğit-donat projesi, Katar ile ilgili anlaşmalar, Katar ile ilgili para transferleri sorulmuş defalarca. Eşim de ‘bunlarla ilgili hiçbir malumata sahip olmadığını, olamayacağını’ defalarca söylemiş.

Eşim, kendi sosyal medya hesaplarında Amerika’nın politikalarına ve işlediği suçlara dair ABD karşıtı yorum ve paylaşımları için de sorgulanıp işkence görmüş. Kendisine bunlar sorulup, bundan dolayı da işkence yapılmış. Bu süreçte BAE yetkililerinin sürekli ABD ile istihbarat bilgi ve belge paylaşımı yaptıklarını anlıyor. Hatta tutulduğu üs, sorulan sorular, sorgunun başlangıçta İngilizce yapılmak için zorlanması, tüm süreç BAE-ABD ortaklığında bir operasyon olduğunun anlaşıldığını eşim ifade etti. Oğlumuzun fotoları çekilip gönderildiğinde ve sonrasında oğlumuz Abdullah’ın yaşadıklarında biz de bunun ortak operasyon olduğunu anladık. Sorgulamalar sırasında da ABD ile ortak bir sorgu süreci yürüttüklerini de saklamadılar. Eşimin sosyal medya hesaplarında ABD ile ilgili paylaşımları çoğunlukla ABD’nin silahlarının PKK/PYD eline geçmesi ve bu silahlarla sivillerin ölümüne sebep olması sebebiyle eleştirdiği paylaşımlardı.

Bu arada çok tuhaf bir şey daha oldu. Eşim sorgulardan sonra BAE Savcılığının karşısına götürüldüğünde Savcı eşime ‘ABD İstanbul Başkonsolosluğu’nun eşimle yakın ilgilendiğini ve Konsolosluk tarafından Türkiye’de eşim hakkında çok bilgi topladıklarını ve bu bilgileri Birleşik Arap Emirlikleri ile paylaştığını ve hatta dosya gönderdiğini’ beyan etmiş.

Oğlumuz Abdullah ile ilgili bir tehdidin olduğunu çok sonra anlayabildik ve eşim bize telefonda ‘O’nu Türkiye’ye getirin’ dedi. Biz de Abdullah’a bilet aldık ve hemen Türkiye’ye dönmesini söyledik. Oğlum Abdullah 2017 başlarında Türkiye’de okuduğu Fırat Üniversitesi’nin anlaşmalı üniversitesi olan ABD’deki Sam Houston State Univesity Computer Science and Software Engineering bölümünü okumaya gitmişti. Babası tutulunca dönmek ve Türkiye’de bizlerin yanında olmak istedi. Babası tutulduktan kısa bir süre sonra, okulu devam ederken FBI oğlumun evine geldi. Sorular sormuşlar ve biz konunun babasıyla ilgili olduğunu anladık. Bu arada eşim telefonda “Abdullah’ı getirin O’nu öldürecekler” deyince biz de bilet aldık ve oğlum dönmek üzere havaalanına gitti. Biz tembihlemiştik. Oğluma “arkadaşların seni hiç yalnız bırakmasınlar, pasaporttan geçene kadar beklesinler” diye. 15 Nisan günü dönecekti. Bileti alınmıştı. Oğlum George Bush Havaalanında daha pasaport kuyruğunda bir şeylerin ters gittiğini anlamış. Burada sıradakilerden ayrı özel muamele görüyor ve üzeri olağanüstü şekilde aranarak bir pasaport görevlisi tarafından havaalanı içinde başka bir yere götürülerek onu bekleyen 4-5 kişilik FBI ekibine (FBI kimlik kartları göstermişler) teslim ediliyor. Onlar oğlumu alıp bir odaya götürüp orada saatlerce sorgulamışlar. Bu sorgulama sırasında ‘ABD’ye niye geldiği, anne-baba aile hakkında bilgiler, özellikle babası hakkında’ bir şeyler sorulmuş. Öte yandan aynı yerde bir FBI ajanı bilgisayarını alıp şifresini istemiş. Oğlum şifreleri vermiş ve açarak bilgisayarı incelemişler. Oğlum ona sorulan tüm soruları cevaplamış. Uçağı kaçmış ve ona o gün gidemeyeceğini söylemişler. Oğlum arkadaşlarını arayarak tekrar eve dönmüş. Sonraki gün camları siyah film kaplı 7-8 siyah arabayla bulunduğu öğrenci evini FBI bastı. Eş zamanlı olarak okulunu, ev kiraladığı emlakçı dâhil komşulara dahi gidilerek sorular soruldu. Oğlum öğrenci gurubu olarak oraya gitti ve bütün öğrenci grubu birbirini iyi tanıyorlar. Bu nedenle hem arkadaşları hem okulu ve komşuları oğlumun ‘herhangi bir şüpheli durumunun olmadığını ve gayet saygın düzgün bir genç olduğunu’ beyan etmişler. Bu gelişte FBI oğlumu tekrar sorguladığında bu sefer ‘babasının tutulduğunu’ oğluma söyleyerek babası hakkında sorular sorulduğunda mevzunun eşimle ilgili olduğu netleşmiş oldu. Oğlum kendisinin ABD’de iken çok sayıda fotoğraflarının çekilmiş olduğunu ve FBI’ın elinde olduğunu gördü. Biz anladık ki oğlumu takip edip fotoğraflayıp, çekilen fotoğraf ve yapılan sorgular sonra eşimle paylaşılmış. FBI’ın bu sorgulamasında bilgisayarını bu sefer alıp götürmüşler ve 8 saat sonra geri getirmişler. Daha sonraki günlerde de oğlumun Türkiye’ye gelmesine izin vermediler. Onunla bir kadın ajan ve Bryan S.Cannon isimli FBI ajanı muhatap olmuş. 19 Nisan’a kadar FBI sürekli etraflarında olmuş ve evlerine gelip gimiş. 19 Nisan’dan sonra ‘artık gidebileceğimi söylediler ve havaalanına geldiğimde de hep takip ettiler’ şeklinde anlattı. Ve sonra ABD’den çıkarak Türkiye’ye geldi.

Nerede olduğu belli olmayan bir yerde BAE istihbaratının sorgulama ve işkencelerinden sonra eşim ilk defa savcılık önüne getirildi. Sonra da alakasız bir şekilde ve kurgulanarak ‘teröre destek veriyor’ diye güya bir suçlama yaptılar ve sözde yargılaması başladı. Eşimi toplam 1 yıl hücrede tuttular. Normal cezaevine girdikten sonra da işkenceler yaşadı. Cezaevi görevlilerince kötü muamele gördü. Cezaevi idaresince diğer mahkûmları dolaylı olarak üzerine saldılar ve cezaevinde dayak yedi.

Başından beri bir avukat yoluyla eşimi kurtarmaya çalıştık. Ancak bu hiç kolay olmadı. Yargılama süreci başlayınca avukat tuttuk. Ancak bu avukat savunma için bir kere dahi eşimle görüşemedi. Asla müsaade etmediler. Avukat sadece duruşmaya katılabildi. Ama bu duruşmalar da 5 dk sürdü ve savunma imkânı tanınmadı. Ancak duruşmada ‘ben avukatıyım’ diyebildi. Türkçe tercüman olmadan yargılama yaptılar.

Eşime işkenceyle istedikleri hususları söyletemeyince, bu sefer de ‘teröre destek veriyor’ diye bir suçlama yaptılar. Dosyada eşimi Suriye’deki yardımları sebebiyle suçladılar. Oysa eşim tüm insani yardım çalışmalarını sivil toplum kuruluşları eliyle yapmıştır. Kendisi Suriye çalışmalarında da Bayır Bucak Türkmenleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği adına çalışma yürüttü. Tüm çalışmalarını Kızılay onayı ve bilgisi dâhilinde ve belgeli ve raporlu olarak gerçekleştirdi. Bunları dosyaya da sunmak istedik ama zaten davanın daha açılırken talimatlı ve sonucu belli olduğu aşikârdı. Eşim hakkında sosyal medyada bazı FETÖcü hesapların yaptığı iftiralar vardı. Bunlarla ABD’de bir kurgu yapıldığı gayet açıktı. Halen de eşimin sadece muhtaç sivil kadın ve çocuklara yardım yaptığı açıkça belli ve belgeli iken, sadece Türkiye ve Erdoğan düşmanlığıyla bunların yapıldığını hepimiz anladık. Eşim bir kurban olarak seçilmişti. Kurgu yargılama ile eşim müebbet hapse mahkûm edildi. Halen korkunç koşullarda cezaevinde tutulmaktadır.”

Müvekkiller Mehmet Ali Öztürk, Emine Öztürk ve Abdullah Öztürk’e karşı işlenen, işkence, kötü muamele, keyfi tutma ve hapsetme, zorla kaybettirme, avukat ve elçiliği ile görüşme imkânının sunulmaması, tercümen desteği alamaması vb adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi ve tüm suçlara iştirak eden veya azmettiren ABD resmi görevlileri hakkında gerekli incelemelerin yapılması gerekmektedir.

Bu dilekçemizin içeriğindeki beyanlardan da anlaşıldığı üzere, müvekkillere karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, işkence ve zalimane muamele, eziyet, adil yargılanma hakkının ihlaliyle, TCK’da yer alan ve evrensel yargı yetkisine dâhil olan suçların BAE ve ABD’li resmi yetkili ve görevlilerce işlendiği açıktır. ABD İstanbul Konsolosluğu görevlilerin de bu suçlara iştirak ettikleri anlaşıldığından, suçların bir kısmının Türkiye sınırları içerisinde işlenmiş suçlar olduğu tartışmadan varestedir.

Bu çerçevede; ABD İstanbul Başkonsolosluğu, şüpheli konsolosluk görevlilerinin kimlik tespitleri ile ifadelerine başvurulması, Mehmet Ali Öztürk’ün tutulduğu tarih olan 20.02.2018’de ABD İstanbul Başkonsolosu olan Charles Frederic Hunter, ABD İstanbul Başkonsolos Yardımcısı Barbara Thomas, ve ABD İstanbul Başkonsolosu Daria Darnell hakkında cezai ve hukuki işlem yapılması ve tüm delillerin toplanarak soruşturmanın tamamlanması ve şüphelilerin kimlik tespitleriyle beraber, yakalanarak haklarında dava açılması ve cezalandırılması için gereğinin yapılmasını bilvekale talep ederiz.

ABD İstanbul Konsolosluk görevlilerinin derhal yakalanarak haklarında tutuklama tedbirine başvurulmadığı takdirde delilleri karartma ve kaçma şüpheleri mevcuttur. Bu nedenle sanıklar hakkında yürütülecek tahkikat tamamlanıncaya kadar haklarında tutuklama tedbirine başvurulması hukuki bir zorunluluktur. Sanıkların tutuklanmaları için CMK 100 ve devamındaki maddelerdeki koşullar oluşmuştur. Sanıklar hakkında yakalama kararının çıkarılarak görüldükleri yerde yakalanmalarını temin için ulusal ve uluslararası gerekli işlemlerin yapılması gerekmektedir.

Sanıklar, ulusal ve uluslararası hukuk mevzuatı ile ve özellikle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda belirtilen insanlığa karşı suç ve işkence suçu normlarını ihlal etmişlerdir.

Yukarıda izah ettiğimiz tüm nedenlerle ve yürütülecek soruşturmanın ve neticesinde yapılacak yargılamanın sonuçsuz kalmaması için, öncelikle sanıklar hakkında yürütülecek soruşturma sonuçlanıncaya kadar, şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına girmeleri halinde tutuklanmaları için yakalama emri çıkartılmasını,

Türkiye sınırları dışındayken de suçluların yakalanması ve iadesine dair hukuk normlarından yararlanarak SANIKLARIN YAKALANARAK TUTUKLANMASININ temini için mahkemeye müracaat edilmesini,

Savcılığınızca yapılacak tahkikat neticesinde ulaşılacak başkaca deliller ve tespit edilecek başkaca suçlardan dolayı sanıkların cezalandırılmaları amacıyla haklarında KAMU DAVASININ AÇILMASINI ivedilikle talep ederiz."

Av. Mete GENÇER - Av. Gülden SÖNMEZ

Hukuk Haberleri

Gazze eylemlerine hakaret eden Fatih Altaylı hapis cezası aldı
Sinan Ateş cinayeti davasında gerekçeli karar açıklandı
Mülakat sistemi yeni mağdurlar üretmeye devam ediyor: Yazılıda rekor kırdı, mülakatta yok sayıldı!
Bu ne acele! Suriyeli muhacirlere aile hekimliği uygulaması sonlandırılıyor
Cumaya giden işçisini ekmeğinden eden işveren müstehakını buldu