Kurbanların Eti Bize, Niyetlerimiz Allah’a
Batıl şirk dinlerinin sahte ilahların, bazısı insan olan kurbanların etleri, kanları yada yakılması sonucu oluşan kokusu ile tatmin olduğu kabul edilirdi. Yüce Allah 37.Saffat Suresi 99’dan 107’ye kadar olan ayetlerde açıkladığı üzere, İbrahim (as)’ın oğlu İsmail (as)’ı kurban etmesini engelleyerek, kurbanın ancak hayvanlardan olabileceğini göstermiş ve bu hükmü gelecek nesillere hatırlatmak üzere, kurban ibadetini İbrahim (as) ve uyanlarına bir sünnet olarak tescil etmiştir.
Kurbanla ilgili hükümlerin bildirildiği 22. Hac Suresi 33’den 36’ya kadar olan ayetlerin ardından gelen 37.ayette, kurbanların ne etlerinin nede kanlarının Allah’a ulaşmadığı, Allah’a ancak kullarının takvasının ulaştığı bildirilerek, tevhit ile şirk arasındaki uçurum ortaya konmuştur.
Din İnsan İçindir, İnsan Din İçin Değil
Yukarıda verdiğimiz kurbanın hikmetleri misalinde görüldüğü gibi, batıl şirk dinleri insan ve insanlık için değil, insan ve insanlık bu dinler ve sahte ilahları içindir. Bu dinlerde ilahlar insanları rızıklandırmaz, insanlar ilahları rızıklandırır. Çünkü bunlar sahte ilahlar olduğundan, ancak mensuplarının rızıklandırmaları vasıtasıyla oldukları sanısı devam ettirilebilir.
Oysa Yüce Allah 20.Taha Suresi 132 ile 51.Zariyat Suresi 56’dan 58’e kadar olan ayetlerde kullarından rızık istemediğini, dolayısıyla kullarının gerçekleştirdiği kurban, namaz ve diğer tüm ibadetlerin aslında kulların kendileri için (manevi birer) rızık olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.
Batıl şirk dinlerindeki sahte ilahların rızıklandırılması eski dönemlerde çocuklarının, kölelerinin sahte ilahları için kurban edilmesi, kanının yada yakılan cesedin kokusunun sunulması olarak cereyan ediyordu. Bunun modern yansımalarını da, bir nevi batıl şirk dini olan Nazizm, Kemalizm, Baasizm (Esedizm) ve Kominizim için yapılan işkence, baskı ve katliamlarda görmedik mi?
İnsanlığa dünya cenneti vaat eden bu ideolojik dinler, ilahlaştırılan narsist liderlerinin dirisi ve ölüsü için binlerce, milyonlarca insanı kurban edip yakmadılar mı?
Günümüz İslamcılığının En Yaman Çıkmazı; Hükümler İnsanlar İçin mi, İnsanlar Hükümler İçin mi?
Yüce Allah insanlara iman ve İslam’ın esaslarını kendi dünyevi ve uhrevi maslahatları için indirdiği gibi, sosyal ve siyasi emir ve tavsiyeleri ile hükümleri de insanların maslahatı - menfaatleri için indirmiştir. Dolayısıyla bu emir ve yasaklardan maksat, (haşa) Allah’ın gönlü hoş olsun diye insanları bir takım maddi ve manevi zindanlara tıkmak değil, insanların fıtrata uygun salih birer kul olarak yaşayacakları maddi ve manevi ortamları hazırlamaktır.
Gel gör ki günümüz İslamcılığında Selefilik olarak tanımlanan geniş bir yelpazede yer alan kimi İslamcı ekol ve Işid’le barizleşen bazı silahlı gruplar, Allah’ın hükümlerini insanların maslahatı için anlayıp uygulamaktan ziyade, insanları bu hükümlerin uygulanması için birer kurban - denek gibi görmeye meyilli görünüyorlar.
Asacaksın Birkaç Kişi, Etraf Süt Liman Olacak
Bunların mantalitesine göre, bütün mesele şeriat olarak adlandırılmış olan İslam tarihi süreci içinde oluşmuş bir külliyatta tesbit edilmiş bütün hükümlerin, gerçekten Allah’ın emri ve rızasına, insanların maslahatına ile zaman ve zemine uygun olup olmadığını hiç sorgulamaksızın uygulanmasıdır.
Bunlara göre kelimeyi tevhidin tek anlamı budur ve bütün mesele ne pahasına olursa olsun bu hükümler külliyatını uygulamaktır. Adeta halkımız arasında yaygın olan “asacaksın birkaç tanesini bak ortalık nasıl düzeliyor” cahili mantalitesinin bir versiyonunu taşıyorlar.
İslam’da Sadece Sosyal, Siyasi Ve Cezai Hükümler Yok; Başka Emir, Tavsiye, Hikmetler de Var
Bu zihniyete sahip olanlar açıkça ifade etmeseler de insan din içindir mantalitesine saplanmış görünüyorlar. İslami ideolojik bir bakış açısı ile sadece sosyal, siyasal ve cezai hükümler bazında görmeye meyilliler. Oysa her hayırlı işe başlarken emredilen besmelede temas edildiği üzere, Yüce Allah’ın Rahman isminin bir yansıması olan İslam, öncelikle bir merhamet dinidir. İnsanlara merhamet etmek, adalet, iyilik, güzellik, infak, canı, malı, ırzı korumak gibi emirler, hüküm emirleriyle kıyaslanamayacak derece de çoktur.
Devletin olmadığı Mekke’de olmayan hüküm ayetleri, Medine’de devletleşince yine insanların iyiliği için, zaman ve zemine göre ve tedricen indirilmiştir. Bu hükümlerden özellikle cezalandırıcı olanlar, tıpkı bir cerrahın ameliyat yapması gibidir. Öncelikle koruyucu sağlık hizmetleri diyebileceğimiz iman ve İslam, ibadetler ve ahlaki eğitim süreci, bunların fayda vermediği durumlarda sosyal tedbirler ve yaptırımlar, bu da olmuyorsa devletin kolluk ve adli kurumlarının duruma el koyması söz konusudur.
Burada adeta us ile uslanmayanın hakkıdır tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir darbı meselinde ifade edilen hikmetli tedrici usül söz konusudur.
İslam’ı Zulme Alet Edenler
İslam insanların dünyevi ve uhrevi kurtuluşu için olup, sadece müminlerin değil, iman etmeyenlerin bile can, mal, din, nesil ve aklını korumaktır sosyal ve siyasal dünyevi hedefi.
Din adına şahsi menfaatler yada yetersiz anlayış seviyesi nedeniyle hak adına insanlara zulüm için kullanma konusunda Kur’an’da Yahudiler sık sık misal verilir. Mesela 3.Ali İmran Suresi 75’ten 77’ye kadar olan ayetler de, ümmilere karşı sorumluluğumuz yoktur diyerek Yahudi olmayanları aldatmakta sakınca görmeyen Yahudiler eleştirilerek; ahde vefa, dürüstlük ve adaletin sadece Müslümanların kendi aralarında değil, tüm insanlarla olan muamelelerinde geçerli olduğu net olarak ortaya konur.
Gel gör ki, 4.Nisa Suresi 94. ayette işaret edildiği üzere, daha Peygamberimiz zamanında bile, istisnai olarak ta olsa şahsi menfaatler için İslam’ın insanlara zulüm yapılmasına alet edilmesi söz konusu edilebilmişken; özellikle Haricilerce bizatihi hak adına ve bizzat Müslümanlara yapılan zulme alet edilmesi söz konusu olmuştur.
İslam İnsanlara Hayat Vermek İçin Gönderilmiştir
İslam tarih boyunca insanlara hayat vermek için gönderilmiş hak dinin ismidir. Dünyada onurlu temiz bir hayat, ahirette sonsuz cennete kavuşsunlar diye. Bunun için öncelikle insanları yaşatması, hayat vermesi, adalet, merhamet, iyilik, güzelliğe kavuşturması, muttaki bir toplum oluşturması gerekir.
Günümüzde özellikle başta İran rejimi ile İraniler ve tüm Şiiperestler ile, Işid ile barizleşen Boko Haram vb. bazı Sünni - selefi ekol ve gruplar; maalesef ideolojik bir bakış açısıyla kendilerince tahayyül ettikleri bir İslam hakimiyeti ve devleti uğruna bizzat Müslümanları kurban edebilmekte, gayrimüslimler bir tarafa, bizzat (ve daha ziyade) bizzat Müslümanlara (ve hatta İslamcılara) İslam adına zulmedebilmektedirler.
Zulüm Kimden Gelirse Gelsin Zulümdür
Boko Haram’ın Nijeryada son yıllarda yaptığı toplu katliamların her biri birer facia boyutuna ulaşmış durumda. Pakistan Talibanının bir okulu basarak 150 civarında çocuğu katletmesi ve benzeri eylemler düpedüz zulüm, katliam ve İslam dışı.
Bu tür katliamların, 25.Furkan Suresi 63’ten 77’ye kadar olan ayetlerde anlatılan Rahman’ın gerçek kulları (ibadurrahman) olduğunu iddia edenlerden sadır olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Hele 68. ayette haksız yere adam öldürmenin daimi cehennemlik bir suç olduğu bildirilmişken, Şiaperest yada Esedperest zalimlerin zulümleri, Rahman’ın kullarının zulüm yapmasına mazeret teşkil edemez.
Boko Haram ve Pakistan Talibanı gibi İslam adına zulüm işleyen örgütler devlet değiller ve ancak bu tür saldırılar yapıyorlar, birde devlet olsalar kim bilir ne zulümler yapacaklar? Bu konuda bir fikir vermesi açısından kendisini Irak ve Suriye’de (tek ve tüm dünya Müslümanlarının mutlaka tabi olması gereken) İslam Devleti olarak tanıtan Işid’in yaptıklarını görmek yeterli olacaktır kanaatimce.
Işid’in Çarpık İslam Hukuku Anlayışından Kaynaklanan Bazı Uygulamaları
Işid üzerine doğrudan 5-6, dolaylı olarak daha fazla yazı yazdım ve her defasında bu yazıların son olmasını arzuladım. Lakin bu arzum daha uzun bir süre daha gerçekleşmeyecek gibi görünüyor.
Işid’in siyasal okumaların çarpıklığı ve savaş esnasında işlediği suçlar malum. Yaptıklarının Müslümanlara değil genelde düşmanlarına fayda sağlaması, ölçüsüz bir şiddet, adeta insan boğazlama makinasına dönmesi, kendisine bağlanmayan diğer İslamcı gruplara yaptıkları haksız saldırı, işkence ve katliamlar zaten biliniyor ve yanlışlığı defalarca ifade edildi. En son Ürdünlü pilotu yakarak infaz etmesi yaptıklarının üstüne tüy dikmek oldu.
Lakin Işid’le ilgili sorunlarımız sadece çarpık siyasal okumaları ve savaş suçlarından ibaret değil maalesef. Bir de egemenliği altına aldığı yerlerde sivil halk üzerindeki uygulamaları var ki, bunların üzerinde ayrıca durulması gerekiyor. İnsan için din değil din için insan anlayışının sahadaki yansımaları olan bu uygulamalar gerçekten kan donduruyor.
Her ne kadar Esed’in eline su dökemese de, bu yaptıkları uygulamalar rahmet dini olan İslam’la yan yana konulmaya doğrusu hiç yakışmıyor. Basında bu konuda pek çok iddia çıkıyor ki, bu iddiaların onda biri bile doğru olsa yine facia.
Büyücülük mü Kaldı ki Büyücü Kesiyorsunuz
Mesela basına yansıdığı kadarıyla Işid büyücülük yaptığını tespit ettiği kişilerin boyunlarını kütükte kılıçla vurarak cezalandırıyor. Tam bir facia ve acınacak bir durum. Kur’an’da büyücülüğün sadece bir iddia olduğu ve büyü çabalarının kimseye bir zarar veremeyeceği ortaya konmuşken, hele teknolojinin geliştiği bu devirde hangi büyücülükten bahsediyorsunuz ve bu suçlamayla insan kesiyorsunuz?
Memleketimizdeki üfürükçü ve muskacı hocalar gibi kendilerine böyle aşağılık bir geçim yolu bulmuş kişiler ancak hakir görülüp, bu işleri yapmaları çok basit yaptırımlarla kolayca engellenebilecekken, boyun vurmak nereden çıktı?
Bu büyücüler(!) en fazla halkın parasını çarpabilecek güce sahipken ve ateş olsalar cürümleri kadar yakabileceklerken, birkaç tane zayıf rivayete dayanan hatalı içtihadi hükümlerle böyle büyük cürümler işlemekle nereye varacaksınız?
Her Şey Halloldu da Bir Recm mi Kaldı?
Yine geçenlerde Işid’in zina yapan (çarşaflı ve peçeli genç) bir kadını taşla recmettiğine dair fotoğraflar yayınlandı medyada. Eğer gerçekse gerçekten korkunç bir durum.
Kur’an’da zina yapanların 100 değnekle cezalandırılması emredilmişken, bazı hatalı rivayetler üzerine oluşturulmuş ve gerçekten büyük bir cürüm olan bu recm anlayışını hiç sorgulamaksızın tekrar uygulamaya koymakla ne kazanacak, insanlara böyle bir zulmü yapmakla neyi ıslah edeceksiniz?
Eşcinsellik İdam Sebebi midir?
Yine Işid’in hakimiyeti olan yerlerde eşcinsel erkekleri yüksek binalardan attığına dair bazı fotoğraflar yayınlandı medyada. 4.Nisa Suresi 16. ayetten anlaşıldığına göre, bu fiili teşhir edici tavır ve davranışlar ortaya koymak yada eşcinsel ilişkide bulunmak, Müslümanların eziyetlerine, yani mahalle baskısına, bu işlerden baskıyla uzak tutulmalarını gerektirir.
Lut (as)’ın kavminin deprem ve yanardağ lavlarıyla helakinden esinlenerek, eşcinsel ilişkide bulunanların üzerine duvar yıkılarak, yakılarak yada yüksekten atılarak öldürülmesi gibi geçmiş asırlarda yapılan hatalı içtihatları, Kur’an’daki hikmetlere ve açık emirlere aykırı olarak uygulamak facia değilse nedir?
Akıllı Düşman Ahmak Dosttan Evlaymış, Yaşayarak Bir Kez Daha Öğrendik
Işid ve Boko Haram gibi örgütler gerek savaş hukuku anlayış ve uygulamaları, gerek siyasi ufukları ve uygulamaları, gerekse hakimiyetleri altındaki yerlerdeki İslam hukuku ve devleti anlayışları ile çok büyük zararlar veriyorlar.
Işid’in Irak ve Kobani’de PYD’ye saldırması, Boko Haram’ın Nijerya’daki saldırıları, Şebab’ın Somali’de Türkiye aleyhtarı saldırıları ümmetin hangi maslahatına hizmet edebilir, hangi yaraya merhem olabilir ki; tam aksine yeni yaralar açmaktan, mevcut yaraları azdırmaktan, yaraları tedavi etmeye çalışanları etkisiz hale getirmeye çalışmaktan başka.
Bu arada El Kaide merkezi adına Zevahirinin yaptığı açıklamalardan, gerek savaş ve mücadele hukuku ile siyasi ufuk ve uygulamalar açısından, yukarıda bahsettiğimiz aşırılıklardan uzak ve makul bir noktada olduğu görülmekle beraber, henüz bir yerde hakimiyet kuramadığı için, aynı basireti İslam hukuku ve devleti uygulamalarında gösterebilecek mi bilemiyoruz. Suriye’deki kolu El Nusra’nın şu ana Suriye’de izlemiş olduğu basiretli tutumunu sürdürmesini ümit ve arzu ediyoruz.
İğneyi kendimize çuvaldızı başkalarına batıralım
Elbette batıyı ve içimizdeki batıcıları zulümleri nedeniyle suçlayacağız. Yine İran ve İraniler ile Şiaperestleri yaptıkları nedeniyle tüm gücümüzle kınayacağız. Lakin kendi aleyhimize bile olsa hakka şahitlik etmek sorumluluğumuzun gereği olarak, kendi içimizdeki aşırılık ve zulüm yapanları da suçlayacağız, onların bundan vazgeçip ıslah olmaları, en azından bir mazeretimiz olsun için.
Peygamberimizin bir kavme haksız saldırıda bulunan bir komutanını suçlu gördüğü ve onun hatasından beri olduğunu ifade ettiği siyer kaynaklarında rivayet edilmelidir. Bizlerde İslam adına ortaya çıkıp ta bu tür aşırılıklar ve zulümler yapan kişi ve yapıların suçlarını ortaya koymak ve yaptıkları zulümlerden beri olduğumuzu ortaya koymak durumundayız.
Işid ve Benzerleri İslam’ın Aydınlık Ufuklarını Karartıyorlar
Maalesef Işid ve Boko Haram gibi İslam adına ortaya çıkan bu tür gruplar İslam’a ve Müslümanlara faydadan çok zarar veriyor. Bu yapıların bu aşırılık ve zulümleri nedeniyle, değil batılı ve batıcılar, sıradan halk ve hatta İslamcılar bile İslam Devleti fikrinden ürkmeye, acaba demeye başlıyorlar gün geçtikçe.
Özellikle Işid’in Suriye ve Irak’taki mücadeleye verdiği doğrudan ve dolaylı zararlar ile hakimiyeti altındaki bu tür çarpık uygulamalarla yaptığı zulümler ve halkı İslam’dan ürkütmesi yanında; daha kötüsü İslamcılar dahil Müslüman halkların İslam’ın tek çözüm olduğuna dair umutlarını törpülüyor, İslam’ın aydınlık ufuklarını karartıyor, ümmetin geleceğini çalıyor.
Bu nedenle, Işid’in İslam’a verdiği zararın boyutları her geçen gün artmaktadır. Nitekim Işid’i bahane eden batılılar, aslında baştan beri gönüllerinden geçirdikleri Suriye’de Esed’in kalmasına dair arzularını dillendirmeye başlamış durumdalar ki, bu durum 4 yıldır çok büyük acılar yaşamış ve kayıplar vermiş Suriye halkının geleceği açısından daha sıkıntılı günlere yol açacak gibi görünüyor.
Işid şimdiye kadar gerçekleştirdiği zulümlerle doğrudan ve dolaylı olarak Suriye direnişini çok zor duruma soktuğu gibi, eğer gidişatını düzeltmez yada önü alınıp zayıflatılamazsa, süreç içinde küresel bazda İslami hareketlerin ve hatta İslamcılığın ciddi bir komaya girmesine sebep olma riskini ortaya çıkarıyor.