Medyada Suriye Savaşı ve Suriyeli Mültecilerin Temsili

Erkam Kuşçu, bir kısım medya ve siyaset çevrelerinde son zamanlarda yoğunlaşan Suriyeli mülteci düşmanlığını Haksöz-Haber için değerlendirdi.

ERKAM KUŞÇU / HAKSÖZ-HABER

Türkiye’de, Suriyeli sığınmacılara ve Suriye Savaşı’na dönük bakış açısı bu haberde irdelenmeye çalışılacaktır. Örnek yazılar ve manşetler sadece bir kesit sunmaktadır. Genel olarak yazılarda, Suriyeli mültecilerin yaşadıkları sıkıntılar görmezden gelinerek sebep olabilecekleri üzerinden oluşturulmaya çalışılan bir nefret söylemi gözlemlenmiştir. Ayrıca örneklerle vermeyi gerek görmediğimiz husus ise, Suriyelilerin “ölüm nesnesi” haline getirilerek de-hümanize edilmeleri çok olağan bir pratik olarak her türlü medya aracında yaygın olarak yapılmaktadır.

Son olarak yılbaşında Taksim Meydanı’nda yaşanan hadiselerle tekrar gündeme getirilen “Suriyeli nefreti” tabi ki yeni bir olgu değil. Biz de bu bağlamda sadece bir bakış açısı sunması ve nefretin nasıl beslendiğini göstermek açısında biraz daha eski tarihlerdeki yazıları tercih ettik. Türkiye’de sol-Kemalist yayın organlarının Suriye’ye dair yaşanılan her şeyi biraz görmezden gelerek biraz da işine geldiği şekilde okuduğuna şahit olmaktayız. Siyasetçi, gazeteci fark etmeksizin yapılan ötekileştirici milliyetçi söylem en temelde din ile ilgili olan şeylere bir tepkiyi içerisinde barındırıyor. Zira Suriyeliler, milliyetçi söylem sahiplerine göre kendi topraklarından getirdikleri geri kalmış yaşam biçimi ve kültürlerini Türkiye’de yayma riskini barındırıyorlar. Sosyal medya ise çok daha kapsamlı bir araştırmanın konusu olabilir. Sadece #ÜlkemdeSuriyeliİstemiyorum hashtagini incelemek bile meselenin vahametine dair bir bakış açısının oluşmasına yardımcı olacaktır. En enteresan tepkilerden birisinin ise “Din kardeşi isteyen Mekke’ye gitsin” yaklaşımında yattığını belirtmek lazım. İşin trajikomik tarafı ise aynı insanların Doğu Türkistan’da Çin zulmüne yönelik kınayıcı ifadelerinde yatıyor. Burada kendisi olarak gördüğü şey her ne ise onun dışındakilere nefret duyan ve yok etmek isteyen bir bakış açısı ile karşı karşıyayız. Suriyeliler ile ilgili en popüler ötekileştirme biçimi ise gasp, tecavüz, hırsızlık haberlerinde şüpheli eğer ki mülteci ise bu durumun özellikle vurgulanması. Aynı suçları işleme ihtimali olan kişiler “T.C. vatandaşı” olduklarında benzeri vurguları –haliyle- görmezken bu konu da medyamızın eksi hanesine yazılacak cinsten gözüküyor. Bir diğer mesele ise ekonomik yük söylemi. Suriyelilerin ekonomiye yük oldukları ve işsizliğe sebep oldukları yönündeki haber ve sosyal medya paylaşımları ile alakalı yapılan çalışmalardan Bekir Berat Özipek’in çalışmasını dipnot düştük. Meseleyi geniş çaplı bir şekilde anlatan çok faydalı bir çalışma olduğunu belirtmek isteriz.1

1) Reyhanlı Saldırısı:

11 Mayıs 2013'te Reyhanlı, Hatay'da düzenlenen iki ayrı bombalı saldırıda 52 kişi ölmüş, 146 kişi yaralanmıştı. Bombalı araçlarla düzenlenen bu saldırı, Türkiye tarihinin en kanlı ikinci saldırı olarak kayıtlara geçti.2 Olayın medyada yansıma biçimleri ideolojik olarak okunabilir. Suriye’de, 2011 senesinden beri yaşanan çatışmalarda 470.0003 sivilin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. 7.600.000+ kişinin ülkesini terk ettiği düşünülmektedir.4

12 Eylül 2018 tarihinde Reyhanlı katliamının planlayıcısı olduğu düşünülen Yusuf Nazik, Türkiye istihbaratının operasyonu ile tutuklanmış ve ifadesinde: Suriye istihbarat birimlerinden aldığı talimatla Türkiye’de eylem arayışına girerek alternatif eylem yerlerine yönelik keşif çalışması yaptığını, patlayıcıların Suriye’den Türkiye’ye intikalini sağladığını, iki transit tipi araç temin ederek patlayıcıların araçlara yerleştirilmesini organize ettiğini itiraf etmesine rağmen Aydınlık Gazetesi’nden Sabahattin Önkibar, 3 milyona yakın insanın yaşadığı İdlib’te, toplu katliam ve kıyımdan kaçan mültecilerin hepsini “terörist” olarak tanımlayarak, Türkiye istihbaratının Reyhanlı katliamının planlayıcısına yönelik operasyonunu, İdlib’te ki “teröristlere” yönelik Rusya ve İran tarafından yürütülen operasyonu engellemeye dönük bir çaba olarak göstererek itiraf ve verileri görmezden gelme yolunu gidiyor.5

2) Suriye’de Ceaser kod adlı askeri polisin paylaştığı fotoğraflar:

Suriye'de Esed rejimine bağlı askeri birlikler tarafından işkenceyle ve aç bırakılarak öldürülen rejim muhaliflerinin fotoğrafını çekmekle görevli "Caesar", 11 bin kurbana ait 55 bin fotoğrafla Suriye’den  kaçmış, Anadolu Ajansı da bu fotoğrafları kamuoyuna duyurmuştu. Yayımlanan fotoğraflar uluslararası kamuoyunda infiale neden olmuş, Birleşmiş Milletler ‘de Suriye'de işlenen insanlık dışı işkence suçlarıyla ilgili soruşturma açılması ve sorumluların cezalandırılmasına yönelik çağrıda bulunmuştu.

 AA tarafından uluslararası kamuoyuna duyurulan, Suriye'deki Esed rejiminin savaş suçlarını belgeleyen fotoğraflar: Cumhuriyet, Aydınlık, Evrensel ve Birgün gazetelerinde önemsizleştirilerek haberleştirildi. Aydınlık Gazetesi o dönem yapılacak olan 2. Cenevre konferansı öncesi bu fotoğrafları “sabotaj” olarak niteleyerek “Suriye rejimine diz çöktürmek ve elinin zayıflamasını” sağlamaya yönelik bir propaganda ve “zaman ayarlı fotoğraf servisi” olarak lanse edip görmezden gelerek kamusal gündemden dışlama yoluna gidiyor. 

3) Terörist yetiştirme kampları:

Aydınlık Gazetesi’nde Rıza Zelyut, 24.03.2016 tarihinde yazdığı “terörist yetiştirme kampları” başlıklı yazısında Suriyeli mülteci çocuklar hakkında şu ifadeleri kullanıyor: “Kaldırımlardaki Suriyeli küçük çocuklara bakıyorum. Vahşi ve acımasızlar... Birbirlerini tekmeliyorlar. Erkek çocuklar kendilerinden küçük kızlara vurup deviriyorlar. Birkaç tane değil binlerce “öfkeli çocuk!” Yaşadıkları hayat onları böyle davranmaya zorluyor olabilir. Ama geldikleri coğrafya var ya... O topraklardan yaratıldıkları hemen anlaşılıyor. Hele kültürel genlerini oluşturan Orta Çağ zihniyeti... O da birbirlerini acımasızca dövmelerini olağanlaştırıyor... Hâlbuki 7-8 yaşındalar. Sokaklarımız sanki terörist yetiştirme kampları... Bunlar on sene sonra başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizi alt üst edebileceklerdir.” Rıza Zelyut bu ifadeleri ile Suriyeli mülteci çocukları fobik temsil unsuru olarak kullanıyor. Onları şiddeti çağrıştıran ifadeler ile anarak açığa vuruyor. Aynı zamanda geleneksel ve gelişmemiş kültür formlarına ait olduklarını vurgulayarak ötekileştiriyor. Aslında Rıza Zelyut’un tek bir paragrafta bu kadar çok ötekileştirici ifade kullanarak kendi çapında bir rekora imza attığı bile söylenebilir.  Zelyut’un etnosantirik ve oryantalist ötekileştirici ifadeleri bununla da sınırlı değil. Yazının devamında “Yaşadığım İstanbul’un varoşlarını dolaşınca ürperiyorum. Her binanın bodrum katında 10-15 Suriyeli yaşıyor. Bunların arasına girerek kendisini gizleyen teröristlerin olduğundan kendim kadar eminim. Başbakan’ın, Suriye’deki bu tip teröristleri, “Üç beş öfkeli genç!” diye mazur ve önemsiz göstererek gizlemeye çalıştığını herkes hatırlamaktadır.” Diyerek bazı mültecileri terörist olarak yaftalıyor. 

4) Sözcü Gazetesi’nden bazı alıntılar:

Yılmaz Özdil, 23 Aralık 2016 tarihli ‘Suriye Şehitleri’ yazısında6 “Eli silah tutacak durumda olan 500 bin Suriyeli erkek, kendi memleketine sahip çıkmak yerine, bizim memleketimizde g.tünü (sansürleme bizim tarafımızdan yapılmıştır) gezdirecek, kanoya binecek, kayak öğrenecek, piknik yapacak, kumsala yayılıp nargile tüttürecek, paintball oynayacak…”  ifadeleri ile mültecilere yönelik tahkir edici ifadeler kullanıyor. Bu üslubun iğrençliğini tartışmak bile gereksiz ancak zikredilen çevrelerin perspektifini anlamak açısından alıntılamak istedik.

Yılmaz Özdil, 12 Temmuz 2016 tarihli ‘Suriyeli Vatandaş!’ yazısında7 Avrupa’dan Türkiye’ye göç eden insanları saydıktan sonra: “…1933-1937 yılları arasında İngiltere veya Kanada yerine Atatürk Cumhuriyeti’ne sığınan mültecilerin bazıları… Tamamı bilim insanı. Peki, şunlar kim? El Nusra, Ahrar al-Şam, Işid, Abed El Alia, Cabel a-zawiyya, El Watanmiya, Abu El Gullani, Muhammed Zakiri, Çendrim Ramadani, Rakim Bulgarov, Vadim Osmanov, Ussam İsa, Rahmi Hadad… 300 bini hamile, iki milyonu okuma yazma bilmeyen, üç buçuk milyon işsiz güçsüz, zırcahil… “ ifadeleri ile yine mültecileri aşağılayıcı ifadeler kullanıyor. Aynı zamanda batılı mülteciler ile Suriyelileri kıyaslayarak etnosantirik ötekileştirme yapıyor.

Ayrıca başka yazılarda8 Suriyeli mülteciler hakkında daha önce resmi makamlar tarafından düzeltilen birçok çarpıtılmış bilgiler etrafında nefret söylemi oluşturuluyor. Medya ve sosyal medyada bu tür bilgilerin gerçekliği hakkında Teyit.org tarafından yapılmış ‘Türkiye’de yaşayan Suriyelilerle ilgili internette yayılan 22 yanlış bilgi’ isimli çalışmaya bakılabilir.9

5) Yukarıda sol-seküler medyada Suriye savaşı ve mülteciler hakkındaki haberlerin yanında daha önce Haksöz-Haber sitesinde eleştiri konusu olan muhafazakâr medyada Suriyeli mülteci algısı ile alakalı Yeni Şafak Gazetesi’nden Hasan Öztürk’ün yazdıkları:

Hasan Öztürk, 16 Ekim 2018 tarihli yazısında10, hiçbir kaynak göstermeksizin “bazı araştırmalara göre” gibi muğlak ifadelerle mültecilere duyulan rahatsızlığı kanıtlamaya çalışıyor. Bir başka yazısında bazı Suriyelileri “Kafelerde nargile höpürdeten gençler”11 olarak niteleyen yazar şu ifadeleri kullanıyor: “Entegrasyondan çok, kendilerini ayrıştırmayı tercih ediyorlar. Bunun önümüzdeki yıllarda ne tür sorunlara neden olacağına bakmak gerekiyor, öyle değil mi? Bir de savaşın tarafı olmak nedeniyle göçenlerin dışındakiler var ki onların “fütursuzluğu” can sıkmaya başladı. Sosyolojimizi değiştiriyorlar. Sokak ortasında gruplar halinde bekleşmeleri, gece yarılarına kadar bağıra çağıra dışarıda yemek yemeleri, etrafı çöp yığınına çevirmeleri onların çok sıradan davranışları. Ama biz yadırgıyoruz doğrusu. Buna mukabil “İmtiyazları”nın farkındalar. Genelleme yapmadan söylemek isterim ki kimileri var ki o imtiyazlılık hallerini bizim sıradan vatandaşlarımızın önüne geçmekte hak olarak görüyorlar… Ve işte o zaman orada ipler kopuyor..!”12 Toplumsal sınıflaşmayı ve ayrımcılığı vurgulayan ifadeler kullanan Öztürk, imtiyazlılık olarak neleri kastettiğini açıklamayarak sözde nesnel verilere başvuruyor denilebilir. İşin komik tarafı ise “genelleme yapmak istemiyorum” ifadesine rağmen Hasan Öztürk genelleme yaparak ötekileştirmeyi ve marjinal göstermeyi farklı boyutları ile muhafazakâr medyada da göstermiş oluyor.

 

Dipnotlar:


1- http://www.utesav.org.tr/dosyalar/web_dosya/Suriyeli-Siginmacilar-ve-Turkiye-Ekonomisi-Raporu.pdf

2- http://www.wikizeroo.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvMjAxM19SZXloYW5sxLFfYm9tYmFsxLFfc2FsZMSxcsSxbGFyxLE

3- (Şubat 2016 SCPR tahmini)

4- (Temmuz 2015 UNHCR tahmini)

5- https://www.aydinlik.com.tr/mit-in-suriye-operasyonu-ve-sorular-sabahattin-onkibar-kose-yazilari-eylul-2018

6- https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/suriye-sehitleri-2-1581367/

7- https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/suriyeli-vatandas-1310290/

8- https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/can-atakli/suriyeliye-uzulen-saray-donup-kendi-vatandasina-bakiyor-mu-1310292/

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/umit-zileli/allah-bi-izin-verse-suriyeliler-vatandas-olsa-2801841/

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/suriyeliler-orada-bizim-genclerimiz-burada-2474784/

9- https://teyit.org/turkiyede-yasayan-suriyelilerle-ilgili-internette-yayilan-22-yanlis-bilgi/

Başka çalışmalar için: https://multeciler.org.tr/suriyeli-multecilerle-ilgili-dogru-bilinen-yanlislar/

http://serbestiyet.com/yazarlar/cengiz-algan/suriyeliler-702732

10- https://www.yenisafak.com/yazarlar/hasanozturk/suriyelilerin-entegrasyonu-ya-da-nolacak-bizim-suriyeliler-mevzuu-2047717

11- https://www.yenisafak.com/yazarlar/hasanozturk/turkiyedeki-suriyeli-genc-erkekler-ne-duruyorsunuz-2043164

12- https://www.yenisafak.com/yazarlar/hasanozturk/suriyelilerin-entegrasyonu-ya-da-nolacak-bizim-suriyeliler-mevzuu-2047717

Yorum Analiz Haberleri

Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...