Medyanın önyargıları kullanarak popülizme oynayan nefret dili!

Mültecilere yönelik nefret dili hakkında göz ardı edilmemesi gereken bir noktaya dikkat çekmek istiyoruz!

HAKSÖZ HABER

Her gün mülteciler hakkında dezenformasyondan zemin bularak oluşturulan olumsuz algıyı destekleyecek haber içerikleri üretiliyor! Türkiye medyası ayrımcı dili bazen açıktan bazen ise üstü örtülü bir şekilde kullanmaya devam ediyor!

Mültecileri doğrudan hedef alan haberler ve sosyal medya paylaşımları defalarca Haksöz’de haberleştirildi. Bu haberimizde ise nefret dilinin “üstü örtülü” bir şekilde nasıl işletildiğine dikkat çekmek istiyoruz.

Suriyeli veya Afganistanlı fark etmeksizin mülteciler hakkında çok büyük bir kısmı yalan ve zandan beslenen olumsuz haberler piyasaya sürülüyor. Birçok muhalefet liderinin de bu olumsuz algının yaygınlaşması yolunda çaba harcadığı bir vasatta artan ekonomik sıkıntılar da eklenince mülteci karşıtlığının yükselmekte olduğunu söylemek mümkün ne yazık ki!

İşin özünde uzun bir süre Türkiye toplumu mülteciler konusunda başarılı bir sınav verdi. Eksikleri muhakkak olmakla birlikte cari hükümetin mülteciler konusundaki müspet yaklaşımı da bu olumlu atmosferi canlı tuttu. Ancak birkaç yıldır toplumsal güven ve huzur ortamının değiştiği de bir vakıa olarak önümüzde duruyor. Altındağ hadisesinin gösterdiği şey provokasyon ve dezenformasyonun mültecilere karşı olan nefreti yaygınlaştırmak için önemli bir işlevselliğe sahip olduğu!

Medya ise sürecin başından beri üzerine düşen sorumluluğu hiçbir şekilde yerine getiremedi. Ya da medyanın hizmet etmek istediği şeyin mahiyeti düşünüldüğünde üzerine düşen “sorumluluğu” hakkıyla yerine getirdiğini söylemek de mümkün oluyor!

“Suriyeli vahşeti…” diyerek başlayan cümleler medyanın mülteci karşıtı popülizmden faydalanmak için her şeyi yapabileceğinin kanıtıydı. Muhalif olarak nitelenen yayın organlarından kimisi ırkçı kimisi elitist kaygılarla mültecileri hedef aldı. İktidara yakın olan yayın organları ise nefreti çoğaltmasalar da uyum ve güven ikliminin inşası için yeteri kadar çaba göstermediler.

Posta gazetesinin dikkat çekmek istediğimiz haberi ise iktidara yakın medyanın mülteci karşıtlığı popülizminden faydalanmak için ne kadar ucuz numaralara başvurduğunu gözler önüne seriyor.

Öncelikle haber başlığının haberlerin okunma oranlarına olan inanılmaz etkisi karşısında tecrübelerimizden yola çıkarak bizim de –zamanında- şaşkınlık yaşadığımızı belirtmek isteriz. Yani haber başlıkları bir haberin okunma oranları belirleyen hususların başında geliyor. Özetle başlık mesajın neredeyse yarısını oluşturuyor!

Geçtiğimiz pazartesi günü Posta gazetesinin internet sitesinde yer alan bir haberin başlığı şu şekilde: “Suriye'den geldi, tüm şehri kapladı! Hayatı olumsuz etkiledi” Hızlıca okunduğunda akla gelen ilk hususun Mardin hava koşullarını olumsuz etkileyen kum fırtınası olmadığı aşikar değil mi? Hepimizin aklına ilk olarak aylar hatta yıllardır ırkçı siyasetçiler ve yayın organları tarafından “istilacı” olarak tanımlanan mülteciler geliyor!

Mültecileri “istilacı” olarak tanımlamayan cari hükümete yakın olan bir yayın organı dahi “düşmanlık pastasından” benim payıma ne düşer kaygısıyla ucuz bir numaraya kalkışıyor. Analiz haberimizi okuyanlar çok fazla abarttığımızı veyahut “birileri açıktan mültecileri hedef gösterirken bu örnek devede kulak kalmış” şeklinde düşünebilirler. Ancak çok küçük, basit veya artık alışılageldik gibi görülen hususların algıyı şekillendirmedeki büyük etkisini unutmamalıyız. Posta’nın haberinin art niyetli olmadığını düşünsek bile nefret atmosferini çoğaltma riski taşıdığı için ahlaki açıdan zaaflı ve mesleki sorumlulukları alma noktasında oldukça zayıf olduğunu görmemiz gerekiyor!

Lütfen dikkat edelim. Düşmanlığı değil, kardeşliği yaygınlaştıralım!

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...