Dün DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, partisinin TBMM grup toplantısında konuşmasının bir bölümünü Kürtçe yaptı. Gerekçesi 21 Şubat'ın Dünya Anadili Günü olması ve Kürtçe üzerinde baskıların devam etmesiydi.
Türk'ün Kürtçe konuşmaya başlamasıyla Meclis TV canlı yayını kesti. Spiker, yayını Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'na göre Meclis kürsüsünde ve toplantılarında Türkçe dışında başka dil kullanılamayacağı için kestiklerini söyledi…
Türkiye'de gerilim yükseltmek kolaydır.
Uzlaşma sağlanmamış, yasal durum ile meşru halin birbirinden farklı olduğu herhangi bir konuda, Kürt sorunu, başörtüsü gibi meselelerde, yıllar boyu, yapılacak "ters bir çıkış" kriz yaratmaya yetip de artmıştır.
Bu, elbet Türkiye'nin siyasi yapısının kırılganlığıyla, sorunları çözme yerine biriktirmesiyle ilgili bir durum…
Bunu en iyi bilenler muhtemelen DTP'lilerdir, bu kırılganlığın ve sorunları askıya alma sürecinin sıkıntısını en yoğun yaşayan kesimlerden birinin temsilcileridir onlar.
Ama bu kırılganlığı siyasi ortam oluşturmak için kullanmaya yatkın olanlar yine Kürt politik yapılarıdır.
DTP 1,5 yıldır TBMM'de yer alıyor.
Ana dille ilgili düzenlemeler yeni değil. Özellikle Kürtçe'nin kullanımı açısından bakılırsa, TV Şeş Başbakan'ın Diyarbakır mitingindeki konuşmasının TRT'de Kürtçe'ye çevrilerek verilmesi, bu konuda bundan 6 ay öncesine oranla daha özgür bir ortam bulunduğunun açık kanıtları…
Her ne kadar Ahmet Türk, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan mitinglerde Kürtçe konuşuyor, Kürtçe Kürtlere yasak ancak AKP'ye ve devlete serbesttir" dese de, bu konudaki haklılığı da tartışmalıdır. Bir miting ve devlet alanı, en azından mevzuat düzeyinde farklı yerlere, farkı düzenlemelere işaret ederler.
DPT'nin attığı bu adımın Güneydoğu'da AK Parti'yle giriştiği yarışa yönelik bir hamle olarak düşünmemek için ortada bir neden görünmüyor.
Durum buysa o zaman elbette, DTP'nin atılan adımları ana dilde yayın, yayım gibi konuları, örneğin TV Şeş'i hafife aldığını ya da almak istediğini de söylemek yanlış olmaz. Şöyle diyelim: Bu tablo DTP'nin Kürt sorununun çözümünde adımların kendi tekelinde kalmasını istediğini, bir anlamda sorunun devam etmesinden istifade ettiğini ifade eder.
Altını çizmek gereken ilk nokta budur.
Denebilir ki, Meclis'te bir grup toplantısında Kürtçe konuşmak, yasaya rağmen, doğal değil midir.?
Bizce öyledir…
Türk, daha sonra yaptığı bir açıklamada "bizim Türkiye'de resmi dilin Türkçe olmasına herhangi bir itirazımız olamaz, ancak yerel yönetim gibi, eğitim alanı gibi, basın yayın alanı gibi ya da yerel meclisler gibi alanlarda Kürtçe üzerindeki bütün yasakların kalkması ve anayasal güvenceye bağlanması talebimizin de son derece gerçekçi bir insani talep olduğunun anlaşılmasını istiyoruz" demiş…
Bizce doğru söylemiş…
Bu doğru ile "siyasi manevra ve zamanlama" arasındaki önemli bir fark olsa da…
İkinci nokta ise budur.
Üçüncü noktaya gelince…
İşin en anlamlı yönüne işaret eden bu nokta, DTP'nin çıkışının sistem ve siyasi partiler tarafından görece bir olgunlukla karşılanması, ani bir krizin patlamamasıdır.
Siyasi partilerin açıklamaları, basının ilk saatlerde aldığı tavır, Türkiye'nin 1991'den, HEP döneminden uzakta olduğunu, epeyce yol aldığını gösteriyor ki bu sevindiricidir.
YENİ ŞAFAK