Yusuf Kaplan, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında ırkçıların gazıyla hareket ederek Arapça tabela avcılığına çıkan belediyeler üzerinden “yabancı dil istilası” argümanını değerlendiriyor.
Belediyeler Arapça tabelalarla savaşıyorlar! Ne kadar sürreel, absürd, sığ bir kafa bu: Tabela zihniyeti! Latince harflerin Türkçe olduğunu sanan yığın kafası! Celladına âşık acınası tasmalı çekirgeler manzarası!
Belediyelerin Arapça tabelaları kaba-saba yöntemlerle sökmeleri, Nazi Almanya’sını andırıyor; çok çirkin, ilkel bir yabancı düşmanlığı biçiminin fitilini ateşliyor!
Ortada bir sorun var sürgit büyüyen, kangrene dönüşme istidadı gösteren ve âcilen çözülmesi gereken. Yakıcı, kapsamlı bir sorun!
Ama bu tür ilkel yöntemlerle çözülemez ki böylesine kapsamlı, köklü bir sorun. Yakışmıyor bu tür kaba-saba bir davranış bu topluma! Herkese kol kanat germiş bir toplum bu toplum. Benzeri de pek yok şu çivisi çıkmış dünyada bu açıdan. Her yerdeyiz, herkesin imdadına koşuyoruz şu an bütün dünyada…
YABANCI DİL İSTİLASI VE YABANCI DÜŞMANLIĞI
Bu Arapça tabela meselesinde çok çapsız ve sığ yorumlar yapılıyor, berbat hakaretler ve küfürler gırla gidiyor! Kimsenin kimseyi dinlemeye tahammülü yok.
Elbette ki, işin ekonomik ve siyasî boyutları da, sosyal ve kültürel boyutları da var. Ama biz bir meseleyi boyutsuz ve ufuksuz bir şekilde tartışmakta ne kadar mahir olduğumuzu ispatladık!
Yazık gerçekten!
Bir meseleyi yabancı düşmanlığına dökmeden, hakaret etmeden tartışamayacak kadar sığlık ve ilkellik sergilemek, hastalıklı bir zihniyete işaret eder. Her tarafın İngilizce tabelalar tarafından işgal edilmesi, Türkçe’nin ve Türkiye’nin istila edilmesi olmuyor ama Arapça tabelaların yaygınlaşması Türkçenin ve Türkiye’nin istilası oluyor diyorsanız, ya sizin başka bir ajandanız var ya da tedavisi olmayan hastalıklı bir zihniyetin ürünüsünüz demektir.
Mesele bir dilin bir ülkeyi istila etmesiyse, Arapçadan önce İngilizceye bakılmalı, değil mi? Her tarafımız İngilizce olmadı mı? Türkiye, İngilizler tarafından işgal edildi de haberimiz mi yok?
-Her ne kadar bu da bir ilkellik ve sığlık biçimi olsa da- bütün yabancı tabelalar sökülecekse Arapça tabelaları sökmenin bir anlamı ve mantığı olabilir. Yoksa iş Arap ve yabancı düşmanlığına, Arapça ve İslâm düşmanlığına kadar gider… Adaletin ve merhametin timsali olmuş, İslâm’ın bayraktarlığını yapmış bir millete yakışmaz böylesine sığ ve ilkel bir tavır!
İSLÂM’I YİTİREN TÜRKLER, TÜRKLÜKLERİNİ DE YİTİRMİŞTİR VE TARİHTEN SİLİNMİŞTİR
Artık şunu herkesin kafasına iyi kazıması gerekir: İslâm’ı yitiren Türkler Türklüklerini de yitirmiştir, Türklükleri tarihten silinmiştir: Bulgarlara, Macarlara bakın, göreceksiniz bu yakıcı ve yıkıcı gerçeği.
Arapçaya, onu fırsat bilerek, hinlik ve cinlik yaparak İslâm’a saldıranlar, İslâmsız Türklük (ve İslâmsız Kürtlük) projesine su taşıyorlar!
Arapçasız İslâm olmaz. Kur’ân’ın dili Arapçadır. Namazın, ibadetlerin, duaların dili Arapçadır.
DİLİ MEDENİYET DİLİ MESELESİ OLARAK ALGILAYAMAZSANIZ ANLAYAMAZSINIZ!
Arapça, medeniyetimizin kurucu dilidir aynı zamanda: Felsefenin, sanatın, bilimin.
Tıpkı Latincenin ve Grekçenin Batı uygarlığının bilim, düşünce ve kültür dili olmaları gibi. Grekçe ve Latince kelimeleri, kavramları çekip çıkarın, ortada ne İngilizce kalır, ne diğer Batı dilleri, ne de Batı uygarlığı, düşüncesi, felsefesi, bilimi. Ayrıca Latince olmadan tıp da yapılamaz, hukuk da Batı’da. Sadece Batı’da da değil üstelik, değil mi?
Aynı şekilde Arapçayı çekip çıkarın aradan, ne Birunî kalır, ne İbn Sina, ne Ömer Hayyam, ne de İslâm medeniyeti, Osmanlı şiiri, Türk, İran, Kürt, Hintçe sanatı ve kültürü!
Bu anlamda dil, ırk meselesi değil, medeniyet meselesidir.
Başkalarıyla, başka dillerle, başka medeniyetlerle ve kültürlerle temasını koparan ve içine kapanan toplum, tarih de yapamaz, tarihe de kalamaz, donmaktan ve tarihin çöp sepetini boylamaktan da kurtulamaz. Hem kendi dinamikleriyle hem de başka dünyaların yaratıcı dinamikleriyle irtibatını, temasını yitiren bir toplum geleceğe emin adımlarla koşamaz hiçbir zaman aslâ! Donar, kokar, batar!
TÜRKÇE, KUR’ÂN ARAPÇASINDAN SÜT EMDİ VE HAKİKATİN SESİ OLDU
Türkler, Müslüman oldukları, İslâm’ın medeniyet dili Arapçayla, Kur’ân Arapçasıyla Türkçeyi medeniyet dili olarak yeniden inşa ettikleri için bin yıl sadece İslâm tarihini değil dünya tarihini de yaptılar.
Türkçe, Kur’ân Arapçasından kana kana beslenmesini bildiği için ruhun şarkısını terennüm eden bir şiir ve gönül diline dönüşebildi. Oradan adalet, hakkaniyet, kardeşlik timsali; herkese hayat hakkı tanıyan; Batılılar gibi hiçbir medeniyetin kökünü kazımaya kalkışmayan; aşılamamış, anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış muhteşem, evrensel bir medeniyet tecrübesi yeşerttiler ve insanlığa armağan ettiler, keşfedilmeyi bekleyen…
Türkleri İslâm’dan uzaklaştırırsanız, bırakınız tarih yapmayı, tarihte kalabilmeyi; bu topraklardan kalabilmeniz de zorlaşır, bu topraklardan uzaklaştırılmanız çok kolaylaşır. Çünkü kâfirle / küfürle / emperyalistle savaşacak neden de, kimse de kalmaz! Büyük, ürpertici bir mankurtlaşma felâketi yaşıyoruz iki asırdır!
Son söz: Biraz akl-ı selimle hareket etmek ve bir meseleyi kalb-i selim ve zevk-i selimle tartışmak çok mu zor bu çorak ülkede?
Vesselâm.