Mehmet Acet: "Reform söylemi eyleme dönüşürse güven ortamı hızlıca iyileşecektir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reform çağrısının siyasete yansımaları hakkında gerçekleştirdiğimiz soruşturmanın ikincisini gazeteci-yazar Mehmet Acet ile yaptık.

HAKSÖZ HABER

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın reform çağrısı ve siyasetin geleceği

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukukta ve ekonomide reform çağrısıyla başlayan tartışmalar Türkiye’nin sorunlarını konuşmak açısından verimli bir zemin sağladı. Gündemin çok hızlı bir şekilde değiştiği bir dünyada toplumsal sorunları konuşmak da giderek zorlaşıyor.

Türkiye’de devlet, iktidar, medya ve toplum üzerine düşünmek, konjonktüre göre değişen bir gerilim hattının üstüne inşa edilmiş durumda. Bu sebeple birlikte düşünmeyi imkânlı hale getiren işler daha önemli ve kalıcı bir niteliğe sahip oluyor.

Haksöz Haber’in editoryal görüşlerinden bağımsız olarak, memleketin sorunları üzerine fikir yürütme noktasında değerli katkılar sunacağını düşündüğümüz isimler ile bir soruşturma dosyası gerçekleştirdik.

İkinci röportajı gerçekleştirdiğimiz gazeteci-yazar Mehmet Acet​​​​​​, bu çağrının uluslararası gelişmelerle bağlantılı olarak da değerlendirilebileceğini söylüyor. Reform açıklamasının ekonomi ile hukuk arasındaki doğrusal ilişki bağlamında incelendiği vakit anlamlı olduğunu ve ümit verici gelişmelere kapı aralayabileceğini vurguluyor.

Mehmet Acet: "Reform söylemi eyleme dönüşürse güven ortamı hızlıca iyileşecektir."

1-Cumhurbaşkanı tarafından ekonomi ve hukukta yapılan reform çağrısı içerik ve zamanlama açısından ne anlama geliyor?

Ekonomi ve hukukta reform çağrısını ABD seçimleriyle ilişkilendiren bir yorum olduğunu biliyoruz. Bu yorumu yabana atmamakla birlikte, bu sürecin eşzamanlı olarak Türkiye ekonomisinin kendi iç dinamikleriyle de doğrudan ilişkili olduğu görüşündeyim. İçerik olarak kurala dayalı piyasa ekonomisine doğru bir yönelim ve aynı zamanda ekonomi ile hukuk arasındaki doğrusal ilişki üzerinden bir reform süreci başlatma niyeti görüyoruz.   

2-AK Parti’de yaşanan değişimin seçmendeki yansımaları yerel seçimlerde görüldü. O günden bu zamana özeleştiri yerine getirildi mi? Reform çağrısının bu noktada toplumda nasıl bir karşılığı olacaktır?

İstanbul seçimlerinin tekrarlanmasıyla 31 Mart seçimlerinin toplam sonuçlarının değerlendirmesinin ayrı ayrı yapılması gerekir. 

Türkiye genelinde yerel seçimlerde kullanılan oylara bakıldığında, o dönemde de ekonomik şartlar ciddi anlamda zorluklar içermesine rağmen, toplam oylarda Ak Parti’ye dönük bir ‘güvensizlik’ sonucu çıkmadı. 

Reform çağrısı üzerinde konuşurken, 2012 Şubat ayında başlayıp 2016 daki 15 Temmuz darbe girişimine kadar olan süreçte olup bitenleri hesaba katmadan adil bir değerlendirme yapılamaz. 

Bir mazeret değil belki ama bir tespit olarak şunu ifade edebiliriz: 

Son yıllarda hukuk ve demokrasi özelinde bir takım sorunlar ortaya çıkmışsa, bu sorunların Tayyip Erdoğan’ı ve iktidarını sandık dışı yöntemlerle devirmek için yapılan girişimlere karşı verilen cevaplar nedeniyle ortaya çıkmış sorunlar/sapmalar olarak görmek yanlış olmayacaktır. 

Dikkat edilirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomi ve hukuk alanında reform adımları vadederken, son 7 yılda ortaya çıkan girişimlerin akamete uğramış olmasına atıflar yapmaktadır. 

Yani bir anlamda bu sözler, “bu tehditleri bertaraf ettik ve şimdi tekrar reform gündemine dönüyoruz” şeklinde anlaşılabilir. 

3-AK Parti’de siyaset yapmış isimlerin kurdukları partilerin söylemleri reform çağrısında etkili olmuş olabilir mi? Gerçekleştirilmesi olası reformların yeni kurulan partilerle, iktidarın ilişkilerine nasıl yansıması olur? Bu bağlamda AK Parti’de siyaset yapmış tecrübeli ve toplumda saygınlığı olan isimlerin tekrardan aktif görevlerde yer almasını bekliyor musunuz?

AK Parti’de siyaset yapmış tecrübeli ve saygınlığı olan isimlerin tekrardan aktif görevlerde yer almaya başladığını zaten görüyoruz. 

Lütfi Elvan ve Naci Ağbal, önceki yıllarda AK Parti’nin ekonomi takımı içinde yer alan isimler. Yeni politikaya uygun, sadakatini koruyan ama aynı zamanda ehliyet, liyakat sahibi yeni isim tercihleri mutlaka olacaktır. 

4-Toplumda yargıya dönük güven AK Parti seçmeni olan kesimlerde de zarar görmüş durumda. Reform çağrısının yargıya olan güvenin tesisi noktasında toplumsal beklentiyi artırdığını söylemek mümkün mü?

Doğru, beklentide bir artma oldu. Piyasalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajlarını pozitif şekilde satın aldı. Dolar geriledi, ülke risk priminde hızlı bir düşüş oldu. Bunlar söylem üzerinden gelişti. Uygulamada bu söylemin eyleme dönüştüğünün görülmesi halinde, güven ortamının hızlıca iyileştiğini görebileceğiz. 

Ekonomik anlamda, sürprize açık olmamak, öngörülür bir ülke olmak, uzun vadeli yatırım şartlarına sahip olmak, öncelikli olarak hukuk güvenliği ile mümkün olabilir. 

Nitekim yatırım için şartları araştıran sermaye, bir ülkeye kalıcı yatırım yapma kararı almak için, her şeyden önce o ülkedeki hukuk mekanizmalarının işleyişine bakmaktadır. 

AK Parti, geçmiş dönemlerde bunu başardı, yine başarabilir. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün vurguları üzerinden ilerlenip, başarılı, güven verici uygulamalar devreye sokulduğu takdirde, Türkiye’de yargı sistemine duyulan güvende de hızlı bir düzelme yaşanabilir. 

Yargıya güven sorunu üzerinde dururken, bu sorunlarla ilgili bütün yükü Ak Parti’yi yıkmak da haksızlık olur. 

Unutulmaması gereken nokta şudur: Ak Parti iktidarının 18 yıllık tecrübesinde açılan kapatma davası dahil, yargı üzerindeki vesayet odaklarına karşı verilmiş büyük mücadeleler de vardır. Yargı, yakın bir döneme kadar önce CHP’nin arka bahçesi olarak, devamında 2010 referandumundan 2014 Ekim ayında yapılan HSYK seçimlerine kadar FETÖ’nün borusunu öttürdüğü bir alan olmuştur. 

Dolayısıyla yargıya güven/güvensizlik bahsi üzerinde durulurken, bu alanı “ele geçirilecek mevzi’ olarak gören odakların verdiği zarar akılda tutulmalı. 

Yargıya dönük eleştirilerde de adalet gözetilmeli. 

5-Medyanın işlevi Türkiye’de ciddi anlamda sorgulanır hale geldi. Yargı, demokrasi ve ekonomi için söz konusu edilen reformlar hayata geçerse bunun medya boyutundaki karşılığı nasıl olur?

Bekleyip göreceğiz. Medya anlayışı deyince benim kişisel olarak durduğum yer, Mevlana’nın pergel metaforuna benzer. Bir ayağı sabit olmakla birlikte, diğer ayağı bütün dünyayı dolaşmak. Sabit ayakta kendi dünya görüşlerimiz, inançlarımız, değerlerimiz var. Dolaşan ayağımızı ise, herkese, her kesime açık olmak, farklı fikirlere yer vermek, ifade özgürlüğüne olabildiğince geniş bir alan açmak olarak tarif edebilirim. Ümit ediyorum, bu değişim süreci sağlıklı şekilde işler ve bu durum medya ortamına da yapıcı katkılar sunar. 


Yarın yayınlanacak olan soruşturmadan:

Gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren: İktidar eski arkadaşlarının hem eleştirilerine hem önerilerine kulak verebilir ve bundan istifade de edilebilir."

Soruşturma Haberleri

Ankara'da "Filistinli Çocuklara Yönelik Hak İhlalleri ve Soykırım Raporu" açıklandı
“İslami sembolleri ve Müslümanları hedef alan eylemler birkaç psikopatın aşırılığı olarak görülemez”
Kur’an yakma: İfade özgürlüğü mü, tehlikeli bir saygısızlık mı, suç mu?
"Eşcinsellik doğuştandır" yalanı nasıl ortaya çıktı?
"Her Ramazanı bir öncekini aratmayacak şekilde ihya etmeliyiz"