Medyanın görevi ve ahvali

Hayreddin Karaman, kitle iletişim araçlarının haber aktarımı konusunda taşıması gereken hassasiyeti analiz ediyor.

Hayreddin Karaman / Yeni Şafak

Medya yalan gıybet iftira

Önce şu ansiklopedi bilgisini paylaşalım:

“Kitle iletişiminde medya, bilgi veya verileri depolamak ve iletmek için kullanılan iletişim çıkışları veya araçlarıdır. Terim, yazılı medya, yayıncılık, haber medyası, fotoğrafçılık, sinema, yayıncılık, dijital medya ve reklamcılık gibi kitle iletişim araçları endüstrisinin bileşenlerini ifade eder.”

“Sosyal medya, kullanıcıların internette aradığı, kullandığı ve  içerik ürettiği interaktif iletişim platformdur. Geleneksel medya’dan Web 2.0’ın  kullanılmaya başlamasıyla, tek yönlü içerik paylaşımından, çift taraflı içerik alışverişine erişim sağlanılan medya iletişimidir.”

Bu kadar geniş ve kolay bilgi, haber, görüntü… üretme ve yayma imkanı icat edilince hem hayırda hem de şerde (kötülükte, günahta) kullanma bakımından geçmiş zamanlarda hayal bile edilemeyecek bir durum gerçekleşmiştir.

Bu araçları kullanarak algı oluşturmak da bir başka belâdır; kısa bir zaman içinde büyük insan kitlelerinin kanaat, eğilim ve tercihleri ile oynama imkânı doğmuştur.

Medya ve sosyal medya araçlarını yaşlı genç, köylü kentli, okumuş cahil, Müslüman öteki… herkes kullandığına, hatta birçok kimsede bağımlılık oluştuğuna göre Müslümanların bu araçlarla ilişkisi ve üretilen veya aktarılan bilgi ve haberleri nasıl değerlendirmesi gerektiği konusunda bazı açıklamaların fayda getireceğini umuyorum.

Medya ve sosyal medyayı “bütünüyle bir tüzel kişilik veya bir sanal insan” gibi tasavvur edersek ve bu kişinin yalan da söylediği, iftira da ettiği, insanları yanlış ve zararlı yönlendirmeler de yaptığı kesin olduğuna göre İslâmî kaynaklardaki “fâsık” terimi bu kişiye tıpatıp uymaktadır.

Bu araçları kullanarak yalan söyleyen, abartı yapan, tüketimi ve israfı körükleyen, alakasız ve ayıp görüntüler sergileyen… reklâm çeşitleri de Müslümanların uzak durmaları gereken bir alandır.

Müslümana, fâsık bir kimseden bir bilgi, bir haber ulaştığında o nasıl davranacaktır?

Bundan sonra yapacağım aktarmalar bu sorunun cevabıdır:

“Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın (fâsıkın) biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın” (Hucurat:49/6).

Âyetin, güvenilmez kimselerin getirdikleri haberleri, doğruluğunu araştırmadan kabul etmenin uygun olmadığı yönündeki mânâsı ve hükmü geneldir, her zaman ve mekânda geçerlidir. Sosyal ve hukukî hayatın düzenli yürümesi, haksızlık ve huzursuzlukların önüne geçilmesi bakımından çok önemli olan bu tâlimatın nüzulü (vahyedilmesi) hakkında şöyle bir rivayet vardır:

Velîd b. Ukbe, Benî Mustalik kabilesinin zekât vergisini toplamak üzere gönderilir. Velîd yolda iken birisi, bu kabileden silâhlı bir grubun yola çıktığı haberini getirir. Velîd, onların savaşmak için çıktıklarını düşünerek geri dönüp Hz. Peygamber’e durumu anlatır. O da haberin doğru olup olmadığını araştırmak ve gereğini yapmak üzere Hâlid b. Velîd’i gönderir. Hâlid kabileye yakın bir yerde konaklayarak durumu araştırır; söz konusu grubun ezan okuyup namaz kıldıklarını, İslâm’a bağlılıklarının devam ettiğini tespit eder ve Medine’ye döner. Sonunda onların, zekât tahsildarı geciktiği için durumu öğrenmek veya zekâtı kendi elleriyle Hz. Peygamber’e teslim etmek üzere yola çıktıkları anlaşılır (Müsned, IV, 279; Kurtubî, XVI, 296 vd.).

Âyetten çıkan genel hüküm, durumu bilinmeyen veya yalancı, günahtan çekinmez olarak tanınan kimselerin verdikleri haberlere ve bilgilere güvenilmemesi, bunlara göre hüküm verilmemesi, harekete geçilmemesidir.

İnsanların çoğunda özellikle kötü, aleyhte ve tehlike bildiren haberleri hemen kabul etme eğilimi vardır. Bu yüzden insanlar arasında birçok kötü zan, düşünce ve eylem ortaya çıkmış; pişmanlıklar, bazen telâfisi mümkün olmayan zararlar görülmüştür. Hz. Peygamber ile onun ahlâkında ve yolunda olanlar böyle haberler karşısında tedbiri elden bırakmaz, acele ile hüküm vermez, harekete geçmezler. Yetkin önderler böyle tedbirli davranırken onlar kadar birikimli ve deneyimli olmayan sıradan insanlar telâşa kapılır, önderlerin tedbirli davranmalarının hikmetini kavrayamazlar; bunların, “Neden hemen harekete geçilmiyor?” diye söylendikleri, hatta aleyhte konuştukları olur. Ama gerektiği şekilde tahkik edildiğinde bu tür haberlerin, bilgilerin yalan, yanlış, eksik olduğunun veya yanlış anlaşıldığının sayısız örnekleri vardır. Önderin davranışı karşısında teslimiyet göstermek, acelecilik göstermemek ve isyan etmemek için sahâbede iman, peygambere güven ve sevgi vardı.

Bazı fıkıhçılar âyetten şu hükümleri de çıkarmışlardır: “Dinin emirlerine aykırı hareket eden, günah kaygısı taşımayan kimsenin verdiği habere ve bilgiye dayanarak hükmetmek ve harekete geçmek câiz olmadığına göre, böyle kimseleri iş başına getirmek, önder seçmek, arkalarında namaz kılmak da câiz olmaz. Fâsık imamların arkasında namaz kılmak mecburiyeti hâsıl olursa, kılınmadığı takdirde zulmetmeleri ihtimali bulunmak şartıyla, durumu kurtarmak ve fitneyi önlemek için namaz kılınır, ama sonra bu namaz yeniden kılınır” (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, IV, 1716).

Yorum Analiz Haberleri

Meğer ne büyük sapmaymış!
Kemalizmin şapka zulmünden dolayı bombalanan şehir: Rize
Allah'ın rahmeti olan aklımızı gerektiği gibi kullanalım
Magazinleşen Yenidoğan Çetesi ve unutulan bebekler
Yapay zeka çağında kontrol kimde olacak?