Media tetikçileri görev başına!

Abdurrahman Dilipak

Bir yargı mensubunun Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı onlarca milletvekiline dava açmasına tepki gösterirseniz bu kötü, ama bir başka yargıç, devam eden bir çete davası kapsamında soruşturmanın kapsamını genişletip, darbe çığırtkanlığı yapan birkaç kişiyi gözaltına alırsa, bu iyi. Şemdinli savcısı çete hakkında soruşturma açınca da aynı çevreler ayağa kalmamış mı idi!?

Adana Cumhuriyet savcısının darbeciler hakkında soruşturma açtığı için görevden alındığında neredeydiniz? Bu 26 Hukuk Fakültesinin dekanı o zaman neredeydi?. İşlerine geldiği gibi. Böyle bir mantık kabul edilemez.

Hükümet, bir yargı mensubunun kendi aleyhine açtığı dava dolayısı ile, o yargıcın savunduğu çevrelerin örtülü bir saldırısına karşı başsavcıyı koruma altına almaya çalışırken, o başsavcı, açtığı dava ile, kendini koruyanların köküne kibrit suyu dökmeye çalışıyor..

Çete konusunda media bilgi bombardımanı altında.. Bu konuda sağanak şekilde iddialar geliyor..

Bu arada başka bilgiler de gelmiyor değil. Bir düzine gazeteci Avrupa'da ne yapıyor bu arada? Hepsi de malum media çevresinden. Bu gazetecilerin çalıştıkları media kuruluşlarının yabancı ortakları bu oyunun farkında değil mi? Ya da bu gazeteciler, bulaştırılmaya çalıştıkları kirli işlerden dolayı yarın zor duruma düştüklerinde, patronları onları sahiplencek mi, sahiplenebilecek mi? Bu kirli plan ortaya çıkarsa, bu media organlarının borsadaki hisseleri ne olacak?

Bir iddiaya göre bazı siyasiler, işadamları, bir insani yardım kuruluşu ve bazı media kuruluşları ile ilgili strateji belirliyor. İş bölümü yapıyorlar. Topyekun bir saldırıya hazırlanıyorlar. Halkın gözünde belli kişi ve kurumları küçük düşürmeye çalışıyorlar.

Savaş baltalarını çıkarmışlar.. Biliyorsunuz, bizimkilerinki kör testere, onlarınki savaş baltası!

İddianamenin çete tarafından hazırlandığı iddiasından tutun da, siyaset yasağı istenen kişi sayısı 200’dü yarıdan fazlası daha sonra listeden çıkartıldı iddiasına kadar... Darbe girişimin Rusya'da planlandığından, Cheney'nin Ankara ziyaretinden önce, ABD'nin Irak, İran, Suriye ve Filistin konusunda Ankara'yı baskı altına almak için “Tavşana kaç, tazıya tut” politikası izlediği ile ilgili haberlerin bini bir para..

Yargıya saygı duymamızı istiyorlar.. Ilgaz Zorlu bir şey söylüyor. O zaman Sabah'la Hürriyet grubu arasında bir hesaplaşma var. Ilgaz'ın sözleri Hürriyet, Milliyet ve Radikal'de haber oluyor.. Ben yurtdışındayım, Ilgaz'ın sözleri ile ilgili değil ama, o konu ile ilgili yazımda tek bir cümle var.. O da hakaret içermiyor, suç duyurusunda zaten benimle ilgili bir iddia yok.. Ilgaz'ı sözlerinden dolayı Şişli Terakki mahkemeye veriyor.. Yargılama sonunda sözü söyleyen Ilgaz Zorlu, Ilgaz'ın sözlerini haber yapan Hürriyet, Milliyet ve Radikal hakkındaki dava reddediliyor ve ben tazminata mahkûm ediliyorum. Yargıtay'a gidip duruşmada olanı anlatıyorum, benim hakkımdaki karar oybirliği ile tasdik ediliyor. Sözü söyleyen, yazan beraat, bana davaya yanlışlıkla dahil edildiğim halde mahkûmiyet! Bu yargının neyine saygı duyacağım.. Bu örnekteki benim yaşadığım olay yargının içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermesi bakımından ilginç bir olay. Dava halen AİHM'de.. Şu Güven Erkaya, evimin haczedilmesi olayı.. Ben, bir basın açıklaması için gittiğim Boğaziçi Üniversitesi önünde gözaltına alındığımda, kimseden bir tepki yoktu, birçok gazetede haber bile olmadı.. Ama başkaları gözaltına alınınca rejim meselesi oluyor.

Başka gazeteciler de gözaltına alındılar... Kendisinin bırakın bombayı, bir tek kişiye bir fiske vurduğuna dair tek bir delil yoktu.. Yazdıklarından yola çıkarak örgütün fikri önderliği iddiası ile hapse atıldı. Gözaltında işkence gördü. Ortada Ergenekon çetesi ile ilişkisi, el bombaları falan da yoktu, ama o gün Cumhuriyet gazetesinde bu işin haksız olduğunu söyleyen tek bir satır var mı idi?

Hayır herkese dokunulur, bana da ona da. Yeter ki haklı bir müdahale olsun. Suçlu da olsalar, işkence görmesinler.. Bu operasyon geç kaldı ve daha çok kişi var ifadesine başvurulması gereken, şüpheli konumda. İşadamları da var, gazeteciler de, bakanlık bürokratları da, silahlı bürokrat da, bilim adamı kisvesindeki çeteci de. YAŞ ayrı bir konu, Kenan Evren ve darbeci generaller, 28 Şubatçı paşalar da hesap vermeli. Milletin anasını ağlattılar. Yoksulluğa mahkûm ettiler. Bir başörtüsü yüzünden yaşananlara bakın. Devleti ele güne muhtaç ettiler. Fişleme yapılıyormuş,.. Dün kokereççilere kadar fişleme yapılırken neredeydiniz? Vakit okurları, çocuklarını Kur’an kurslarına gönderenler, hepsi fişleniyordu.. Fişleye fişleye, fişlenmedik kendileri ve kendilerine emir veren bir avuç azınlık kaldı.. Telefonlar dinleniyormuş, dinlemeyen mi kaldı! Ama yine de, hadi bulalım, kim hukuksuz dinleme yapıyorsa birlikte sarılalım yakasına.. Yargı kararı ile yapılan dinleme, haklı gerekçelere dayanıyorsa kim ne diyebilir.. Mafiayı da, terör örgütlerini de, yabancı istihbarat örgütleri ve onların işbirlikçilerini dinleyecekler elbette. Ve tabii bu dinleme kayıtları ne yapılıyor, nasıl kullanılıyor, o da önemli. Yanlış yapandan da bunun hesabı sorulmalı.

İlhan Selçuk açık açık yandaşlarına “Hesaplaşmaya hazırlıklı olun” çağrısı yapıyordu. Cumhuriyet gazetesi darbecilerin sesi, darbe kalkışmalarının odağı haline gelmedi mi? DTP'nin yayın organlarının başına gelenin kaçta kaçı başına geldi Cumhuriyet'in?
Buyurun şu iddialar da İlhan Selçuk’un yeni dava arkadaşı, Ergenekon'un manifestosunu yazan adamın, Apo'ya karanfil sunan Doğu Perinçek'in dergisinden. Benzerlerini Cumhuriyet gazetesinde sıkça gördüğünüz türden şeyler. “AB'den Tayyip'e Ergenekon emri: 'Devlet ve Ordu'yu temizleyin". “TSK'ya yönelik operasyonları planlayan merkez: Ankara'daki 35 kişilik CIA-Pentagon heyeti ne yapıyor?” Peki Allahaşkına, devleti koruma ve kollama görevi yapan, hükümete karşı darbe yapabilen bu güç 35 kişi ile mi başedemiyor ve operasyonu AK Parti mi engelliyor?.

“Dinlemeler, ses kayıtları, uydurma 'Ergenekon' operasyonları... Hepsinin hedefi ortak: TSK'nın önümüzdeki yıllardaki komuta kademesini belirleyecek 30 Ağustos YAŞ toplantısı öncesinde ön alma çabası. Operasyonu yapan merkez, ABD'ye rağmen TSK'nın Irak'ın kuzeyine kara harekâtı yapma kararlılığını ortaya koyan yapıyı dağıtmak ve tasfiyeye girişmek amacında.” Evet ya! Ergenekon diye bir şey yok.. Cumhuriyet'i dinciler bombalatmıştı değil mi? Bombalar Ergenekon'dan. Ergenekon güya ülkücü, ama perde gerisinde daha başka bir oluşum.. Durum suçüstü halidir. “Yüz binler 'genel grev' diyor!” diye işçileri sokağa çekmeye çalışıyorlar.. Prof. Dr. Gülten Kazgan demiş ki güya, “Kriz o kadar büyük ki, sonuçları tahmin edilemiyor.”

Hukuk Fakültesi dekanlarının bildirisinin arkasından da yine ayrı çevreler çıktı. Yalan, dolanla yol almaya çalışıyorlar..

Dün her şey daha iyi idi değil mi, bugün her şey daha kötü!? Bugün için ben iktidarın insan hakları, hukuk devletinin gerekleri konusunda çok yavaş davrandığından şikâyetçiyim.. Çete ve mafianın üzerine daha cesur şekilde gidememesinden, yolsuzluk ve rüşvet olaylarının önlenememesinden şikâyetçiyim..

Malum medianın tetikçileri, Avrupa'dan dönsünler bakalım, hangi dosyalarla dönecekler.. Köşe yazarları, haber sunucuları mevzilerine yerleştiler. Ama hatırlatalım, patronunuz gazete ve televizyonunuzun yarıdan fazlasını yabancılara ve borsaya sattı.. Siz harekete geçince borsada hisseleriniz düşer ve yabancı ortaklar bundan rahatsız olur. Ansızın ipinizi çekerler.. Sonra patronunuz kendi derdine düşeceği için size bakan olmaz, size yazık olur.. Hem öyle yabancılarla çıkar birliği yaparak ulusalcılık olmaz arkadaşlar.. Bir de bu devlete zarar verirseniz, patronunuz günü kurtarabilir, ama siz de bu batırdığınız gemide batarsınız. Dünyanız da ahiretiniz de berbat olur.. Çetenin tetikçiliğine soyunarak, medyayı “topyekun bir savaş”ın aracı olarak kullanıp sizi savaş tarlalarına sürenlerin oyununa gelmeyin.. Daha önce defalarca kullanılmış olabilirsiniz, suçunuzu daha da büyütmeyin..

Bakın deşifre oldunuz. Başarı şansınız yok.. Öyle psikolojik harp taktikleri ile, media üzerinden halka devrimci, militan, öfkeli ya da naif-duygusal mesajlar vererek kitleleri peşinize takamazsınız. O eskidendi. Millet şerbetlendi. 27 Mayıs'ta gençlerin kıyma makinesinden geçirildiği ya da yapılan asfaltların aslında öldürülen gençlerin cesetlerini gizlemek için yapıldığı iddialarına aydın-çağdaş-devrimci üniversite gençliğini kolay bir şekilde inandıramazsınız.. Çoban Sülüler, Karaoğlanlar, İslâm köylü nurlu Süleymanlar, Yılmaz Güney'in afili halkçılığının, “Küçük hanımefendi”, “Ayşecik” filmlerinin çemberinden geçerek geldik bugünlere..

Benden söylemesi.. Selâm ve dua ile..