Medyanın Nifakçı Müptezelleri

28 Şubat darbesi üzerinden asıl ‘mağdur biziz’ edebiyatıyla, ‘İslamcılara’ saldırıp, devlet bürokrasisinde arzu ettikleri makamlara ulaşmak istiyorlar. Küçük’ler, ‘Turan’ tekniğiyle saldırıyorlar…

Üçüncü sayfa yazarların toplum mühendisliğine soyunup, oturdukları çöp evlerden saraya ‘dönüşümün kodlarını ısmarlaması’ dikkatlerimizden kaçmıyor. Lağım çukurlarında aldıkları eğitimin pis kokusu, küçük beyinlerine sirayet etmiş. Kraldan çok kralcı, reisten çok reisçi, okudukları polisiye foto-romanların sarhoşluğuyla kibir girdabında boğulup gidiyorlar. Adam sayan çıkmayınca itilmişlik, itibarsızlık, ajan, hafiye ve ayak oyunlarıyla bir ağız dolusu tehdit kusmaktalar. Sirkteki aynalardan etkilendikleri aşikâr. Çünkü olduklarından fazla görünme gibi dertleri var. Karanlık yapılarla iş tutup toplum değerlerine uzak duran bu liberal, solcu, kapitalist, muhafazakar, Kemalist, Kürtçü, Türkçü müşrik, münafık tipli batı uşağı şahıslar mahallemize dadandı. 28 şubat darbesi üzerinden asıl ‘mağdur biziz’ edebiyatıyla, ‘İslamcılara’ saldırıp, devlet bürokrasisinde arzu ettikleri makamlara ulaşmak istiyorlar. Küçük’ler,  ‘Turan’ tekniğiyle saldırıyorlar. Utanmazlar!

Hâlbuki onlar Avrupa, ABD, Kanada’da, Beyoğlu’nun kuytu barlarında, deniz kenarlarında kısa donla fink atıp flörtleriyle köşe-bucak kaçamaklardayken, İslamcılar zalimin işkencesi altında ‘tekbir’ atıyordu. Üniversitelerde, kamu dairelerinde, konferans salonlarında, peygamber ocağı saydıkları mekanlarda yada evlatlarının yemin törenlerine şahit olmak için giden annelerin, bacıların, eşlerin başörtülerine el uzatılırken onlar, bu sorunu olmayan hanımlarla ‘Baruthane’de domino taşlarıyla mimarlık, okey taşlarıyla strateji ürettiklerini sanıp nargile püfürdiyorlardı.

Açık konuşalım. Referandum sonrası ‘Pelikancı’ olarak anılan bu grubun, İslamcılar’ı hedefe koyacağı seçimler öncesi konuşuluyordu. Sanırım erken doğum oldu. Salvolar vaktinden önce geldi. Tren raylara oturmadan makinist motoru çalıştırınca saçmaladılar.

Bazı medyatik isimlerin Mavi Marmara ilgili ifrazatları, kendilerinden büyüktü. Ne iktidarın, ne muhalefetin, ne de halkın kabul edeceği sözler asla değildi. Küçük mide bulandırmıştı. Peşinden ‘meczuplar’ atladı kuyuya. Yalan yanlış sözlerle ‘Bende bu mahalleydim fakat şimdi değilim’ diyerek halüsinasyonlarını, heyulalarını aktardılar. İhlaslarını sınadılar. Müslümanları, birkaç hamleyle çökerttikleri liberallere, kapitalist eyyamcılara benzettiler. Zokka döndü kendilerine saplandı.

Kimsenin bilmesine gerek yok ama Allah şahittir ki, Müslümanların cefasını Akabe Vakfı, İHH, Malatyalılar grubu, AKV ve Haksöz çevresi çekmiştir. Burada hatırlayamadığımız kardeşlerimiz varsa helallik dileriz. 15 Temmuz akşamında tankların altına yatan da, göğüslerini kurşunlara siper eden de onlardı. Yarın Türkiye’deki Müslümanlara ve halka tehdit olursa, inanıyoruz ki en öne atılacaklar da bunlardır. Bir selamın kıymeti yok ama bu Müslümanlara zor dönemde kimse selam vermedi, biline...

28 Şubatta Akabe Vakfı'nın birçok şubesi kapatıldı. Mustafa İslamoğlu Hoca da, Mazlum-Der’in düzenlediği ‘Kürt Çalıştayı’ kapalı oturumda yaptığı sunumdan dolayı cezalandırılarak cezaevine atıldı. Ailecek sıcak takip, tehdit, psikolojik baskıya uğratıldı, yıldırma taktikleri uygulandı.

Malatyalılar gurubu olarak bildiğimiz kardeşlerimiz, fiziki işkenceyle birlikte akla hayale gelmeyen metotlarla karşılaştılar. Çocuklarından dolayı anne-babalar, kardeşlerinden dolayı abiler, ablalar yargılandı. Zeki Baba (Zekeriyya Şengöz), Fahri Memur, Ramazan Kayan, Ramazan Keskin hocalar vb. soruşturma üzerine soruşturmaya geçirdi ve Zekeriyya Şengöz ile Fahri Memur, 18 yıl net cezaevinde yatırıldı. Diğerleri ise kısa süreli cezalardan sonra bırakıldılar, sürgüne uğradılar.

Meydan ruhunu, mücadele azmini, yasal alanda hukuki mücadeleyi, Haksöz ve Hamza Türkmen Hocaya borçluyuz. Legal alanda nasıl mücadele verilmesi gerektiği hususunda fener oldular. Gece ve gündüzlerini, İslam’ın üzerinde kurulmaya çalışılan vesayeti kırmak için seferber ettiler. İri oldular diri oldular. Hamza Türkmen’in şahitliğini güzel bir örneklikle aktardılar, Müslümanlara kazandırdılar.

Bülent Yıldırım ve İHH’nın yaptıkları ortada. Herkes şahittir, ne yazsak eksik kalır. Onlar da aynı bilinç, istikamet ve sorumluluk üzerindeler.

KAYNAK: HİLAL-HABER

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!