Hatırlanacağı üzere 12 Haziran seçim öncesinde başörtülü kadınların Meclis'e girmelerini hedefleyen bir kampanya başlatılmıştı.
Bu köşede 2 Nisan'daki yazımda şöyle demiştim:
"12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde 'Başörtülü aday' konusunun gündeme gelmiş olmasında 'iyi saatte olsunlar'ın payı var mı? Elbette bu platform içinde yer alanların tamamına yakını iyi niyetli insanlar ve artık başörtülülerin de diğerleri gibi siyasi haklarını kullanmaları mücadelesini veriyorlar. Bu hanımları istisna ediyorum." demiş, arkasından bu 'zamansız kampanya'nın çok gerisinde 'iyi saatte olsunlar'ın olabileceğini belirtmiştim: "Daha birkaç sene önce başörtüsü konusu neredeyse AK Parti'yi kapattırıyordu. Para cezasıyla kurtuldu. Bana öyle geliyor ki 'iyi saatte olsunlar' bu sefer iyi niyetli bayanlar üzerinden AK Parti'ye yeni bir tuzak kuruyorlar. Ne değişti ki, AK Parti yeni bir kapatma davasıyla karşı karşıya gelmesin!"
İlköğretimde Türkçe dersinden geçer not alan her öğrenci bu satırlarda "başörtülülerin siyasi haklarını aramaları"na benim destek verdiğimi, sadece "seçim öncesi"nde başlatılan bu kampanyanın AK Parti'nin başına yeni çoraplar örebileceğini, bu işin içinde "iyi saatte olsunlar"ın olduğunu anlatmaya çalıştığımı anlar. Kampanyanın içinde yer alanların bir kısım medya sözcüleri kastıma bakmadan yeni ve örgütlü bir kampanya başlattılar: "Vay sen bizim nasıl hak arayışımıza karşı çıkarsın? Müslüman erkeklerin egemen dilidir bu! Biz nasıl olur da 'iyi saatte olsunlar'ın organize işlerinde alet olabiliriz?" vs. Gerekçelerim şunlardı:
1) Yazdıklarım sezgisel kestirimlere değil, sağlam kaynaklara dayanıyordu. Kampanyanın en gerideki halkasında "Ergenekon'un bu camia içinde rahat hareket edebilen maskeli elemanları" vardı. Elbette bilgi kaynağımı söylemem, mesleğimizde kaynağını ifşa eden, ahlaki bir kuralı çiğner. Şu kadarını söyleyebilirim. Bugün "saldırı ve terör fırtınası" estiren PKK'yı kimler tolere edip barış ve çözüm sürecini baltalıyorsa, o kampanyanın içinde de aynı familyadan elemanlar vardı.
2) AK Parti, 12 Haziran seçim öncesinde başörtülü aday gösteremezdi, yeni bir 'kapatma davası'na maruz kalırdı. Bile bile AK Parti'yi zora sokmak akıl kârı değildi.
3) AK Parti'nin bu seçimdeki vaadi "yeni ve sivil anayasa" idi. Sadece ve sadece bu vaadi dolayısıyla destek verdim. Ben AK Parti'yi diğerleri gibi gecikmiş olarak eleştiren biri değilim, başından beri eleştirilerimi sürdürüyorum, bugün eleştirenler hayli geriden geliyorlar. İsteyenler 452 sahifelik "Göçün ve Kentin İktidarı -Milli Görüş'ten Muhafazakar Demokrasi'ye AK Parti-" (Çıra Y. İst., 2010) kitabıma bakabilirler.
4) 4 ve 9 Nisan tarihli yazılarımda derdimi, iyi niyetimi anlatmaya çalıştım. Ama "hak arayışını feminist şirretliğe ve hukuk ihlali"ne çeviren 'bacılar' hızlarını alamayıp mütecaviz saldırılarına devam ettiler. İş, konferans vereceğim salona fiili saldırılara veya sokakta karşıma geçip "Hocam, artık bizi tahakküm altına alamazsınız, biz evden dışarı çıktık, her yerde var olacağız" deme noktasına vardırıldı. Artık bunları muhatap almıyorum, hakkımı da helal etmiyorum.
Şimdi geldiğimiz noktada durum şudur: Geçen hafta AK Parti grubu, Şafak Pavey dolayısıyla kadın vekillerin pantolon giymelerini mümkün kılan bir önerge verdi, BDP'den Altan Tan ve S. Süreyya Önder de önergeye "başörtüsü serbestîsi ve kravat takma muafiyeti"ni öngören bir değişiklik eklemek istediler. MHP destek verdi, ancak AK Partililer önergelerini geri çektiler. AK Parti, "Bu öneride iyi niyet yok, bize yine komplo kuruluyor, sorunu yeni anayasa ile çözeceğiz" deyip kendilerini savunuyor. Anlaşılan sorun partiler arası mücadele ve rekabete konu oldu.
Şu veya bu. AK Parti'nin bundan sonra mazereti kalmadı. Sorunu temelden çözsün, isteyen başörtülüler de aday olup Meclis'e girebilsin. Bu aşamada ben de onların yanındayım. Hatta bu sorunu çözme borcu olan AK Parti'nin yapması gereken şey, önümüzdeki genel seçimlerde milletvekilliği gasp edilen Merve Kavakçı'yı İstanbul 1. Bölge'den, ilk beş sırada aday göstermek olmalıdır.
ZAMAN