Allah İnsanı kupkuru bir balçıktan yarattı, sonra ona Ruhundan üfledi. Onunla, vahiyle insan yüceldi. Sonra Ruhunu kaybetti, vahiyden koptu ve sefillerin en sefili oldu.
Yer demir gök bakır, kıpkırmızı bakır, şafak kızıllığı. İnsan bakırı döve döve kubbeyi inşa etti. Kendine yüce meclislerde yer oluşturdu. Sonra kibirlendi, büyüklendi, zulüm üretti, kan toprağa damladığında zemin altından kaydı.
Yer fıtratdandı, zeminde işlenmemiş, kültür vardı, çatıda kurumlar.
Yer illegaldi, çatı legal.
Yer dışarıya kapalıydı, gök dışarıya açıktı. Gök toplumun her yerinden görülendi.
Yer üretendi, gök ürün.
Yer savunmacıydı, gök müdahil.
İnsan korktukça yere çekildi, güçlendikçe yükseldi, bazen yüceldi bazen kibirle büyüklendi.
…
Kurumsal yapılar iki türlüdür; dışarıya kapalı ve dışarıya açık.
Başka bir tabirle, başka bir sınıflamayla Legal ve illegaldir.
Bir başka açıdan yine iki tür kurum var; yazılı kuralları olan ve teamüllere göre olan.
Bizimkisi yoğun taarruzlardan bunalan ve kabuğuna çekilen bir kültür. Bu halk kültürü, vahiyden esintileri, fıtratla bağlantıları olan bir kültür. Zeminde bu var, toprağımızda bu.
En çekirdeğe kadar çekilmiş, ailesini korumaya çalışan birisi ne kadar direnebilir?
Oysa ailenin içine kadar nüfuz eden bir dışarı var. Hem kültürel hem hukuki/yasal yoldan, senden gerekirse çocuğunu bile alan, vesayetini kıran bir sistem var. Dışarı kapalı ve dışarı açık kurumlar keskin çizgilerle ayrılmış değil.
Legalite ile illegalite çokta bariz değil. Bir zamanlar Baas döneminde, insanlar yolda üç kişi bile yürüyemezdi. Çocuğunu and törenine katılmaması için okula göndermeyenlerin yargılandığı bir ülkede yaşardık.
...
Genç Üniversite öğrencileri, öğrenci evi açmışlar. Söylemde radikal, eylemde yoklar. Bir tanesi öğrenci kulübü kurmuş, biraz mevzuat, biraz bildirim gerekmiş. Bazılarına göre sisteme entegre ama aslında kapalılıktan açıklığa dönüşme, aslında meclislerde kendine yer açmış genç. Aylık seminerler kapalı kapılar arkasında değil, salonlarda yapılıyor.
Cum’a herkese açık olmalı, tüm yönleri ile Cum’a olmasa da bu temel şart.
…
Elçi örnekliği farklı mıydı sanki?.
Mele ve mütrefin bastırdıkça direniş Dar’ulErkam’da inşa edici kültür oluşturuldu. Lakin “Örtüsüne Bürünen”e, “Kalk ve uyar” denmişti. Dar’ulErkam’dan çıkmalıydı. Meydan’a yürümeli kendine meclislerde yer açmalıydı.
İnşası bozuk dayanışma kurumları bazen onu sınırladı, dışladı, bazen fıtri olan kalıntılarıyla ona alan açtı. Dar’unNedve almadı ama Panayırlar, Himayeler, İlaf kurumlarında görünür oldu.
Oysa kurumlar zemindeki kültüre göre şekillenmişti ve cahiliye kirleri barındırıyordu.
Cahili soy asabiyesinin hamasi hamiyetleri dayanışmayı beslerdi lakin asla ensar-muhacir kardeşliği gibi değildi. Panayırlar içki, zina ve faiz’in kol gezdiği mekânlardı lakin Medine pazarı gibi emin ve temiz değildi.
Zamanla kendileri kalarak onlara Mekke Mele’sinin Meclislerinde yer olmadığı gibi evlerinde de yer bırakmadılar. Lakin Medine Mele’si kucağını açtı.Medine Mele Meclisi zamanla Cum’a oldu, Şura oldu. O Ruh ile yüceldi.
O Ruh’u kaybedildiğinde Ümmetyine sefilleşti, Ümeyye’nin Yeşil Saray’ı oldu.
…
Modernizm bir kültür, bir Pazar; kapitalist kültürün harcama/harcatma mekanı. Üretiyor kibirli ve müsrif bir Mele oluşturuyor, kibir inşa ediyor.
Gelenek kadim şeyler barındırıyor, işlenmemiş, bakir,fıtri gibi duruyor, lakin kirli. Bazı yönleri ile dünün Modernizmi olan Tasavvuf gibi dışarıdan, bazı yönlerden dünün örfü gibi Hanif.
Zemin Ruh istiyor, arınmak istiyor.
Çatı dönüşüyor, dönüşürken bazen Mele ve Mütrefin’de zulüm inşa ediyor, bazen İlaf.
Bağlantı kopuk, Ruhu kaçırmakla yakalamak arasında duruyor.
Çatı bazen ağlıyor, bazen kan damlatıyor.Çatılardan bazen ezanlar okunuyor, bazen “Çatıdaki Kemancı” serenat yapıyor.
Ne yersen konuşmanda onun kokusu oluyor.
Hem zemin kirli, hem çatı, her ikisi de Ruh’ muhtaç.
…
Örtülerinizi aralayın, kalkın ve açıkça uyarın.
Yer’den Göğe, Zeminden Çatıya Meclislerde kendinize yer açın.
Ama kendiniz kalarak.
Meclislerinizde daima mustaz’afların yanında durun.
Size yer açmazlarsa, kendiniz olamayacaksanız; zeminde, Rabia Meydanında sapasağlam direnin.
Ya da Halep’te,İdlip’te Ebu Cendel’in yanına geçin.
Ama sakın ha kılıçlarınız size düşmanlık yapmayanlara ve mustaz’aflara dönmesin.