Mehmet Akifin Meali Gün Yüzüne Çıkıyor

Mehmet Akif'in yazdığı ve tamamının ortadan kaldırıldığı zannedilen mealin üçte birlik bölümü basıldı.

Mehmet Akif Ersoy'un 1961 yılında yakıldığı belirtilen Kur'an mealinin 1956-1957 yıllarında kopyalandığı tahmin edilen üçte birlik bölümü yıllar sonra gün yüzüne çıktı. Prof. Dr. Recep Şentürk, 1988 yılında aldığı meali bugüne kadar sakladığını, ancak uygun şartların oluştuğuna kanaat getirince yayınlamaya karar verdiğini söyledi. Mahya Yayınları tarafından basılan ve bugün kamuoyuna tanıtılacak olan meal, Şentürk ile Âsım Cüneyd Köksal tarafından yayına hazırlandı. Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın yayınlanmasına onay verdiği mealin son okumasını bir Mehmet Akif Ersoy uzmanı olan Ertuğrul Düzdağ gerçekleştirdi.

ODADA DA GİZLİCE GÖSTERDİ

Mealin girişinde takdim yazısı kaleme alan Prof. Dr. Hayrettin Karaman mealle karşılaşmasını şöyle anlattı: "Recep Şentürk odasına davet etti, kapıyı kilitledi, bana bir şey danışacağını söyledi. Dolabı açtı, daktilo ile yazılmış, her tarafından eski olduğu anlaşılan bir metin çıkardı, Mehmed Âkif'in mealinin bir kısmı olduğunu söyledi. Hemen elinden aldım. İlk dikkat çeken husus, farklı bir meal ile karşı karşıya olduğumuzdu. Bu meali yapanın hem Türkçe'yi, hem Arapça'yı, hem de Kur'an dilini iyi bildiği anlaşılıyordu." Karaman, "Akif'in meali olduğu nasıl biliniyor? şeklindeki sorulara aldığı cevapların kendisine inandırıcı geldiğini kaydetti.

Mealin tashihini yapan Ertuğrul Düzdağ ise mealin Kur'ân'ın başındaki on sûre-208 sayfa tercümenin latin harfleriyle 153 sayfa olarak daktilo edilmiş nüsha olduğunu söylüyor. Düzdağ "merakla, heyecanla ve dikkatle okudum. Evet, meal metninin Âkif Bey'e ait olduğunda şüphe yok. Güzel bir Türkçe, akıcı bir dil, Kur'ân'a gönül vermiş bir mü'minin gözyaşlarıyla yazılmış" diyor. Düzdağ, "Metinde konu birliği olan âyetler, geniş paragraflar halinde ele alınmış, hatta kesintiye sebep olmasın diye -aslında olduğu gibi- âyet sıra numaraları da konulmamış." diyor. Düzdağ, daktilo edilen metnin kimin tarafından hazırlandığı meselesinin düşünülüp araştırılması gerektiğine dikkat çekiyor.

GELİRİ AKİF'İN HAYRINA

Meali yayına hazırlayan Prof. Dr. Recep Şentürk ise çeyrek asırdır muhafaza ettiği meali yayınlamak için uygun zamanın geldiğine ve Âkif'in endişe ettiği mahzurların ortadan kalktığına, istişare ve istihare neticesinde ikna olduklarını söylüyor. Şentürk, mealin hiçbir maddî beklenti olmaması ve elde edilen gelirin Âkif nâmına hayra harcanması şartıyla yayınlandığını vurguluyor. Meal metninin orijinal el yazması defterlerden daktiloya geçirilmesi işinin 1956-1957 yılları arasında gerçekleştiğinin anlaşıldığını kaydeden Şentürk, "Metnin baş kısımlarında yer yer tarihler kaydedilmiş." diyor. Şentürk, bu tarihlerin mealin orijinal nüshaların yakılma yılı olan 1961'den önceye ait olduğuna dikkat çekiyor. Prof. Dr. Şentürk, mealin devamının ellerinde olmadığını de ifade ederek, "Metni orijinal defterden daktilo edenin kimliğini bilemediğimiz gibi, bu şahsın Tevbe Sûresi'nden sonrasını daktilo edip etmediğini de söyleyemiyoruz" diyor.

Prof. Dr. Recep Şentürk, Âkif'in Kur'an'ı canlı ve insanın hayatına doğrudan hitap edecek bir dil akışkanlığıyla tercüme etmeye çalıştığını, diğer meallerde pek alışkın olmadığımız ifade biçimleri, "herif " ve "ayol" gibi gündelik dile ait kelimeler kullandığını kaydediyor ve şu örneği veriyor: "İbrahim 'Allah güneşi maşrıktan getiriyor, haydi sen de onu mağripten getir!' der demez o iman etmeyen herif donakaldı." (Bakara:258)

İbadette okunur diye korkuyordu

Mehmet Akif Ersoy, TBMM'nin İslâmî kültürün millete kendi diliyle öğretilmesi için tercüme talebini kabul etti. 1926'da Mısır'a gitti, 1932 yılında tamamladı. Namazlarda Kur'an'ın tercümesinin okutulacağı dedikoduları kulağına gelince "Allahımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam" diyerek Diyanet'le sözleşmeyi feshetti. Ancak tercümeyi olgunlaştırma işini bırakmadı. 1936'da İstanbul'a dönerken Kur'an Meali'ni içeren defterleri yakın arkadaşı Yozgatlı Mehmed İhsan Efendi'ye, "Gelirsem, noksanlarımı ikmal eder, basarız. Şayet ölür de gelemezsem, bunu yakarsın" vasiyetiyle teslim etti. İhsan Efendi, 1961'de ölüm döşeğindeyken oğlu Ekmeleddin'e vasiyet etti. Bugün İKT Başkanı olan Ekmeleddin İhsanoğlu ve arkadaşları hem orjinali hem de İhsan Efendi'nin kopyaladığı nüshayı yaktılar. Bugün basılan meal ise üçte birlik bölümünün latin harfleriyle daktilo edilmiş halinin basımı. Bu metni Mısır'da İhsan Efendi'nin öğrencisi olan merhum âlim Mustafa Runyun muhafaza etmiş. Runyun'un oğlu Ali Yahya Bey, metni 1988 yılında babasının vefatı üzerine taziyeye gelen Prof. Dr. Şentürk'e teslim etmiş.

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu