Takriben 10 yıldır süren bir iddiaya göre Hz. Ömer'in katili Mecusi Köle Ebu'l Lülü'ye ait kabir İran'ın Kaşan şehrinde bulunuyordu ve İran, İslam dünyasında büyük bir saygınlığı bulunan Hz. Ömer'e hakaret niteliği taşıyordu.
Söz konusu iddia geçtiğimiz günlerde tekrar gündeme taşındı.
"İslam Dünyası'ndan İran'a çağrı: Hz. Ömer'in katilinin türbesini yık!" başlığıyla pek çok İslâmi haber sitesinde de haberleştirilen olay şöyle gelişti:
"Ezher Alimleri Cephesi", Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib'in İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hamid Baghaei'yle görüşmesini iptal etmesini memnuniyetle karşıladı.
Ezher Alimleri Cephesi Başkanı Dr. Muhammed El-Berri, İran Hz. Ömer'in katili Ebu Lü'lüe El-Mecusi adına inşa edilen türbeyi yıkana kadar Ezher alimleriyle İranlı yetkililerin bir araya gelmemesi gerektiğini iddia etti.
İran tarafının İslami mezheplerin yakınlaşması için hiçbir adım atmadığını ve Şii alimlerin başta sahabiler olmak üzere Sünnilere hakaret etmeye devam ettiğini de öne sürdü.
İHVAN'DAN HAMANEY'E MEKTUP
Müslüman Kardeşler Cemaati'nin Ürdün'deki siyasi kolu İslami Çalışma Cephesi Partisi ise Hamaney'e bir mektup göndererek Ebu Lü'lüe El-Mecusi türbesinin yıkılmasını istedi.
Parti Genel Sekreteri Hamza Mansur'un kaleme aldığı mektupta, "Hamaney'in Hz. Ayşe'ye ve sahabilere dil uzatılmasının haram olduğu yönündeki fetvası övülerek, Hz. Ayşe'ye hakaret eden Kuveytli Şii alimi Yasir El-Habib'in yaptığının Peygamber Efendimiz'i ve Kur'an'ı hedef alan kampanyanın bir parçası olduğu" dile getirildi.
Başta başkent Tahran olmak üzere Sünnilerin kendi camilerini yapmalarına izin verilmesini isteyen Mansur, İslam ümmetinin en hayırlı nesli olan sahabeye hakaretin Yasir El-Habib ile sınırlı olmadığını ve aynı şekilde bazı Şii kanallarında da sahabeye hakaret edildiğine işaret etti. Müslüman Kardeşler Cemaati'nin Ürdün'deki lideri, tek bir Kur'an olduğunun ve onun da tahriften korunduğunun açıkça ilan edilmesini istedi."
SUN'İ GÜNDEMİN OYUNUNA GELMEK
Oysa Söz konusu türbe, Sünni dünyadan gelen yoğun tepkilere kulak veren İran yönetimi tarafından yıllar önce kapatılmıştı.
Ayrıca İran'lı yetkililer türbenin Hz. Ömer'in Katili olan Ebu Lü'lü'ye değil İranlı sufi bir şahsiyet olan başka bir Ebu Lü'lü'ye ait olduğunu ancak yanlış anlamalara sebeb olduğu için bu sufi türbesinin ziyarete kapatıldığını belirtiyorlar.
Tüm bu duruma karşılık, böyle belli aralıklarla temcit pilavı gibi bu konunun gündeme getirilmesi Mezhepler arası yakınlaşmaya değil uzaklaşmaya ve fitneye hizmet eder. İnsanlar arasındaki kuşku, önyargı ve nefret tohumlarının yaşatılmasına ve büyütülmesine sebep verir.
Üç yıl önce İran yönetimi, Hz. Ömer'in katili Ebu Lulu'a ait olduğu söylenen kabrin bulunduğu mezarlığı kapattı. Haberi Uluslararası Müslüman Âlimler Birliği'ne bildiren İslami mezhepleri yaklaştırma kurumu Başkanı Ayetullah Muhammed Ali Tashiri, fitnenin kapısını kapattık, demişti
Al Arabiya televizyonuna konuşan selefî alimlerden Dr. Selim Avva ise bu kabrin Ebu Lulu'a değil İran'daki eski Sufilerden birine ait olduğunu söyledi.
Sözkonusu kabrin Ebu Lulu'a ait olduğu ve Şiilerce ziyaret edildiği düşüncesinin çeşitli ortamlarda dillendirilirken Avva, bu kabrin eski bir Sufi'ye ait olduğunu, buna rağmen birkaç gün önce sözkonusu mezarlığın kapatıldığı ve başına polis dikildiğini belirtti.
Ayetullah Tashiri, Uluslar arası Müslüman Âlimler Birliği başkanı Dr. Avva'ya gönderdiği açıklamada "fitne kapılarından birini kapadık; eski dervişlerden birinin mezarı Ebu Lulu'a izafe edilen kabrin yakınında bulunuyor; bu dervişin kabri ziyaret ediliyordu. Ancak yetkililer yine de mezarlığın yolunu kapattılar" dedi.
Bilindiği Doha'daki Mezhepler arası yaklaştırma konferansında Ebu Lulu'un kabrinin ziyaret edildiği söylenerek bunun mezhepler arası yakınlaşmayı engellediği belirtilmişti. Ayetullah Teshiri ise durumun böyle olmadığını, ancak şüpheleri ortadan kaldırmak için İran hükümetinin böyle bir adım attığını belirtiyor.
Ayetullah Teshiri, Al Arabiya televizyonuna verdiği demeçte de "Ebu Lulu bir suçludur ve kendisine Medine-i Münevverre'de cezası verilmiştir. Cesedi de İran'a taşınmamıştır. Kaşan'daki kabir ise tamamen vehim ürünüdür. Hiçbir değeri olmadığı gibi ziyaretçisi de yoktur" dedi.
Geçtiğimiz yıl Türkiye'yi ziyaret eden Ayetullahuzma Cevâd Hâlisî de söz konusu durum hakkında sorulara şu cevapları vermişti:
-Şimdi de size Şiilere yönelik şüphe ve suçlamalarla ilgili bazı sorular sormak istiyorum. Şiilerin Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Aişe gibi sahabeleri sevmedikleri, hatta onlara küfrettikleri söyleniyor. Siz bir Şii din adamı olarak sahabeye küfredilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben Şiilerin arasında doğdum ve büyüdüm. Bu yaşıma kadar sahabeler hakkında kötü sözler sarf eden sadece birkaç Şii'yle karşılaştım. Şiiler arasında Hz. Ömer'e, Hz. Osman'a, Hz. Osman'a düşmanlık besleyen yok demiyorum. Fakat bunlar geneli temsil etmiyorlar ve biz bu insanları cahil, İslam'ı ve Ehli Beyt'in yolunu anlamamış kişiler olarak görüyoruz. Hz. Ömer'e, Hz. Osman'a veya Peygamber Efendimizin eşlerinden birine sövmek asla caiz değildir. Bir insana sövmek her şeyden önce İslam'ın ve Ehli Beyt'in edebine aykırıdır.
-Bazı Sünniler, Şiilerin görüşlerini beyan ederken samimi olmadıklarını ve takiyye yaptıklarını ifade ediyorlar. Böyle bir şey mümkün mü? Şii inancı Sünnilere karşı takiyye yapılmasına izin veriyor mu?
Bir Şii'nin Sünni'ye karşı takiyye yapması asla caiz değildir. Böyle bir davranış her şeyden önce ahlaka sığmaz. Bir Müslüman canı tehlike altındaysa ancak o zaman takiyye yapabilir. Bu da bir ruhsattır.
-Hz. Ömer'in katili olarak bilinen Ebu Lulu'nun kabrinin İran'ın Keşan Bölgesi'nde olduğu ve Şiilerin bu kabri ziyaret ettikleri iddia ediliyor. Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bunu ben de duydum ve gerçeği araştırmak için Keşan'a gittim. Ebu Lulu'nun kabrinin olduğu iddia edilen yer İran Hükümeti tarafından kapatılmış ve bu kabrin ziyaret edilmesi bizzat İran Hükümeti tarafından yasaklanmıştır. Bunu kendi gözlerimle gördüm. Keşan'a giden her kişi bu kabrin kapalı olduğunu görecektir. Ben Ebu Lulu'nun mezarının Keşan'da olduğuna da inanmıyorum. Ebu Lulu Medine'de öldürüldü ve Medine'ye defnedildi." (ADEM ÖZKÖSE'nin röportajı-GERCEK HAYAT, Mayıs 2009)
Tüm bu bilgilerin ışığında her defasında aynı meselenin Sünni-Şii gerginliğini devam ettirmede bir argüman olarak gündemleştirilmesi ve her defasında İslâmî kimi yayın kuruluşlarının bu meseleyi gündeme taşıması İslâmî kardeşlik ve iletişim hukukunun halen mezhebî önyargıların etkisinde altında gösteriyor.
Bülent Şahin Erdeğer / HAKSÖZ HABER